1: bana gömleğini ver

870 96 220
                                    

Renk renk kumaşların arasında kendini kaybetmiş kız kardeşine baktı Yeonjun. Kaç saat olmuştu, üç mü dört mü?

''Yewon, Tanrı aşkına. Tüm dükkanı satın alacak paramız yok.'' diyerek sinirlenmişti sonunda. Kız arasında kaybolduğu çeşit çeşit kumaşın içinde adeta dans ediyordu. Kendini öyle kaptırmıştı ki Yeonjun'u duymadı bile.

Elleri ceplerinde, öylece dikilen çocuk sinirle nefes verdi. Bu dükkan, bu renkler onun artık gerçekten başını ağrıtıyordu. ''Dışarıda bekleyeceğim.'' diyerek seslendi kız kardeşine. Ama onu duymuş muydu, şüpheliydi.

Yewon da tıpkı kendisi gibi artık erişkin çağına gelmişti. Ama Yeonjun'un aksine onun bir telaşı vardı. Evlenmek. Yewon artık sürekli düzgün ve temiz giysiler içinde görünmek, her zaman saçlarını toplamak zorundaydı. Çünkü artık bir gelin adayıydı ve annesi onun evleneceği kişi hakkında ümit doluydu. Yewon'un evliliğinin onları bu hayattan kurtaracağına inanıyordu anneleri. Yewon'un iyi bir evlilik yapması onların ekonomik açıdan atlayacağı bir sınıf olacaktı.

Yeonjun bu konu yüzünden kendini berbat hissediyordu. O da çok çalışıyordu. Her gün ahırdaki atlarla ilgileniyor, en güzel kısrak ve beygirleri olabilecek en karlı alıverişle satıyordu. Anneleri de dikiş dikme konusunda neredeyse bir sanatçıydı. Çevresinin en iyi terzisiydi. Asla müşterisi eksik olmazdı. Yani aslında para kazanıyorlardı. Özellikle şu an Fale Krallığından gelen servet avcıları da, yıllar önce bu topraklarda kaybettikleri prenslerini aramak için ülkedeydi. Bu sezonda annesi inanılmaz paralar kazanırdı. Kayıp Prenslerini arayan insanların sürekli dışarda olması giysilerinin zarar görmesine sebep oluyordu. Tüm bu insanlar da çarşının en becerikli terzisinde alıyorlardı soluğu.

Ama Choi krallığındaysanız, kazandığınız paradan daha çok geldiğiniz aile, yaptığınız işin adı sizi soylu yapardı. Ölmüş babasının ardında bıraktığı bir at çiftliğini işletmek pek de asil bir iş değildi Yeonjun için. Her gününü ahırda geçirmek, insanlardan çok atlarla birlikte kalmak ve en kötüsü de tüm bu temizliğin üstesinden gelmek zordu.

Ama artık genç bir erkekti. Evin sorumluluğu ondaydı. Yaptığı işin ne kadar kötü olduğunun bir önemi yoktu, eve bakabiliyorsa onun için yeterdi. Annesinin isteklerinin çok daha yükseklerde olduğunu biliyordu ama Yeonjun'un elinden gelen en çok buna yetiyordu.

Kumaşçıda bıraktığı kız kardeşinin ardından Yeonjun pazarın içine daldı, niyeti geçen hafta atlardan birini sattığı saray askerini yeniden bulmaktı. Bu olay onu öyle heyecanlandırmıştı ki... Saraydan bir iki asker müşterisi daha olsaydı onun için paha biçilemez bir başarı olurdu bu. Belki çiftliğin değeri bile artardı. Saraya at satan biri olmak onun için inanılmaz bir ünvandı. Bu sayede çiftliğe talip çıkar, Yeonjun da bu çiftliği satıp en derin arzularını gömdüğü yerden çıkartıp hayallerini gerçekleştirebilirdi. Annesi bu hayallerini duysa düşüp bayılabilirdi ama at çiftliğini satmayı başarabilirse annesinin gelecek kazançla gözünün döneceğini biliyordu Yeonjun.

Bu amaçla hızlandırdı adımlarını. Aklında sadece ticari hedefleri vardı. Soylu olmasa da at satan biri olmak halkın içinde saygın biri yapıyordu onu. Bu yüzden insan içinde rahatça dolaşabiliyordu. Tüm askerlerin uğrak noktası olan tek bir yer vardı, pazarın ortasındaki Meyhane. Yeonjun at sattığı askerin orada olacağından emindi. Eğer şanslıysa ve o askerin izin zamanıysa.

Hızlı adımlarla bir kaç dükkanın daha önünden geçti. Kendini çoktan düşüncelere kaptırmıştı. Atlarının hepsinin bir asker talibi olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyordu. O askere sattığı kısrak olan Betty elindeki en iyi atlardan biriydi. Onu memnun edebildiğine inanmak istiyordu. Tek düşüncesi buydu. Gözünün önünde diğer atları vardı. Önünü bile görmeden ezbere yürüyordu yolu dalgınca.

Die For You ; yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin