XXVI- "Mucize"

107K 5.8K 5.9K
                                    

İnstagram; serceyioldurmekofficial


Duştan gelen su sesinin kesilişinin üzerinden dakikalar geçmişti.


Fetih, bu saatte duş aldığına göre muhtemelen bu gece daha normal bir saatte uyuyacaktı. Göz altlarıma yaptığım nem bombası görevi gören kağıt göz maskelerine dokundum. İnanılmaz bir serinletici etkisi vardı. Eksi dört derece.

Üzerimde toz pembe saten alt üst pijama takımı oturuşuma dikkat etmeme gerek duydurmuyordu. Oldukça rahat bir şekilde yatağa yayılmış, Zeliha'nın kitaplığını doldurmak için bir sürü kitap sepete ekliyordum. Yarın muhtemelen bir edebiyat mezunu olarak Şûrîde'den alacaklarıma göz atmasını ve eksikleri soracaktım.

Güzelim kitaplığın içinin boş olması anlamsızdı. Hem Zeliha'da sevinirdi. Öylece dolaştığım sitede listeye eklemeyip şimdi hoşuma giden kitapları da seçerken banyonun kapısı açıldı ve açıldığı gibi içeriden çıkan buharla birlikte Fetih'in kokusu da bütün odaya dolaştı. Üzerini giyinmiş ama beni sık sık uyardığının aksine saçlarını kurulamamıştı. Elindeki küçük havlu boynunda ıslak saçları alnına yapışmış epey dağılmıştı.

Zeliha'nın yanında uzandıktan sonra en fazla on beş dakika ya uyuyabilmiş ya uyuyamamıştı, hemen ardından yemek için inmiştik. Masada esen soğuk rüzgarlardan bir haber olan Fetih'in gözleri ara ara kardeşleri arasından gidip geliyordu ama hiçbir şey söylememişti. Hissediyordu sanki ama hislerine pek takılmayıp kurcalamıyordu. Onun gözleri beni bulmadan ben ekrana geri dönerken "Çalışmayacak mısın bu gece?" diye sordum.

Onun göz altları benimkinden daha kötüydü. Acaba... Neyse.

"Hayır." dedi durgun bir sesle. Gözüm bir an ona kaydı, saçlarını elindeki havluyla kabaca kurulamaya çalıştı ama vazgeçmesi geç olmadı. "Efsun," dedi sıkıntıyla. "Benim başım çok ağrıyor."

Sıkıntısı, ağrısındaydı. "Muhtemelen vücuduna kabul edeceğinden fazla kafein yükleyişinden. Tabi bir de yetersiz uyku. Vücudun alarm vermeye başladı."

Siteden ders kitapları bölümüne girerken ek olarak açılan sayfadan Zeliha'nın alanını seçtim. "Sonuç olarak?" dedi koyduğum basit teşhisin ardından.

"Uyu geçer." dedim en az teşhis kadar reçete de basitken. Ki olması gereken buydu. Eşarp bağla da diyebilirdim. Sesi de konuşması da bu cümlemle daha da huysuzlaştı, benim de keyfimi kaçıracak şekilde konuştu.

"Bu nasıl doktorluk kızım?" dönüp dolaşıp aynı yere geliyorduk. Hiçte değişecek gibi değildi üstelik. "Başıma eşarpta bağlayayım mı? Nasıl mezun ettiler seni, birde doktor olacaksın şu bulduğun çözüm yollarına bak!"

Sağ tarafımda kalan yastığı bir çırpıdan ona fırlatırken ben isabet ettirsem de o havada yakaladı. "Bak Fetih!" diye yükseldim başının ağrımasını umursamadan. "Bizim bir pediatri hocamız vardı bana onu hatırlatıyorsun!" bir elinde yastık, diğer elinde havlu bana bakıyordu. Tip olarak değil belki ama bazı cümleleri sanki paralel evrende aynı insan olduklarını düşündürüyordu artık bana.

"Onun da üç cümlesinden biri birde doktor olacaksın, seni doktor diye mezun edeceğiz falandı. Benim anksiyetemi arttırma gece gece!"

Sözlü de giydiğim kıyafetten, yanından ayrılırken ağzımdan kaçırdığım kolay gelsine kadar her şeyimden sonra bu cümlelerle beni azarlardı. Travma gibi bir şeydi. Herkese böyleydi de bana daima daha fazlasıydı. Zaten sınavından kalmışlığımda vardı.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin