LXXIII- "Sezen Karadere"

38.3K 3.4K 1.7K
                                    


Sonraki bölümden önce Efsun ve Fetih'in İtalya tatiline ait olan bir özel bölüm yazacağım. Kim bilir belki Fetih'ten olur. Gecikme için özür dilerim. Keyifle okuyun.



Sezen Karadere.

Önüne birçok sıfat ekleyebilirdik ama sadece Efsun ve Fetih'in minik serçesi demek fazlasıyla tatmin ediyordu beni.

"Tamam hala." dedi Fetih, belimden sıkıca tutmuş benimle aynı yavaşlıkta adımlar atarken. "Yok sıcak tutuyoruz biz zaten... Yedi... Tamam eve bir geçelim... Uyuyor evet. Yok ağlamadı. Yaptı kakasını... Yok yok gelme, ihtiyaç olsa inan çağırırdım. Aradı hala..." konuşmaktan sıkıldığını nefes alışlarından anlayabiliyordum. Tavana baktı. "O da bir sürü şey söyledi. Sanki Osman Karadere değil de 5 çocuk doğurmuş gibi konuştu sağ olsun bir saat. Nereden biliyorsa artık bu kadarını." Güzide Halanın cevabı kısa bir an susturdu Fetih'i. Gözlerini devirdi ve "Her neyse." dedi. Muhtemelen karşı taraftan 'annen söylemiştir' minvalinde bir cümle çıktı.

"Tamam haber veririm sana, hadi Allah'a emanet." dedi ve telefonu kapatırken ağzının içinde bir şeyler geveledi, kendi kendine söylese de duyacağım kadar yakınımdaydı. "Ben nasıl kovacağım bunca insanı..."

"Hı?" dedim başı sonu belli olmayan cümle için.

"Yoruldun mu?"

"Biraz."

"Oturalım mı?"

"Biraz." dedim yine.

En yakınımızdaki koltuğa yavaşça oturduğumuzda elimi bırakmadı, sessizce yüzümü inceledi. Biraz nefeslenmem gerekiyordu, fırsat verdi, sakinliğini korudu. Bandanamı düzeltti, üzerimdeki pijama takımının yakasıyla oynadı, kurumuş dudaklarıma dokundu. Diğer elinde, ben aldığımda çok alay ettiği ama hastaneye getirmeye akıl edecek kadar zihninde kalan, unicornlu iki litrelik suluğumu bana yaklaştırdı. Kapağını açtı ve dudaklarıma ulaştırdı. Öne doğru uzandım ve suluğun hortumundan su çektim. Göz ucuyla ona baktığımda tutamadı kendini sanırım ya bana ya da suluğumdan çıkan sese kıkır kıkır güldü.

"N'oldu?" dedim dudaklarımı ayırmadan hortumdan. Yine kendi kendine yaşadı ne yaşadıysa. Gözlerini kapattı ve başını iki yana salladı.

"Bir şey olmadı iç hadi sen."

Birkaç yudum daha aldım ve geri çekildim. Bu tamam demekti. Kapağını özenle kapattı ve aramızda yer olsa da o kendi sağına koydu suluğumu.

"İyi ki almışım değil mi suluğumu?" diye sordum.

"İyi ki almışsın."

"Sezen'e de biberonlusunu alalım mı?"

Bebeğime Sezen demek o kadar tuhaf hissettirdi ki bir an kaldık, önce karşıya sonra birbirimize baktık. Kokusu üzerime mi sinmişti bilmiyorum ama burnuma doldu, göğsüm özlemle kabardı. Halbuki görmeyeli birkaç dakika oluyordu. Fetih'in yüzündeki telaşsız tebessüme baktım. Başını salladı hızla.

"Mutlaka almalıyız."

Henüz bizden başka kimse adını bilmiyordu. Yani dün gece, uykulu seslerle dillendirdiklerimizi bir tek Sezen duymuştu. Yanağımı Fetih'in koluna yasladım ve gözlerimi kapattım. İçimde bir ağlama dürtüsü ve karşı koyamadığım hisler silsilesi vardı. Biraz korku, biraz telaş, bolca merak, sonra özlem ve inanamayış. Sonra Fetih, sonra kızım, Sezen. Annem de böyle mi hissetmişti ben doğduğumda? Nasıl başa çıkmıştı bunca duyguyla? Hangi birine yetişmişti?

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin