LXII- "ördekli fırın eldiveni"

66.2K 5.1K 2.3K
                                    

Sanırım en yorumlarınıza ihtiyacım olduğu zamanlardan biri. Lütfen önce yıldıza basıp sonra bol bol bol yorum bırakalım mı? Yaralarımı saracak🤍

Sezen Aksu; Seni İstiyorum
Nilüfer; Son Arzum

Instagram: serceyioldurmekofficial

***




"Amma da büyümüşsün!"

Fetih Karadere son gördüğünde buzağı, şimdiyse dana olan hayvanın gövdesini tararken dalgındı. Sesi ve bakışlarıysa bitkin ve de yorgun.

Buzağı Efsun görmeyeli dana Efsun olmuştu.

Bu komik geldi bir an ona. Gülecek gibi oldu ama yapamadı, gülmek istemedi. Kısa bir anda yok oldu gitti yüzündeki kıvrımlar kaşları yeniden ciddiyetle çatıldı.

"İnan bilmiyorum geçen sefer ne yaptı sana. Bir tek bu tarağı buldum." dedi ve tarağa baktı. Fetih'in bildiği; böyle büyükbaş hayvanlar için kullanılan tarak tırmığa benzerdi. İlk kez böyle bir şey görüyordu.

"Antika." dedi kendi kendine, tarak için değil Efsun için. "Nereden arayıp buldu Allah bilir." söylenişi devam etti. Vakit gece yarısını geçmişti. Buraya geleli bir saat ancak oluyordu. Zeliha'yı Burcu'nun yanına bıraktıktan sonra vakit kaybetmeden Kars'a gelmişti. Ona iyi gelir, biraz olsun uzaklaşır diye. Böyle işin ona gelişine sövüyordu ama beklediği gibi olmamıştı. Nç ona iyi gelen bir şey vardı ne de uzaklaştığı bir şey. Geldiğiyle kalmıştı.

Kars belki de kafasının içinden uzaklaşmak için yanlış bir yerdi.

Kafasının içinden uzaklaşmak için doğru bir yer var mıydı?

Kars olmadığı kesin. İstanbul? Oraya da gittiler beraber. İzmir? Orası zaten olmaz. Ülke dışına çıksaydı? Daha önce birkaç senesini geçirdiği İtalya? Daha neler... Efsun'a bunun açıklamasını yapamazdı zamanı gelince. Zamanı gelince? Ne zaman gelecek bu zaman?

Kaldı ki orası da Efsun'dan başka bir şey hatırlatmayacaktı ona. Kars'a gelirken nasıl ilk gelişlerini hatırladıysa İtalya'ya gittiği taktirde de Efsun'un ona günlerce Bella Ciao dilettiğini hatırlayacaktı.

Elindeki tarağı rastgele bir yere fırlattı ve duvara döndü, elini yüzüne örttü. Hissettiği her duygu aniden nüksediyordu. Özlem de öfke de kızgınlık da kırgınlıkta sitem de. Ansızın oluyordu, elindeki iş her ne olursa olsun bıraktırıyordu ona. Omuzlarını dik tutamıyordu. Nitel bir yük vardı sırtında, kamburu çıkmıştı. Eli yüzünde soluklandı. Kafayı yemek üzereydi.

'Dünyada şimdi onunla yan yana bulunmamamız kadar mantıksız ve lüzumsuz ne vardır acaba? Hayat bir tesadüfler silsilesiymiş, âlâ! Fakat tesadüfün de kendine göre bir mantığı olmalı değil mi?'

Efsun karşına bile çıkmadan onu hiç tanımadan onun için çizmişti o satırların altını. Geçmişten geleceği bir atıf gibiydi. Şimdi o kitap Efsun'daydı. Hiç okumamış mıydı, daha o satıra gelip sorgulamamış mıydı? O altını çizdiği yerde duraksamamış mıydı? Fetih'in bunları kaçıncı düşünüşüydü?

Giden tam gitmiyorsa bu bir noktada umut diğer noktada zulüm demekti. Fetih'in içinde körüklenen bir zulüm ama bitmek bilmeyen bir umut vardı. Göğüs kafesine ağır geliyordu. İkisi de. Umut sanıldığı gibi güzel bir şey değildi. Zulüm sanıldığından daha zordu.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin