XII- "Gözden Düşen Cesetler"

84.2K 5.9K 3.4K
                                    


26 Şubat 2005

Başlayan savaşta tek ölen sizseniz,o savaşın size karşı başlatıldığını kanınız kurumadan anlardınız.

Başlayan savaşta tek yaşayan sizseniz,o savaşta asıl ölenin kendiniz olduğunu etrafınızdaki cesetlerin kokusu size varmadan anlardınız.

Asıl ölenin ben olduğumu, tek nefes alanın ben olduğumu fark ettiğimde anlamıştım. Ölenlere okunan sela kalanlar duysun, asıl ölenin kim olduğunu anlasınlar diye vardı. Ölen ölmüştü, geriye kalanaydı dünyanın yükü.

Bir gece yarası oturduğum buz gibi zeminde, ayaklarımdan sızan soğuk artık hissedemeyeceğim kadar artarken ayak parmaklarımı içe doğru katladım. İnce çelimsiz kollarımı dizlerime sararken müdire hanımın sesini duymamak için daha da sıktım gözlerimi. Korku küçücük bedenimde öyle büyük duruyordu ki bu sesleri azaltmak için yummam gerekenin gözlerim değil de kulaklarım olduğunu akıl edemiyordum.

Öksüz çocuklar korktuklarında babalarına sarılırlardı. Yetim çocuklarsa annelerine. Hem öksüz hem yetim olanlarsa kardeşlerine.

Peki ya ben neydim? Sarılacak tek şey dizlerimken, benim adımın önüne konan sıfat neydi?

"Sen çıldırdın mı?" diye bu cümleyi tekrarlarken söylediği kişiden ses çıkmıyordu. "Başımızı mı yakacaksın? Bu çocuklar bize emanet, sen çıldırdın mı?"

"Feraye Hanım,"

Uzun zamandan sonra ilk kez sesini duyduğumda kendimi mümkünmüş gibi daha çok kastım. Üzerimde dört beden büyük duran korku küçülmedi, ben o korkuyu taşıyacak kadar büyüdüm. Çok kısa bir zamanda oldu bu, daha fazla korkmak için büyüdüm. Büyüklerin hiçbir şeyden korkmadığını zannederken yüzüme çarpan bu gerçek suyun altında nefes almak kadar acı verdi o an.

"Bizim oralarda çok korkanı birkaç gün içerisinde daha fazla korkutmazsan ölür diyorlar. Ödü patlarmış. Ben o yüzden, onun iyiliği için."

Alnımı dizlerime bastırırken dudaklarımı dişledim, ödüm patladı diye miydi bana yaptıkları? Halbuki o kaza gecesinde, annemin parçalanmış yüzü gözlerimin önündeyken, babamın yanı başımda acı çeke çeke ölüşünü izlerken daha fazla korkmuştum. Şimdiye ölmem gerekmez miydi? Gerekirdi. Ölecek olsam, kaç gün geçtiyse o kadar ölürdüm.

Ama ben, beni bırakıp gidenlere inat kaç gün geçtiyse o kadar ölmemiştim.

Müdire Hanım hışımla öyle bir yükseldi ki bedenim yerinden hopladı. "Bu ne cahillik?!"

"Annesi babası daha ne kadar oldu öleli, kız bütün gece karanlıkta iki cesedin yanında kurtarılmayı beklemiş. Karanlıkta. Deli gibi korkuyor ne zaman ışık kapansa. Sen şimdi saçma sapan bir şeyden korktu diye, sırf abuk subuk inanışların yüzünde karanlıkta mı bıraktın bu kızı? Üstelik kapattığın odada geçen hafta fare çıktı çocukların gözü önünde? Bu ne düşüncesizlik, kime sordun bu kadar saçma bir şeyi yaparken? Ne hakla ne cesaretle?"

Aniden büzülen dudaklarım küçük hıçkırıklar bahşederken bulunduğum yere "Otuz altı." deyiverdim ezberlemiş gibi. Ezberleyemezdim ama. Her gün değişiyordu. Yarın otuz yedi olacaktı. Bir gün yüz olacaktı. Benim canım kaç olunca acımayı bırakacaktı?

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin