- Bölüm 7 -

19 8 4
                                    

- Eski Dostlar -

Mehmet eve dönmüştü. Kapıdan içeri girdi. Aselle karşılaştı. Onun gideceğini düşünmüştü ama o kalmıştı. Buna sevinmişti, bu gerçekten işleri kolaylaştıracaktı. Yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu. Ama onla yakınlaşması gerekti. Asel ona güvenmeliydi. Ama çok da dert etmiyordu. Tolga' yla onu yakınlaştırmak daha kolay olurdu. Kafasındaki çarklar dönüp duruyordu.

( Asel' in anlatımı)

Mehmet eve dönmüştü. Bu habere sevinmem gerekmiş gibi geliyordu. Ama yapamıyordum ona güvenmiyordum. Evinde yaşadığım beni iyileştiren bu adama güvenmiyordum. Benim hislerim hicbir zaman yanılmadı. Yine hissediyorum... Ben o evden çıktığımda, yeni bir sabaha yeni bir güne başladığımda kurtuldum sandım o altın kafesten. Ama uçmayı bilmiyordum. Etrafta bir sürü avcı vardı. Illaki biri beni avlamaya çalışacaktı. Peki ben kendimi kurtarabilir miydim? Kendimi koruyacak güç benim içimde var mıydı?

Mehmet' e gülümsedim.
- Hoşgeldin Mehmet Abi.
- Hoş bulduk Asel nasılsın? Tolga sana iyi baktı mı, iyileşmişe benziyorsun. Ama gitmeyeceksin değil mi? Ben Tolga' yı nasıl kardeşim gibi görüyorsam seni de öyle görüyorum hem zaten daha liseyi bile bitirmedin. En azından üniversiteye kadar bizimle kal, lütfen?
Tolga araya girdi.
- Abi beni hiç özlemedin galiba? Hem bu konuları sonra konuşuruz. Hadi gel kahvaltı yapalım. Ama daha hazır değil. Aysel abla izinli bugün. Oğlunun bir takım sorunları varmış bende izin verdim. Hafta sonuda izinli yani bu 3 gün idare edeceğiz artık.

Yani şimdi Tolga öz kardeşi degil miydi? Peki bu adamın amacı neydi? Tamam belki iyi niyetinden onu yanına almış olabilir ki hiç sanmıyorum. Peki beni neden yanında tutmak istiyor? Bu işten hiç hoşlanmamıştım. Eğer bir çıkarı varsa bana karşı, Tolga ' ya karşıda vardır. Burdan gitmeli miyim? Gitmeye kalksam nasıl bir tepki vereceğini bilmiyorum. Ya da beni rahat bırakacağını. En iyisi burda kalıp amacını anlamak.

Mehmet:
- O zaman çok iyi oldu sen ve Asel bu 3 gün evin işleriyle siz ilgilenin zaten okullar kış tatiline girdi. Ama Asel en kısa sürede senin bu okul işlerini halletmemiz gerek. Seni Tolga ' nın okuluna alalım. Hem zaten o okula dönmek isteyeceğini sanmıyorum. Ne dersin?
Haklıydı oraya dönemezdim. Eski yaşamımdan kimseyi görmek istemiyordum.
- Tamam olur, değiştirelim.
- Tamam bunu daha sonra ayrıntılı bir şekilde konuşuruz. Eveet şimdi hadi bakalım görelim hünerlerinizi.

- Tolga nın bir hüneri olduğunu zannetmiyorum.
Ona bakarak sinsi sinsi gülümsedim. Onu kışkırtacaktım.
- Öyle mi gel o zaman sana hünerlerimi gostereyim.
Kolumdan tuttu ve mutfağa geldik. Sinir bozucu bir şekilde hala gülüyordum. Ise yarıyordu. Cidden sinirleniyordu.

- Komik olan ne!
- Ne yapıcaz kahvaltıda?
- Peynirli börek istiyor canım. Ben yaparım sende çay demle bunu da yapabilirsin sanırım.
- Beni fazla küçümsüyorsun. Beraber yapıcaz!
- Peki, git bana malzemeleri getir.
- Ooo bu emir verme cesaretini nerden buluyorsun??
- Tamam prenses hanım malzemeleri çıkarabilir misin?
Evet ben bir prensesim. O yüzden sen benim emirlerimi yerine getireceksin. Hem zaten hiç bir şeyin yerini bilmiyorum Tolgacım.

(Tolgacım? Oo Asel hayırdır yoksa seeenn) Kes sesini ic ses!

Bana yaklaştı ve kulağıma
- " Tamam Aselcim emredersin" dedi ve dolaplardan malzemeleri çıkardı.
Kalbim çok hızlı atmaya başladı. Karnımda bir şeyler oluyordu ama bunlar kelebek değildi. Bir anda kasıklarıma ağrı girdi ve pantolonumdaki sıcaklığı hissettim. Eyvah!

- Ahh!
- Ne oldu!
- 5 dakikaya dönerim. Diyip yukarı çıktım. Mehmet biriyle bir şeyler konuşuyordu.
- Evet evet her şey yolunda. Tam istediğimiz gibi devam ediyor...

Daha fazla dinlemek istedim ama bir anda kapıya yöneldi. Hemen odama girdim. Adım sesleri yaklaşıyordu. Kapıma kadar gelip durdu ve sonra odasına girdi. Kalbim çok hızlı atıyordu. Nefes nefese kalmıştım. Keşke aha fazla dinleyebilseydim. Bir şeyler oluyordu ama anlamıyordum. Neyse hemen banyoya gittim. Isim bittikten sonra aşağı indim.
Ne olduğunu anlamıştı ama bunda utanılacak bir şey yoktu. O tür geri kafalı insanlardan nefret ediyordum. Ve bu düzenin değişmesi gerekti.

- Şurada ağrı kesici var kahvaltıdan sonra içersin.
- Tamam teşekkürler. Ee nerde kalmıştık. Hamuru ben yoğurmak istiyorum.
- Tırnakların bozulmasın nede olsa sizler onlara oturup saatlerce bakım yapıyorsunuz. Yazık olmasın emeklerineee.
- Ben oje sevmem.
- Gerçekten mi? Bakayım ellerine. Hem el kontrolü yapmam gerek. Eğer yumuşak değillerse hamuru yoğuramazsın

Bu ne saçma bir bahaneydi. Elimi tutmak için böyle saçmalıyordu. Dur bir dakika!!!! Elimi tutmak içiiinn!!!
Ve elimi tuttu, okşadı. Allah ' ım içimde bir şeyler eriyordu.
Ellerimi çektim.
- Hmm yumuşak ve çok güzeller. Olur uygundur.
Ters ters baktım. Ellerimi yıkayıp unu kaba döktüm. Aa bir anda elim kaydı ve yanlışlıkla kafasından aşağı un döküldü. Onunla uğraşmayı seviyordum. Ve bunu sanırım çok sık yapacağım.

- Ayyy çok pardooonn. Ne kadar beceriksizim degil mi???
- Benim kadar degil dedi ve yumurtayı başımın üstüne kırdı.

Ve tekrardan savaş başladı... Ikimizde önümüzü göremez hale geldiğimizde yerde oturuyorduk. Ve yine sırıtıyorduk. Tam bu sırada Mehmet geldi.

- Siz.. Naptınız! Hemen gidin temizlenin. Buranın hali ne böyle!

Bıdı bıdı bıdı odama girdiğimde bile söyleniyordu.
Onunla odalarımız yan yanaydı. Ve hala onunla uğraşmak istiyordum. Bu yüzden duvara vurmaya başladım. Ama o tepki vermiyordu. Sanırım duşa girmişti. Bende kendimi banyoya attım. Kafamdaki yumurtalı unlu karışım saçlarımdan nasıl çıkacaktı hiç bilmiyorum. Bir şekilde temizlendim ve üstümü giydim. Sonra zil çaldı, açan olmadı, bir kaç kez daha çalınca açmaya gittim. Kapıyı açmamla başıma bir silah dayandı. Ve silahı bana tutan kişi eski en yakın arkadaşım:
Eren'di...

Aster Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin