°11

225 21 54
                                    

Sellam ben geldimm evet saat neredeyse gece 2ye geliyor ve ben bölüm atıyorum. Ama ne yapabilirim ilham yeni gelebildi ve ben de yeni yazabildim. Neyse çok boş yaomama gerek yok yine geç geldiğim için özür dilerim garip bir ruh halindeyim ama umarım gittikce düzelir ve düzgün bir şekilde size bölüm atabilirim.

Yazım yanlışlarım olabilir bunun için şimdiden özür dilerim. Bölümü medyadaki şarkı ile yazdım dinleyerek okuyabilirsiniz. Oy vermeyi ve yorum yapmaya unutmayın.

İyi okumalar ❤️

_____________

Çok sıcaktı, olması gerekenden çok daha sıcak ve havasızdı. Evinde olmadığı belliydi, sıcak ve havasızlık birleştiği için nefes almak çok zordu. Havasızlık yüzünden eğer biraz daha baygın kalsaydı nefes alamayarak ölürdü.

Havasızlıktan dolayı gözlerini yavaşça açarak etrafı incelemişti. Demir parmaklıkların ardındaki bir odadaydı, boğucu ve sıcak havanın aksine soğuk bir zeminde yatıyordu. Bileklerinden, duvara sabitli olan zincirlerle zincirlenmiş ve bu garip yerde yalnız bırakılmıştı.

Her yer siyahtı, fazla siyah. İnsana kafayı yedirebilecek derecede boğucu bir şekilde siyahtı. Etrafta çok incelenecek bir şey yoktu. Burada, siyahla kaplı odada tek başınaydı.

Buraya gelmeden önce neler olduğunu düşünüyordu. Gündüz yalnız uyanışını, gördüğü notla beraber sorgusuz sualsiz ormana gidişini, Taehyung'u ve simsiyah olan, gördüğünde gözlerinde barındırdığı şeytanı.

Mantığı bu yaşadığı olayı tamamen reddediyordu. Rüya saymak istiyordu fakat rüya olmadığınında farkındaydı. Taehyung'un nerede olduğunu merak ediyordu. Eğer ona bir şekilde ulaşabilirse belki de olanları algılaması çok daha kolay olurdu. Fakat, buradan çıkması için aklında hiçbir fikir yoktu, olmasına da gerek kalmamıştı. Çünkü parmaklıkların ardındaki açılan kapıdan içeriye giren kişi sorularına yanıt verebilecek tek kişiydi.

Taehyung'u gördüğünde eli ayağı birbirine dolanmıştı. Nasıl yepki vermeliydi? Ne demeliydi? Ne sormalıydı? Susmalımıydı? Konuşmalımıydı? Gitmek istemili miydi? Ve daha birçok, cevabı hakkında hiçbir fikri olmadığı benzer sorusu vardı Jungkook'un.

Neredeyse aynı gibiydi fakat bir gariplik vardı. Boynuzlar ve kanatlar... Bir insanda olması mümkün olmayan vücut parçaları. Korkuyordu, Taehyung insan olamazdı. Dudaklarından sesi titreyerek çıktı. "Nesin sen?"

Kim Taehyung'un tok sesi kulaklarını doldurdu. "Cehennem prensi... siz fanilerin tabiri ile şeytan."

Korkuyordu, hemde çok korkuyordu. Karşısındaki adamın dediğine göre şu anda şeytanla, bütün kötülüklerin efendisiyle karşı karşıyaydı. Konuşamıyor sadece gözlerine bakabiliyordu.

Cehennemin prensi yavaş bir şekilde ona yaklaşıp kulağına fısıldamıştı. "Ve sen... Jeon Jungkook... Planımın en önemli parçasının... Melek kadehinin yerini söyleyecek kişi... Kupanın sahibi olan meleğin ilk... Ve tek oğlu..."

_____

Jimin uyandığında her sabah alnında hissettiği öpücük, belinde hissettiği kollar yoktu bu sabah, yanı boştu bu sefer. Odada sadece telefonunun titremesinden başka hiçbir ses duyulmuyordu. Kuşlar bile ötmüyordu bu sabah. Garip bir şeyler vardı, huzursuzdu içinde kötü bir his vardı. Hemde çok kötü bir histi bu.

Baekhyun'dan bir çok cevapsız çağrı vardı, anlaşılan bir şeyler ters gidiyordu. Tam o anda gelmişti aklına birkaç aydır bencil davranıp asıl görevini aksattığı.

Aceleyle yataktan kalkıp üzerini giyinmişti, sevgilisi yanında olmasa bile merak etmemesi için nereye gideceğini söyleyen kısa bir mesaj atmıştı. Evden hızlı bir şekilde çıkarak Jungkook'un evine doğru ilerlemeye başlamıştı.

PAINFUL | °Taekook (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin