1

149 29 142
                                    

Selam! Okumuyor olsanız da yazmak istiyorum ve bu yüzden, en çok da bu yüzden buradayım. Güya diğer kurgulara ağırlık verecektim.. Neyse okuyanlara, desteğini esirgemeyenlere teşekkür ederim. İyi okumalar!

11 Mayıs 2013

"Yüce Tanrım, bu herif bu kadar ünlü müymüş?"

Ariadne, bir fıçıyı daha kucaklayıp çıkarırken boş bira bardaklarını önüne dizdim. Bar tezgahının önünden neredeyse sahneye kadar uzanan sıra, bu gece Brendan Behan Bar'ın kasaba nüfusunun yarısından fazlasına ev sahipliği yapacağını gösteriyordu. Rachel'ın ülkenin meşhur ses yarışmalarından birindeki başarısıyla ünlenmeye başladığını iddia ettiği bir müzisyeni küçük kasabamızdaki barımıza davet etmiştik ve kabul edileceğini beklemediğimiz bir noktada, menajerinden kabul maili almıştık. Şimdiyse, kasabanın benim şahit olduğum 19 yılı boyunca görmediği kadar yabancı plakalı arabaya ve komşu eyaletlerden gelen tur otobüslerine park edecek yer; gelen yabancılara ise bize bir yıl yeteceğini düşündüğümüzden fazla bira sağlamaya çalışıyorduk.

Kısacası, batmak üzereydik.

"Sanırım öyleymiş."dedim, Ariadne, votka şişelerinden birine uzanıp önündeki iki genç kadının siparişini hazırlarken. Aridne, bu barın işletmecisi ve en yakın arkadaşım olan Rachel'ın da ablasıydı. Kasabanın varlıklı ve neredeyse her yerin sahibi olan tek ailesinden olması, onu çalışmaktan alıkoymuyordu. Rachel'ın aksine.

"Rachel nerede?"diye sordum, tezgahın önündeki kalabalığın üstünden etrafa bakınmak adına parmak uçlarımda yükselirken. Bu kadar büyük bir kalabalığı barda garsonluk yapmakta olan iki çalışan, Ariadne ve ben kaldıramazdık. Yardıma ihtiyacımız vardı.

"Rachel, Rachellık yapıyor."

Ariadne bıkkınlıkla cevapladığında fıçılardan birine de ben uzandım ve sıranın arka tarafından bira bekleyen insanlara siparişleri ulaştırmak üzere 50cc'lik bardaklardan ikisini raftan aldım.

Ariadne, Rachel'ın sorumsuz ve tam da ailesinin imkanlarına yakışır düzeyde şımarık davranışlarına kendi yöntemleriyle isyan ederken, "Keşke Luke burada olsaydı."dedi, "En azından yardımcı olmayı bilirdi."

Ariadne'nin geçen sene üniversite NYU*'de okumak için New York'a giden büyük kardeşimden bahsettiğini farkedince bira doldurduğum bardakları tezgahın üstünde ittirip sahiplerine ulaştırdım. "Eh.."dedim, "Sana yardımcı olurdu, bana değil."

Luke ile iki kardeşin anlaşabileceği en üst düzeyde anlaşabildiğimiz söylenemezdi. Yine de, onun gidişinin beni bu gençliği ölmüş kasabada yalnız bıraktığını reddedemezdim. Beni ailemle ve emekli Amerikalıların ölümü beklediği bu kasabayla tek başıma mücadele etmek zorunda bırakması onun yokluğunu hissetmeme sebep olmuştu.

Ariadne, siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken bana kaçamak bir bakış attı. "New York'ta benden çok daha iyilerini bulacağına eminim."dedi, "Üniversite okumuş, kültürlü metropol kızları."

Başımı usulca sallamaktan başka hiçbir şey yapamadım. Luke ve Ariadne arasında hiçbir zaman sınırları çizili, bariz bir ilişki olmasa da tüm kasaba gibi hatta belki ikisiyle de kurulu yakınlığımdan dolayı ben de onların arasındaki o "şeyin" farkındaydım. Kaldı ki Luke'un, Ariadne'e veda bile etmeden gittiği bu yolculuktan bir daha dönmeyeceğini ben de biliyordum. Ve evet, muhtemelen kendine o metropol kızlarından birini bulacaktı.

"Bu yüzden onu özlemeyi bırakmalıyız, değil mi?"dedim, boş fıçıyı ayağımla tezgahın altına ittirirken. Ariadne elindeki boş bira bardaklarını tezgaha vurduğunda önündeki orta yaşlı ve Teksas'tan geldikleri her hallerinden belli olan iki adam homurdandı.

If We Fall Again / CliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin