8

119 22 81
                                    

Selam! Okuduğunuzu görünce dayanamayıp geldim. Gerçekten de tüm kurguların son bölümleri şahane şekilde okunmuş, bu yüzden çok çok teşekkür ederim. Yoğun ders programım dolayısıyla bölümlerin arasına biraz -bende alışık olduğunuza kıyasla- uzun zamanlar girmeye başladı ama halledeceğim. Sizi seviyorum, iyi okumalar!

"Günaydın David!"

David'in bisikletini yaslayacak bir yer umuduyla bakınan mavi gözlerinin yüzüme çevrilmesini sağlayacak kadar yüksek sesle bağırırken gülümsedim.

"Günaydın Ursula!"diye cevapladı, neredeyse tamamı beyaza dönmüş olan saç tutamlarını gerginlikle karıştırırken, "Aradığım bir kitap var ama bu bisikleti nereye koyacağımı bilemiyorum."

Ona doğru birkaç adım daha atıp aralık durup kitap tozlarının kirlettiği havanın temizlenmesi için açık bıraktığım kapıyı biraz daha çekiştirdim. "Onunla birlikte bakmayı deneyebilirsin."dedim, bisikletini işaret ederken. Gözleri mutlulukla parlarken bisikletiyle birlikte demir kapıdan girdi ve bisikletinin tekerleklerinden çıkan küçük ritmik seslerin, kolunun altına sıkıştırmış olduğu iki kese kağıdındaki taze ekmek kokusuna karışmasını bekledim.

"Bugün ne kadar neşelisin böyle!"diye şakıdı, bisikleti normal koşullarda dükkanın içerisine sokmayacak kadar titiz bir kitapçı olduğumu bildiğinden. Dükkanın içerisinde gezinen neredeyse her şeyin kitap kapaklarına zarar veren ve gün içerisinde defalarca kez silmeme neden olan bir kir bıraktığını benden sonra en iyi o bilirdi, kaldı ki bugün kitapları on kez silmem gerekse de şikayetçi olmazdım.

Michael mesaj atmıştı.

Birlikte geçirdiğimiz gecenin ve kısa ama mutlu olmam için son derece yeterli düzeyde olan kahvaltı anlarının ardından üç gün boyunca ondan haber alamamıştım. Kendimi onu aramak, mesaj atmak, hatta işin daha da ilerisine varıp ona gitmek konusunda olumlu bir hareket göstermemek için öylesine sıkı tutuyordum ki, zihinsel anlamda yorucu olduğunu zannettiğim bu dizginleme hareketi her yanım günlerce kelepçelerle sıkıca bağlanmış gibi sancılar yaşamama ve tüm bunların fizikselliğiyle karşılaşmama sebep olmuştu.

Kendimi belki yüzlerce kez kötü hissetmiş, o gecenin ve gündüzün her bir detayını kötüye yorarak kendime eziyet etmiş ve yine yüzlerce kez adımla seslenmiş olmasının, adımı hatırlamış olmasının mutluluğu içerisinde bu eziyetlerin etkilerini unutmuş ve yine yüzlerce kez bu döngüyü tekrarlamıştım.

Geçtiğimiz üç gün kendimi olabildiğince sıkı şekilde çalışmaya verdiğim, en az uyuyup en fazla meşgul olacak şekilde kendimi bir yarış atına çevirdiğim yetmiş iki saati kapsıyordu. 

Bu yüzden, bu mesaj benim için birçok anlama geliyordu. Beni hatırlamadığına, adımı bile unuttuğuna ve daha da kötüsü, belki de en kötüsü olacak şekilde benimle geçirdiği zamandan dolayı bir mutluluk duymadığına dair hissettiğim tüm kötü düşünceler işkence aletleri gibiyken bu mesaj beni tüm bunların arasından çekip almıştı işte.

Hepsini yalanlamıyor olsa da, birini kesin bir dille yalanlıyordu.

Beni unutmamıştı.

Artık beni tanıyordu.

Gözlerimi kendimi birkaç gündür yuvarlandığım buhranlarda defalarca kez okumaya ve kendime benzerliklerini bulup da acı çekmeye yoğunlaştırdığım Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitabına çevirirken gülümsedim. 

Ben onun için artık bilmediği bir kadın değildim ve bu yeterliydi. Bu, yeniden çağırsa gözlerime dahi bakmayacağı ve belki de bana gitgide daha kötü sabahlar hediye edeceği bir geceye, onun yatağına koşa koşa gitmem için gerekli gurursuzluğu sağlardı bana. Gurursuz ve çokça kaygılı bu mücadeleme meşru bir dayanak bulmuş olmamı yalnızca iki kelimeye dayandırmam çok anlamsız gözükse de, böyleydim işte.

If We Fall Again / CliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin