Hey, selam! Bu kurgu için güzel planlarım var, umarım düzgün bir şekilde yazabilirim ve hayalimdeki kadar güzel olurlar yazıya döküldüğünde de. Bölüm içime sinmese de Rachel Ursula ilişkisini görmemiz gerektiğini düşündüm, umarım beğenirsiniz. İyi okumalar!
"Telefonun neden kullanıldığından haberin var mı acaba?"
Rachel, ışık hızıyla girdiği kapının arkasından çarpmasına sebep olurken ona bakmamayı tercih ettim. "Ursula!"diye üsteledi, "Sana soruyorum, farkındaysan."
Dün yarım bırakarak dükkanı terkettiğim kitap kolilerinden birini daha kucaklarken yanından geçtim. "Farkında değildim."
Gözlerini öfkeyle açtığını, ellerini siyah saçlarına geçirip küfrettiğini ve arkamdan geldiğini; her birini duysam da dönüp ona bir açıklama yapacak, daha da kötüsü hesap verecek gücü bulamıyordum kendimde.
Başım, bünyeme geçen yirmi altı yıl boyunca toplamda uğramamış olan alkol düzeyini tek bir gecede üstlendiği ve kanımdaki alkolü henüz atamadığı için deli gibi ağrıyordu. Birikmiş iki günlük işim ve yüzlerce kitap barkod girişim vardı, sabah kahvemi bile içmediğim için kafein yoksunluğu çekiyordum ve en kötüsü, hayatım boyunca güvenli alanımın dışına çıkıp bir adım atmaya çalıştığım ilk anda yerden kesilen ayaklarım yere hızla çakılmamı sağlamıştı.
Beni tutmayacağını biliyordum.
Elbette biliyordum. Sadece, aksine inanmak istemiştim belki de.
Michael'ın saniyeleri dakikalara dönüştüremediğim ve hesap edemediğim bir süre boyunca öptüğüm dudakları dudaklarımdan çekilmişti önce, sonra da beni sonsuza kadar tutacak zannettiğim elleri. Aklına hayati önem taşıyan bir şey gelmiş gibi yüzünü buruştururken hızla kendini benden çekmiş, "Gitmem gerek."demişti.
Sonra da gitmişti.
Bu kadardı işte, gitmişti.
Arkasından, bir duvara tutunmaya çalışarak bakakalmıştım. Yıllar öncesinde olduğu gibi.
Rachel, yere bıraktığım kolideki kitapları çıkarmama yardım ederken başını iki yana salladı. "Sen neyin farkındasın ki zaten?"
Haksız sayılmazdı. Bunu yapmak adına yanıma geldiğini de, dükkana girdiğini kapı sesini duyana kadar farkedemeyişim gibi farkedememiştim. Beni farkındalıktan yoksun, sorumsuz ve sinir bozucu buluyor olmalıydı. Benim Luke'u bulduğum gibi.
Bu düşünce, histerik bir kahkaha atma isteğimi getirse de kendimi tuttum ve, "Şarjım bitmiş, büyütmene gerek yok." dedim. Telefonumu ilk kez bana ulaşamaması için kasıtlı olarak kapatmış ve beni bulabileceği tek yer olan, neredeyse tüm vaktimi geçirdiğim evimden de o beni bulamadan kaçmıştım.
Şaşırdığını ve garipsediğini biliyordum. Bu açıdan aynı duyguları paylaştığımızı söylemek mümkündü. Yalnızca, ben derin bir hayal kırıklığının yanında eşantiyon gibi taşıyordum diğer tüm hisleri.
Kitaplardan birini daha beceriksizce çıkarıp önüme fırlattığında iç çektim. Onu tanımıyormuş gibi büyütmemesini istemem hataydı, elbette büyütecekti, Rachel'ın işi buydu. "Kitaplara düzgün davran."diye uyardım, "Bana olan kızgınlığını onlardan çıkarma."
Yere koyduğum kolinin üstüne eğilip bir kitap daha almak yerine bana yardım etmekten vazgeçip ellerini beline yerleştirdi ve, "Pekala."dedi, bana eğildiğim yerde üstten bakarken, "Sana olan kızgınlığımı senden çıkarmama ne dersin?"
Başımı iki yana salladım. "Talebiniz reddedildi."
Boş koliyi kucaklayıp çöpe götürürken öfkeden uzak bir sıkıntıyla inlediğini duyabiliyordum. "Tanrım, Ursula!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
If We Fall Again / Clifford
FanficEğer sana yeniden güvenirsem, bu kez kaçıp saklanmayacağından emin olmalıyım. Eğer yeniden düşersek, bu kez beni tutacağından emin olmalıyım. Eğer yeniden seversek, bu kez beni ondan daha fazla seveceğinden emin olmalıyım.