Bölüm 3

13.2K 1.4K 95
                                    


Ertesi gün George ancak üçüncü şekersiz sert kafeinli kahvede kendine gelebilmişti. Sert yağmur evinin camlarını dövüyordu. Aklındaki tek soru oradaki çığlıklar atan kadına ne olduğuydu. Ölmüşmüydü? Yoksa katil George'u kovalarken kaçmayı başarabilmiş miydi? Mutfağındaki rengi solmuş kırmızı koltuğundan kalkıp bardağına dördüncü kahvesini koydu, Kafasında bir sürü soru vardı.

Altı yıllık meslek hayatında başına böyle bir şey gelmemişti. George dördüncü kahvesini yudumlarken mektubun yalan olmadığını anlamıştı. Keşke yalan olsaydı da bunlar yaşanmasaydı diye düşünüyordu içinden içten içe. Acaba gerçekten katil Dr.Wesley miydi? O dağda kaç kişiyi öldürmüştü? Sorular sonu yok gibi George'un beynine baskı yapıyordu. Ne olursa olsun buna göz yumamazdı. O gördüklerinden sonra görmemezlikten gelemezdi. Bir şey yapması gerekiyordu. Masada duran yarısı yenmiş mısır gevreğini tezgâha kaldırıp dışarıdaki hızını azaltmış yağmur damlalarıni izliyordu. Ne yapabileceği konusunda hiçbir fikri yoktu. Düşünüyordu en sonunda aklına bir fikir gelmişti. Tekrar o şehre gidip Doktorun çalıştığı hastaneye göz atabilirdi. Kaçma esnasında arabanın farını yaktığında adamın sakalını görmüştü. Doktor Wesley'in sakalı varsa bir umut olabilirdi.

George dünden kalan bavulunu hala açmamıştı. Gitmeye hazırdı fakat içinde o korku hiç gitmiyordu cesur olması gerekiyordu. Tekrar aynı şeyleri yaşamaktan çok korkuyordu ve tekrar bu kadar şanslı olabilir mi? Bilmiyordu.

Bir süre yağmurun dinmesini bekledi. Pentaburg'un yolu oldukça virajlı ve yüksek kesimdeydi. Oraya daha şiddetli yağmur yağacağını düşündü. Yağmurlu havada yola çıkmak kazaya çıkartılan davetiye gibi düşündü. Biraz mutfağında gökyüzünü izlerken yağmurun seyrekleştiğini fark etti. Her ne olursa olsun daha fazla zaman kaybetmesine gerek yoktu. Tekrar yatak odasına yürüyüp bavulunu tekrar evnini giriş kapısının önüne koydu. Siyah deri ceketini giyerek gitmeye hazır olduğuna emindi. Tekrar dün gibi evinin kapısını açıp dışarı çıktı. Bavulu ile asansöre yürüyüp bindi ve zemin kata indi. Bir kez daha ağrızalanmadığı için asansöre teşekkür etmiş ve apartmandan dışarı çıkmıştı. Arabasına tekrar ulaşıp bavulunu tekrar bagajın arkasına koydu. Sonra da şoför koltuğuna oturup arabasını çalıştırdı. Ve Pentaburg'a doğru ikinci kez yola koyuldu.

Experonce Tıp Fakültesi'nin nerede olduğunu bilmiyordu. Ama oteldeki kızıl saçlı hoş bayan hastanenin yerini ona tarif edebilirdi. Arabasıyla tekrar dağ arasındaki yolda sürüyordu. Yukarı doğru çıktıkça hava tekrar soğuyordu. Yolun her elli ya da yüz metre ilerisinde hayvan çıkabilir hatırlatmalı tabelalar mevcuttu. Yol da arabanın hız limiti sekseni geçmemesi için uyarılarda vardı. Aslında bu yolu trafik kontrol hiç kontrol etmezdi ve bazı duyarsız sürücüler de hiçbir tabelayı dikkate almazdı.

George tekrar Pentaburg'un sınır tabelasını görmüştü. Arabasının hızını yavaşlatarak şehre girmeye hazırladı. George ormanları ve toprak kokusunu çok severdi. Çocukluğu hep şehirde geçtiği için böyle ormanlık alanlara hep çocukluğundan beri özlem duymuştu. Şehre tekrar giriş yaptığında bir gecelik tuttuğu otelin odasını ve manzarasını çok beğendiği için tekrar o otele gitmek istiyordu. Yerini az da olsa hatırlıyordu. Şehrin ara sokaklarına girerek tekrar o ıssız sokaklarda dolaşmaya başlamıştı.Otelin bulunduğu sokağa gelince arabasını yavaşlatıp tekrar o küçük otoparka girdi. Arabasını uygun yere park etti.Sonra bagajdan bavulunu alıp tekrar otelin girişine yönelip içeri girdi. Resepsiyondaki kızıl bayan hala orada duruyor hafif bir şekilde yaptığı makyaj ile kusursuz görünüyordu. 

''İyi günler, Bay George.''

George bayandaki hafızaya hayran kalmıştı. Unutmaması ilginçti.''İyi günler.''

Gizemli Mektup (RAFLARDA.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin