"Aşk görmekten çok özlemeyi sever, dokunmaktan çok düşlemeyi ve aşk öyle haindir ki nerede imkânsız varsa gider onu sever."
-Özdemir Asaf-
11 SERİSİ KISIM 1: ATEŞ
Yalnızlık ve sessizlik oldum olası hep benimledir. Yüzümden eksik etmediğim gülümseyişim ve kendime kalkan tuttuğum bencilliğim ise onların yancısıdır. Her zamanki dik duruşum ihanetlere karşı bir güç timsalidir. Göz yaşlarıyla ıslanmayan gözlerim ruhumun yaralarını dışa vurmayan bir perde, kalbim ise kapkaranlık bir kuyudur. Beni sadece tıpkı benim gibi zemherinin ortasında kalanlar anlar.
Çocukluk kimsenin yara almadığı bir cennettir derler. Oysaki benim için çocukluk, hiçbir zaman cennet olmadı. Doğduğumdan bu yana ateşlerin arasında cehennemden farksız bir ortamda soluyan ben, cennetin meyvesini tatmaya fırsat bulamamıştım tüm küçüklük yıllarım boyunca. Fazla fevkaladenin peşinde koşmak değildi niyetim, ufak zaferlerle de yetinebilirdim. Ancak kader ağlarını etrafıma değil boynuma sarmıştı. Kısacası nefes almak da oldum olası benim için hep güçtür.
Bana kalırsa hep evsiz ve kimsesizdim. Benim için sıcak bir aile olmaması sokakta kalmaktan farksızdı. On dokuz yıllık hayatım boyunca anladığım sayılı şeylerden birisi ise bazı şeylerin parayla elde edilemeyeceği oluşuydu. Para, sadece bir araçtı. Belki de bir haz. Tıpkı sevişen iki insanın hissettiği ve arzuladığı gibi bir istek. Benim içinse bir çıkar olmaktan fazlaca uzaktı. Para için çıkar gütmeye ihtiyacım olamayacak kadar bolluk içinde büyümüştüm. Belki de her şeyin parayla halledilemeyeceğini anlamam bu kadar zenginlik içerisinde olmam yüzündendi.
İsmim Lara. Ama genelde soyadımla anılırım. Lara Ferzan olarak.
İki zengin ve büyük ailenin çocuklarının evlenmesi sonucu dünyaya gelmiştim. Derin Karahan ve Uras Ferzan'ın ilk kızıydım. İkinci ve son olansa benden iki yaş küçük olan kız kardeşim Lena'dır. Aile yaşantımız oldukça katı ve donuktu. Yaşadığımız konak tarzı büyük evin içerisi buz gibiydi. Normal aileler gibi akşamları salonda televizyon karşısında oturmazdık; televizyon yoktu. Güzel sohbetler içerisinde kahvaltılar etmezdik; birbirine sevgiyle bağlı olan bir aile profili olmaktan oldukça uzaktık. Birbirimizin yaralarını sarmazdık; herkesin kendince bir yarası vardı ve kimsenin gücü bir diğerine yetmezdi. Kardeşimle güzel bir ilişkimiz yoktu. Sürekli kavga ederdik. Annem bizimle ilgilenmezdi. Babamsa kendi dünyasındaydı. Onlara en çok şahit olduğumuz an, bağıra çağıra kavga ettikleri anlar olurdu. İyi bir karı-koca imajı çizmelerine karşın o kadar sorunlu bir çifttiler ki bazen onlara yetişmekte güçlük çekerdim.
Annem, bencil ve umursamaz bir kadındı. Tıpkı benim gibi. İnsanların onun hakkında ne hüküm verdiğini önemsemez ve hayatını onlara göre şekillendirmezdi. Oldukça rahattı. Babam ise ailesinden ona kalan işleri yürüten bir gençti. Yeni devraldığı konum, onun için zordu ve annem onun sınırlarını bir hayli zorluyordu. Bu çok geçmeden onu bir alkoliğe çevirmişti. Kendini neredeyse kaybedecek kadar sarhoş kılan bir alkoliğe... Sonları iyi bitmedi.
Derin bir nefes çektim içime. Geçmişi düşünmek ve sürekli bir şeylerin muhakemesini yapmak şüphesiz sadece benim için çekilmez bir hal almıyordur kuvvet ihtimalle. Kim olursa olsun, bazen insan sadece öylece durmak istiyor. Hiçbir şey düşünmeden ve dertlenmeden. Ne yazık ki bu mümkün değil. Zihninde olur olmadık sürekli bir şeyler çevirmek insanoğlunun doğasında var ve olduğumuz şeyden kaçamayız. Bazı prangalar hayatımız boyunca bize bağlı kalır. Tıpkı benim dönüp dolaşıp şu an sözde çocukluğumun geçtiği evin kapısına gelmem gibi. Sanırım doğduğumuz yer, kaderimizin bir parçası haline geliyor. Kilometrelerce öteye de gitsek, bir gün dönüp dolaşıp ilk durağımıza varmamız kaçınılmaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
11 SERİSİ: ATEŞ (+18)
RomanceBize iyice yaklaştığında bir şeyler demek için dudaklarımı aralamıştım ki beklenmedik bir şey oldu. Gözlerini benden çekip yanımdan geçti gitti. Evet, sanki beni hiç görmemiş gibi yoluna devam etti. Sanki göz göze gelmemişiz, sanki... Sanki saçma...