Sustuğum şeyler var, hiç konuşamadıklarım, hiçbir zaman konuşamayacaklarım... İçinde kaybolduğum şehirler var, bir de; içimde kaybolup giden insanlar..."
-Cahit Sıtkı Tarancı-
11 SERİSİ KISIM II: KÜL
Yaşar Kemal bir kitapta şöyle söylüyor: "Sen iyi bir insansın. Onun için seni çok öldürmüşler." Bu hep böyledir zaten. En çok iyiler üzülür ve kendinden çok başkalarını önemseyenler kaybeder.
Ama bencillik de kazanmazdı bazen. Kendimden biliyordum. Annemin kaybının ardından insanlara olan nefretim ve en çok da kız kardeşime olan umursamazlığım, bencilliğim günün sonunda bana acı ve yalnızlık kazandırırdı sadece. İnsanlara olan nefretimin bir sınırı yoktu. Bu yüzden en çok kendimi düşünürdüm. Bilmediğim tek şey ise bu sadece bir parça acıya bedeldi.
İyi birisi miydim yoksa kötü müydüm hiç karar veremiyordum. Göz göre göre bir çıkmazın içinde sürüklenip gitmiştim. Keskin kararlar verirken aynı zamanda hayatımdan çıkarmam gereken insanları çıkarmamakta oldukça başarılıydım. İnce büz üstünde yürüyordum. Buz gibi suya gömülme riskine rağmen...
Ellerim titriyordu. Etrafımda olup bitenlerin benden bağımsız bir şekilde ilerlemesi korkutuyordu. Canım yanıyordu, sanki daha fazla yanmaya hali varmış gibi...
Tuttuğum direksiyonu bile şans eseri kontrol ediyordum. İçimde bir volkan patlamıştı. Ancak dışarıdan bakıldığında oldukça hissizdim. Üzerimde ağır bir hissizleşme hakimdi. Ağır stresten ötürü belki de bedenim artık duygularımı kontrol etmeyi bırakmıştı.
Büyük evin bahçesine arabamla girerken hiç olmadığım kadar tuhaftım. Birazdan neyle karşılaşacağıma dair az çok tahminlerim vardı. Bu yüzden endişeden ziyade bir boşlukta gibiydim. Kaçınılmaz olan kendini erken göstermişti sadece.
Lena her şeyi öğrenmişti.
Yıllar boyu süren bu boğucu sır artık ortaya çıkmıştı. Kaçacak bir yer kalmamıştı. Babamın en büyük günahı, benimse travmam önümüze koca bir kaya gibi çıkmıştı. Bununla yüzleşmekten başka bir çare yoktu.
Arabayı kapının önünde durdurduğumda yavaşça kapıyı açtım ve derin bir nefes soluyarak indim. Babamın çalışanlarından biri direksiyona geçip arabayı garaja doğru sürerken evin kapısına doğru yürüdüm ve elimi zile doğru götürdüm. Ancak bu sırada kapının hafif aralık olduğunu fark etmemle birlikte zile basmaktan vazgeçtim.
Kapıyı itip içeri girdiğimde yukarı kattan duyduğum kavga sesleriyle birlikte yüzümü buruşturdum. Elbette ki sakin bir ortam beklemiyordum. Lena'nın öğrendiği şeyler yutulabilir cinsten değildi. Sadece...
Sadece bıkmıştım.
Hiçbir zaman sakince iletişim kuramamaktan, doğru dürüst sorunları halledememekten bıkmıştım.
Merdivenleri ağır ağır çıkarken babamın çalışma odasından geldiğini tahmin ettiğim konuşma sesleri daha da netleşmeye başlamıştı. Kulağıma Sanem'in yüksek tondaki sesi geldiğinde kaşlarımı çattım. Bu kavgada onun bir yeri var mıydı? Doğru vardı. Sonuçta babamla evlenecekti ve evleneceği adamın eski eşini öldürmüş olması onu derinden sarmış olmalıydı.
"Bıktım artık gizli kapaklı işlerinden Uras! Hayatımız bir satranç değil bunu o kalın kafana sok artık! Her şeyi açıkça söylemediğin müddetçe hiçbir şeye iyiye gitmeyecek bunu göremeyecek kadar kör müsün?"
Adımlarım merdivenin son basamağında duraksadığında başımı hafifçe yana eğdim. Sanem gibi bir kadın, Uras Ferzan gibi bir adamın karşısında boyundan büyük sözler ediyordu. Onu bu cürete iten neydi? Üstelik her şey zaten yeterince açık ve ortadaydı, dedikleri çelişkiden başka bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
11 SERİSİ: ATEŞ (+18)
RomanceBize iyice yaklaştığında bir şeyler demek için dudaklarımı aralamıştım ki beklenmedik bir şey oldu. Gözlerini benden çekip yanımdan geçti gitti. Evet, sanki beni hiç görmemiş gibi yoluna devam etti. Sanki göz göze gelmemişiz, sanki... Sanki saçma...