"O, beni başımdan geçen tehlikeler için sevdi. Ben de onu, anlattıklarıma acıdı diye..."
Kitaba bakarak küçük bir kısmı dudaklarımın arasında kısıkça tekrar ederken derin bir nefes aldım ve ince kitabı kapatıp yanımdaki komodine bıraktım. Biraz kitap okuyarak kafamı dağıtmak istemiştim. Ancak anlaşılan o ki bu pek mümkün değildi.
Son birkaç gündür bunu defalarca denememin sonucu hayal kırıklığıyla sonuçlanmıştı. Doğru düzgün ders çalışamıyordum, fazla iştahım yoktu ve en kötüsü de dönüp dolaşıp aynı şeyleri düşünüyordum.
Kaan'ın mutfağında Alpaslan ile olanlar... Tek kelimeyle saçmalıktı. Evet, saçmalıktı. Ondan uzaklaşmak için kendi fırsatımı kendim yaratmışken yine ona yaklaşan da ben olmuştum. Belki de o gün Kaan'ın evine gitmek yerine sıkıcı aile yemeğine katlanmalıydım. Bu daha zararsız çıkmamı sağlayabilirdi.
Neyseki o akşam her şey sorunsuz bitmişti. Kaan'ın bizi kahkaha atarak mutfakta basmasının ardından Esila'yı alıp oradan ayrılmıştım ve eve gidince de ne hikmetse babamla seslerimizi yükseltmeden anlaşmayı başarabilmiştik. Açıkçası Lena'nın onu dolduruşa getireceğini sanıyordum. Ancak öğrendiğime göre Lena, babama yangın olayından bile bahsetmemişti.
Gerçekten de hayatını gizli yaşıyordu ve henüz göremediğim neler vardı merak etmiyor değildim. Burada kalma vadem uzarsa ki uzayacak gibi gözüküyor bir şeyler öğrenebilirdim zamanla...
Yataktan kalkıp çantamla birlikte odamdan çıktığımda uykulu bir şekilde merdiven basamaklarını inmeye başladım. Geride bıraktığımız üç gün boyunca okula gitmemiştim. Bugün gitmek için erken kalkmış ve hazırlanmıştım. Tabi bugünkü hazırlığım biraz uzun sürmüştü. Çünkü okulun geniş sahneli konferans salonunda kep atma çekimi yapılacaktı. Okula son sene kayıt olduğum için benim açımdan fazla önem arz etmese de katılmak içimden gelmişti. Bu nedenle üzerime güzel gözükeceğini düşündüğüm siyah ekoseli bir etek ve kırmızı bir gömlek giymiştim. Dün ütülettiğim cüppem ise kolumda asılıydı.
Salona geldiğimde çoktan kahvaltıya başlandığını gördüm. Bakışlarım Lena'ya kaydığında onun da hazırlandığını fark ettim. Hoş gözüküyordu ve ilginç bir şekilde bugün kahvaltı masasındaydı. Normalde bu eve geldiğimden beri sabahları erkenden kayboluyordu.
"Günaydın." Herkese hitaben selam verdiken sonra Lena'nın yanındaki sandalyeyi çektim ve oturdum. Babam ağzına salatalık dilimlerinden birini atarken bana baktı. "Günaydın. Çekime katılmazsın diye düşünüyordum. Birkaç gündür odandan çıkmıyorsun, senin için endişelendim. Ama şu an burada olduğuna göre problem ben değilmişim sanırım?"
Boğazımı temizledim ve dirseklerimi masaya yasladım. Sanem ile göz göze geldiğimde bakışlarını benden çekip kahvaltısına devam etti. Sanırım uğraşmak için erken bir saat olduğunun farkındaydı.
"Yani lise son sınıf hatırası olsun istedim. Odadan da çıkmadığımı fark etmedim... Yani zaman hızlı geçti, biraz kafamı toplamak istedim ve problem sen değildin. Sen olsaydın yanına gelip çözerdim."
Dudaklarını büktü. Sorun kendisi olsa daha az kafaya takardı. Şimdi ise ondan başka problemlerimin varlığından bahsetmiştim ve bu babamı daha çok paranoyak yapardı. Yine de gülümsedi ve mırıldandı. "Güzel."
Lena'nın da doğum gününde akşam eve gelmediğim için biraz bozuk olduğunu tahmin edebiliyordum. Yanımda otururken bana yaydığı negatif elektriği hissetmemek mümkün değildi. Partisinde kötü bir olay yaşanmışken yanından ayrılmıştım ve akşam aile arasında kesilen pasta merasimine de gelmemiştim. Belki de bir kumarhanede saçma işlerin içerisine karıştığımı bilse kızgın olmazdı, bilemiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
11 SERİSİ: ATEŞ (+18)
Roman d'amourBize iyice yaklaştığında bir şeyler demek için dudaklarımı aralamıştım ki beklenmedik bir şey oldu. Gözlerini benden çekip yanımdan geçti gitti. Evet, sanki beni hiç görmemiş gibi yoluna devam etti. Sanki göz göze gelmemişiz, sanki... Sanki saçma...