başlangıç

1.3K 87 817
                                    

"ve insan bütün bildiklerine rağmen,
bütün bildiklerine karşı,
her gün yeniden başlar."

🍀

Kapıyı açar açmaz, vücudumun önüne geçen yapılı vücut gözlerimi devirmeme sebep oldu. Anahtarı çantamın içine geri koyarken, oflayışım Alec'i durdurmuştu.

"Burası benim evim." diye sızlandım ama hiçbir işe yaramayacağını biliyordum. Kendi bildiğini okumaya devam edecekti. "İlk adımı ben atayım en azından."

Alec, her seferinde bu konuşmayı yapıyor olmamıza inanamıyor gibi bakıyordu. Okyanus kadar koyu mavi olan gözleri, yüzümde birkaç saniye oyalandı.

"Altı üstü ev, Agnes." Onun altı üstü ev dediği yer benim herkesten ve her şeyden kaçabildiğim tek yerdi. "Eğer ilk adımı atmak istiyorsan, kendine bir sevgili falan bul. Ona ilk mesajı at ne bileyim yemeğe çıkar.."

Ellerimi pes dercesine havaya kaldırdım ve ağzıma hayali bir fermuar çektim. Onunla tartışmayacağımı bildiği için gülümseyip eve girdi. Eli, her zaman olduğu gibi belindeki silahtaydı.

Beni korkutmamak için kılıfından çıkarmıyordu ama varlığını hissetmek bile huzursuz olmama sebep oluyordu. Ne kadar zaman geçerse geçsin buna alışamayacaktım muhtemelen.

Alec'in arkasından eve girip, kapıyı kapattım. Her zaman olduğu gibi salona doğru biraz yürüdükten sonra kafasını çevirip bana baktı. Olduğum yerde kalmamı istiyordu.

Başımı salladım. O evin her odasını olası bir tehlikeye karşı kontrol ederken, bana yüz kiloymuş gibi hissettiren kol çantamı yere bıraktım. Sırtımı duvara yaslayıp ayağımdaki topuklu botu çıkardım.

Girişte hiçbir şey yapmadan beklediğim birkaç dakikanın sonunda, Alec rahatlamış bir ifadeyle yanıma döndü.

"Temiz. İçeri geçebilirsin." Usulca başımı salladım. Bu durumdan nefret ediyordum ama onun da bunu yapmaktan başka çaresi olmadığını bildiğim için sesimi oldukça az çıkarmaya çalışıyordum.

Ben yalın ayak mutfağa doğru yürürken, peşimden geldi. Buzdolabını açıp orta rafta duran büyük tiramisu tepsisini çıkardım. Sonra alt rafta duran şişelerden birine uzandım. Alec'e doğru dönüp, bira şişesini havaya kaldırdım. Gülümseyip, başını salladı.

Birasını açıp ona uzattıktan sonra, tepsiyi kucağıma alıp tezgahın üstüne oturdum. Dilimlememe gerek yoktu çünkü sadece ben yiyordum.

"Hiç içime sinmiyor.." Kaşlarım çatıldı. Neden bahsettiğini anlamak için yüzüne bakmama gerek yoktu. Bakışlarım hala yarısı boşalmış tiramisu tepsisindeyken, cıkladım.

"Sakın yine başlama." Kafamı kaldırıp ona baktığımda süt dökmüş yavru bir kedi gibi bana baktığını gördüm. "Hayır, hayır, hayır.. O bakışı yok et, hemen."

Dudağını büzdü. Kucağımdaki tepsiyi tezgahın üstüne bıraktım. Bakışlarında ufacık bir değişiklik bile olmadı.

"Nessyy!" dedi. Sesi her an mızıtma potansiyeli olan küçük bir çocuk gibi çıkmıştı. Bana sadece bir şeyler yaptırmak istediğinde böyle seslenirdi. "Bir-iki gün olsa neyse ama beş gün.."

Ona ciddi olup olmadığını anlamak için dik dik baktığım birkaç dakikanın sonunda konuştum. "Buna tatil dememin sebebi iki günden fazla olması zaten, Alec."

"Bir köşeye kıvrılırım," diyerek şansını denedi. Tezgahtan inip, ona doğru yürürken nefesini tuttuğunun farkındaydım. Onun elinin yanında çocuk eli gibi kalan elimi, parmaklarına doladım. "Hiç ses çıkarmam, söz. Burada olduğumu bile anlamazsın."

Pure | h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin