XI

677 80 1.5K
                                    

"bak yine kader sessizce örmüş ağları
biçare gönül uzanmıyor ki kolları
hep kara haber getirdi yaz yağmurları
senden bihaber geçer mi ömrün kalanı?"

🍀

Murphy Kanunları'nın temeli şu söze dayanır: "Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir."

Edward Aloysius Murphy eğer günümüzde yaşıyor olsaydı bu teorisinin yanına küçücük bile olsa mutlaka benim adımı yazardı. Çünkü ben yirmi dokuz yıldır, Murphy Kanunları'nın doğru olduğunun en canlı ispatıydım.

İşler daha karmaşık olamaz dediğim her an bambaşka bir düğümle karşılaşıyordum ve ipin ucunu sürekli kaçırıyordum. Şu an olduğu gibi.

"Ne?"

Bir ressam, katil, tetikçi yanımda oturmuş elinde sıkı sıkı tuttuğu fotoğrafa bakarak bu fotoğraf karesinde yanımda duran çocuğun kendisi olduğunu iddia ediyordu.

"Rachel Jones." Annemin adının onun dudaklarından dökülmesi garip hissettirmişti. "Onu gördüğüm günü dün gibi hatırlıyorum."

Hiç, bir oyunun içinde bir başkası tarafından kontrol ediliyormuş gibi hissettiniz mi? Ben şu an tam olarak öyle hissediyordum. Yaşam ve ölüm gaddar birinin parmaklarının ucundaymış da, beni öldürmeye bir türlü kıyamıyormuş gibi hissediyordum.

Yaşadığım her şey anlamsız ve saçma geliyordu. Mesleğim gereği hiç dümdüz bir hayatım olmamıştı ama bu kadar aksiyon dolu günler geçireceğimi de asla tahmin edemezdim.

"Bir dakika, bir dakika.. Onu gördüğüm gün derken? Bu fotoğrafta beş yaşında falansın hatırlaman biraz imkansız gibi sanki?"

Gözlerini nihayet fotoğraftan ayırıp bana çevirdiğinde, bu fotoğrafın sonsuza kadar Harry'de kalacağını biliyordum. O istemese bile, ben onda kalmasını sağlayacaktım.

"Annemle babamın cenazesine gelip bana elma şekeri veren o kadın, senin annen Vesna." Harry'nin salonda bize anlattığı o korkunç günün eksik parçaları teker teker yerine oturmaya başladı. "Annen. Benim kurtuluşum olacak sanmıştım."

"Baktım diyorum!" diye bağırdığını duydum babamın. Kravatını çıkarıp odanın bir köşesine fırlattı. Gömleğinin kollarını sıyırırken, oldukça sinirli gözüküyordu. "Teker teker okudum!"

Annemin de babamdan pek bir farkı yoktu. Her sinirlendiğinde olduğu gibi kıpkırmızı olmuştu. "Yalan söyleyecek bir çocuk değil David!"

"Rachel!" Babam bir kez daha bağırdığında saklandığım kapının arkasında sıçradım. "O çocuk ya da sen yalan söylüyorsun demedim! Sana otopsi raporlarını teker teker okuduğumu söylüyorum. Yanmışlar."

Bana en yakın arkadaşlarımdan biri diye bahsettiği kişinin yanmış olduğu gerçeği annemi tökezletti. Narin bedenini yatağın üstüne bıraktı.

"Ütüyü fişte unutacak kadar dikkatsiz bir kadın değildi." Olan biteni daha net görmek için bir adım daha ileri gittim. Yaşlar annemin yanaklarından sonu gelmeyecekmiş gibi süzülüyordu. "Kötü biri değildi."

Babam, annemin ağlamasına dayanamayıp hemen yumuşadı ve yatağa yanına oturdu. Ağladıkça sarsılan bedenini kollarının arasına aldı.

Pure | h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin