XII

604 73 1.7K
                                    

"ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm.
bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi: öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap."

-Ben Kirke, Madeline Miller.

🍀

Kapı çalınca, kahvemi sehpaya bırakıp ayağa fırladım. Bu evin gelen gideni hiç belli olmadığı için üzerimdeki kalın hırkanın omzunu düzelttim.

Bir saat kadar önce, kapının önünde nerdeyse gözünü bile kırpmadan nöbet tutan Leo'yu kovmuştum. Bana bunun Harry'nin emri olduğunu söyleyip ayak diretmeye çalışmıştı ama pek de umrumda olmamıştı.

Harry Styles katillik ve ressamlıktan sonra istiyorsa tabi ki mafya olabilirdi ama bu mafyacılık olayları bana sökmezdi. Her şeyden önce ben bir yargıçtım. Kapımda her an birinin kafasına sıkmaya hazır bekleyen korumalar benim meslek ahlakıma tersti.

Bunun için, Harry'e kızmaya hazır bir şekilde çatık kaşlarımla kapıyı araladım ama Harry'nin kan içindeki suratı ve üstü başı aklımı durdurdu.

"Harry!" Kendime engel olamadan bağırdığımda koridorun sonunda yatan Max koşarak yanımıza geldi. "Ne oldu sana?"

Başı öne eğikti ve yalpalıyordu. Sarhoş muydu? Tüm Amerika onu ararken o sarhoş olup bir de üstüne dayak mı yemişti? Aklı neredeydi bu adamın?

"Gel içeriye." Elinden tutup onu kendime çekince, tökezledi ve üstüme doğru devrildi. Ağırlığını taşıyamayıp bir iki adım gerileyince Max düşeceğimi sanıp arkama geçmişti bile. "Seni salona götüreyim."

Başını salladı ama hiç hareket etmedi. Sonra kendini biraz toparladı ve ağırlığını benim üstümden çekti. Bir adım geri gitti. Eli, bileğimi kavradı. İki parmağını sıkıca bileğime bastırdı.

Neredeyse ayakta duramıyordu ve sorsam adını bile söyleyebileceğinden şüpheliydim ama durmuş benim nabzımı saymaya çalışıyordu.

Elimi, çenesine uzatıp başını kaldırdım ve gözlerime bakmasını sağladım. Yüzü gerçekten kötü haldeydi. "Yaşıyorum, Harry." dedim usulca. "İyiyim. Gel hadi, yaralarını temizleyelim."

Başını salladı. Elini tutup onu peşimden salona doğru çekiştirdim. Koltuğa oturtmadan önce montunu çıkardım ve salonunu ışığını kapattım. Sadece lambaderin ışığı bize yeterdi.

"Banyodan ilk yardım çantasını alıp geliyorum." Peşimde, heyecanla dolanan Max'e döndüm. Bir terslik olduğunun farkında olduğu için böyle yapıyordu. "Ben gelene kadar ona sahip çık oğlum."

Banyodan alacağımı alıp salona geri döndüğümde, Max dediğim gibi Harry'nin başında bekliyordu. Ona dokunmuyordu ama gözünü ayırmadan izliyordu. Bu görüntü beni gülümsetince kendime gelmek için başımı sağa sola salladım.

Harry'nin yanına gidip, koltuğun ucuna oturdum. İşime yarayabileceğini düşündüğüm her şeyi sehpanın üstüne koydum ve banyoda ıslatıp getirdiğim havluyla Harry'e uzandım.

"Sana bunu kimin yaptığını söylemeyecek misin?" Havluyu hafifçe yüzündeki kurumuş kan lekelerine sürttüm. Hiçbir şey söylemedi ve gözlerini kapattı. "Neden sarhoşsun? Ya yakalansaydın?"

Bu, Harry için feda ettiğim kaçıncı havluydu hiç bilmiyordum ama içimden bir ses asla son olmadığını söylüyordu. Muhtemelen, banyodaki tüm havluları bitirene kadar devam edecekti bu rutin.

Yüzünü canını yakmamaya dikkat ederek büyük oranda temizledim. Kaşından kan süzülmeye devam ediyordu ve dudağı da patlamıştı. Elmacık kemiğinde sonradan morluğa döneceğine emin olduğum bir kırmızılık vardı.

Pure | h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin