2. Sanrı

39 1 2
                                    

Elimizde olmadan yaptığımız işi güzelleştirme gayretiyle uğraştığımız saatler olur ya işte onlardan birindeydim. Bütün enerjimi ürün paketlemeye vermiş etrafımda olan bitenle alakamı kesmiştim. Heyecanlı veya üzgün olduğumda normalden daha çok çalışır kendimi rahatlatırım. Ama bu sefer iki duyguyu da hissetmemi gerektirecek bir şey yoktu.

Çalıştığım zücaciye de kariyer yapamayacağıma göre zor şartlarda bitirdiğim okulun hakkını vermek için bir firmanın grafik tasarım ilanına başvurmuştum. Mülakattan gelecek sonucu beklerken heyecanlı olmak gerekirdi değil mi? Peki neden zihnime ölü toprağı serpilmiş gibiydi. Ne heyecan ne de başka bir şey yoktu içimde. Sadece gayretle çalışıyor ve günün geçmesini bekliyor gibiydim. Ha bir de asıl sorun dokunmadığım halde etrafta düşürüp durduğum ürünleri yakalamakla uğraşıyordum. Bu yaz gününde kapalı alanda rüzgar olmayacağına göre ya ben temas duyumu kaybetmiştim ya da nesnelerin benle bir alıp veremediği vardı.

İki yıldır çalıştığım bu mağazada bir elin parmağını geçmeyecek kadar malzemeye hasar vermişken son bir haftada bu sayı üçe katlanmıştı. Diken üstünde durmaya başlamış aksiyon filmlerini aratmayacak yakalama stratejileri geliştirmiştim. Boş günüm geldiğinde patron elime bir kutu kırık ürünü tutuşturdu ve bir kaç gün dinlenmek istersem anlayışla karşılayacağını söyledi. Haklı olduğu için düşünüp haber edeceğimi söyledim eğer aynı durum evde de devam ederse kimsenin malına garez etmeden çözüm bulmalıydım.

Mülakat sonucunu öğreneceğim gün ev işleriyle uğraştım. Şimdi hatırladıkça gülerek andığım o zamanlar kırıp döktüklerimi temizlerken sinir krizi geçirecek gibi oluyordum. Akıl sır erdirmek mümkün değildi. En son yorgunlukla kendimi koltuğa attım küçücük evde olan eşyalarımı da kaybetmek istemezdim. Telefonuma gelen mail bildirimi ile o hafta hissetmediğim bütün heyecan ellerimi harekete geçirdi. Kabul edilmiştim elbette tahminlerim tutmuştu. Ama bir şey daha vardı işe alacakları üç kişiye toplu mail göndermişlerdi ve gördüğüm iki isimden biri bana tanıdık hissi veriyordu. Sanki yabancı bir dilde dinlenilen şarkının sözlerini hissetmek gibiydi. Anlamını bilmiyordum ama bütün hücrelerim hissediyordu işte.

Patronuma mesaj atıp yerime uygun birini bulana kadar bir süre daha idare edebileceğimi söyledim. O ise yeterince iş yükünü azalttığımı erken ayrılmamın sorun olmayacağını ve başarılarımın devamını dilediğini yazmıştı. İnsanın zenginliği etrafında kurduğu ilişkilerdir derdi babam. Bir kez daha haklı olduğunu o an hissetmiştim. Uzun süre çalıştığım o yerde ki herkesin saygı ve minneti kalbimdeydi.

İş başı geldiğinde heyecanla evden çıkmış otobüs durağına kadar koşturarak gitmiştim. Otobüse bindiğimde aklımdaki soru işaretlerini giderme isteği ile doluydum. Sanki bir girdap içerisinde dönüp duran düşüncelerim beni uyuşturuyordu. İneceğim durağa yaklaştığımızı farketmem güç oldu. Bir an önce temiz havaya kavuşmak için hışımla otobüsten indim.

Deniz, Deniz, Deniz kulaklarımda çınlayan isimle dönüp sesin geldiği yere bakma zahmetine giriştim. Küçük çocuk annesine ısrarla sahil kenarını işaret ediyor ve gitmek istediğini söylüyordu. Ama benim dikkatimi çeken şey o değildi aynı durakta çocuğun seslenmesiyle bakışlarını çeviren ismin sahibiydi.

Göz göze geldiğimizde ufacık bir şaşkınlıktan sonra etrafıma baktı ve hafif bir gülümseme ile başını yola doğru çevirdi. Gözlerini gördüğümde afallamıştım. Aklım başıma gelince yola koyuldum aynı yolu neredeyse yan yana kat ediyorduk. Bana baktığını hissediyordum ama başımı yerden kaldıramıyordum. İş yerine yaklaştığımızda sesini duyunca adımlarım bıçak gibi kesildi.

" Günaydın. Sanırım aynı iş yerinde çalışacağız benim adım Deniz."

İşte başlıyoruz. İnsanlarla tanışmak bazen çok yorucu veya endişe verici olabilir. Ama farklı tipleri tanımak veya öz güvenli bireyler için sohbete girmek bi o kadar kolay.

" Günaydın...Deniz bey , bende Efdal tanıştığımıza memnun oldum" sesimi sabit tonda çıkarmak için büyük güç sarf etmiş ve adımlarımı onunla beraber sürüklemiştim. Benim cevabım karşısında ufak bir onaylama işareti yaptı. İçeriye girmeden önce bana döndü yine gözlerim yerine başımın etrafına bakıyordu ve o sakin ifadesiyle " Mor size beyazdan daha çok yakışmış." diye güçsüz bir sesle söyledi. Kısa bi süre üzerimdeki elbiseye baktım. İyi de ben iki seferdir lacivert tonlarında bir elbise giyiyordum. Kafamı kaldırıp kapıya baktığımda onun yerine camda ki yansımamı gördüm. Etrafımda mor dumanlar vardı.

** Hikayenin akışını beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın 🌸💜

Zamanı Tüketen SaatlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin