Malikâne

108 3 0
                                    

EVANNA'DAN:
Uyandığımda birinin kollarındaydım. Ormandaydık. Kocaman bir kapı tamamen sarmaşıklarla örtülüydü, üzerindeki yazı zor seçiliyordu. "Greenwill" yazıyordu kapının üzerinde. Beni taşıyan genç, gıcırdayan kapıyı yavaşça açtı. Çürümüş demirlerle dolu eski, kırık dökük bir demiryolu karşısında sessiz ve insanı ürperten tozlu bir malikaneye geldik. Malikane ölü gibiydi, giriş kapısına giden tozlu patikalarda bir ölüm sessizliği vardı. Genelde insanların ne düşündüğünü hissederdim ama bir değişiklik vardı. Bu gencin ne düşündüğüne dair hiçbir fikrim yoktu, hiçbir şey hissedemiyordum.
İçeri girdiğimizde gözüme çarpan ilk şey eski tarzdaki mobilyalardı. Şimdi almaya kalksak kaç bin dolar ederlerdi... Duvarlarda örümcek ağları vardı. Böyle kocaman bir malikanenin hizmetçisi yok muydu acaba?
-"Sessiz ol." Dedi genç.
Üst kattaki bir odaya girdik. Şöminenin yanındaki koltuğa oturttu beni. Odadaki bütün perdeler kapalıydı. Birini araladı ve pencerenin hemen altındaki yatağın örtüsünü açtı. Yatağa yürüyebilmem için yardımcı oldu. Yataklar sanki hiç kullanılmamış gibiydi. Altın sarısı renginde bir sandalye çekti yatağın yanına, oturdu. Adımı sordu.
-"Evanna." Dedim.
-"Ben de Steven." Dedi.
Başım çok ağrıyordu. Steven'ın pekala müthiş bir renkteki gözlerine bakarak uyuyakaldım.

STEVEN'DAN:
Evanna'nın alnına dikiş atılması gerekiyordu. Yaptıkları kazada alnına darbe almıştı. Bütün vücudu da yaralarla doluydu. Onu orada bıraksam kan kaybından ölebilirdi. Malikanedeki ecza dolabı çatı kattaydı hatırladığım kadarıyla. Merdivenleri hızla çıkıp malzemeleri buldum. Dikiş atmak için gerekli olanları cebime koydum ve kızın yanına indim.
Uyanması için kolunu hafifçe dürttüm.

EVANNA'DAN:
Steven'ın beni dürtmesiyle uyandım birden.
-"Alnına darbe almışsın ve dikiş atmamız gerekiyor." dedi.
Yeni uyandığım için ne dediğini anlayana kadar bir süre sersem sersem yüzüne baktım. Kısık bir sesle "Tamam." dedim. Dikiş attıktan ve yaralarımı sardıktan sonra hemen yanımdan uzaklaştı, kalan malzemeleri şöminenin ateşine attı. Oradaki koltuğa oturdu, ateşi izliyordu. Uzun bir süre sessizlik oldu. Çok garip davranıyordu... Sonunda Steven:
-"Okumak için bir kitap ister misin?" diye sordu.
"Evet, olur." dedim.
19. yy. yazarlarından Emily BRONTE'un "UĞULTULU TEPELER" klasiğini getirdi kapının yanındaki tozlu dolabın gıcırdayan kapağını yavaşça açarak. Kitap oldukça eski görünüyordu. Kalın karton kapağını açtım ve sararmış sayfalarını okumaya başladım. Bir süre kitabı okuduktan sonra, kaldığım sayfanın ucunu kıvırıp kitabı kapattım ve yastığımın yanına koydum. Steven, yiyecek bir şeyler bulmak için dışarı çıkacağını söyledi ve sessizce kapıyı kapattı. Nefesimi tutmuş gelmesini bekliyordum...

Mezarlık Prensesi: YenidoğanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin