Merhabalarrr
Nasılsınız?
Umarım iyisinizdir. Bölümü okumadan önce üstteki müziği açıp oylarsanız çok ama çok sevinirim. Okurken de beni yorumlara boğmayı unutmayın ❤
Her neyse sizi fazla tutmayayım ben keyifli okumalar!
Sizin hiç kulaklarınız yarı baygın olduğunuzda ağrıdı mı? Hiç kulağınızda dönen kargaşalara rağmen uyanık kalmaya çalıştınız mı? Hiç beyninizden sırf gürültü, boş dönen bir plak olduğu için kurtulmak istediniz mi? Keşke beynimin olduğu yerde koca bir boşluk olsaydı da nefes alabilseydim diye dua ettiğiniz hiç oldu mu? Kendi iç sesinizden hiç tiksindiniz mi? Peki ya bütün seslerden? Hiç ölümün sessizliğini beklediğiniz oldu mu?
Benim oldu.
Tam da şu geçen uzun saniyelerde...
Şakağımdan aşağı inen ıslak ter damlası ile beraber gözlerimin önünde flaşlar patlıyor, sağ kulağımdaki gürültü azalıp sol kulağıma geçerken gürültülü beynim yüzünden büzülmüş kafam göğsüme düşüyordu.
Göğsüm her nefes aldığımda acıyla büzülüp karnımdaki yarığı kırmızı keskin acı alevleriyle yalnız başına savaştırtıyordu. Nefes almaya çalıştım zorlukla, aldığım nefesi verdiğimde ağzıma yapışmış oksijen maskesinin buğulaşmasıyla oksijen maskesi taktığımı fark ettim.
Neredeydim ben?
Gözümü kıstım gözlerime işkence eden ışığın parlaklığından dolayı. Azalmayan ışığın parlaklığı ile bana bin tonluk ağırlık yapan elimi yüzüme doğru götürdüm. Ama dirseklerim uyuşmuştu, öyle kötü uyuşmuştu ki artık kollarım kendilerini bırakmışlardı ve tatsız bir acı vardı içlerinde, belki kırık olan kolumun uyarısıydı?
Gözüm elimle buluşunca serum yolu açıldığını fark ettim. Kulağımdan çıkmak istemeyen bir gıcırtı vardı, sesleri ayıramıyordum ama bu ses bir yerden tanıdık geliyordu. Sürtünme ile birleşince daha da anlam kattı. Duyduğum ses tekerlek sesiydi.
Tekerlek sesi, iki saattir bipleyen ses ile birleşince kulaklarıma artık güvenemez olmuştum. Beynimdeki ses yığınıyla beraber kafamda gümbür gümbür bir orkestra çalmasından dolayı hiç bir şeye odaklanamıyordum ama bu yine de bağıran mavi önlük giymiş insanları görebilmemi engellemiyordu.
Hepsinin ellerinde beyaz eldivenler ve şu anda anlamlandıramadığım aletler vardı. Telaşla dolaşıyorlardı etrafta, umutsuzca. Sanki bu gün onların ölümcül kabusları gibi davranıyorlardı, korku ve telaş içlerinde filizlenmişti. Her bir nefes alışları, verişleri ve endişenin arkasına sığınmış bakışları korku saçıyordu, o yüzdendir belki gözlerini kapalı tutmaları.
Korkuyorlardı bu günden, yaşanacaklardan, başarısızlıklardan, en fazla da bizden. Bize zarar gelmesinden, kötü haberleri duyurmaktan, vicdanlarıyla yapayalnız kalmaktan...
Gözüm yarı açık bakmaya çalıştım, anlamaya çalıştım üstüme eğilen aleti. Alet üzerime yapışmıştı ve aleti tutan kadının yüzü endişeliydi sanki.
Korkuyordu belli ki.
"Korkacaksın Kuzeyim bu acımasız dünyada, korkacaksın böyle... İçin soğuyor gibi hissedeceksin kalbin patlama doruğuna geldiğinde, alnından soğuk terler dökülecek sen nefes alırken ki ritmini özlediğinde...Kalbin acıyacak kendini yakarken, ölümüne korkacaksın içini yıkarken..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabancılar
Science FictionYabancılar... Bir o kadar ulaşılamaz ama bir o kadar da burnumuzun dibinde, kafamızı oynattığımızda bulabileceğimiz olan o kelime... Kuzey Dora ve ablası Hilal Dora, evrenin güzelliğine aşık bir şekilde, en istedikleri ve en tehlikeli meslek olan as...