Merhabalar, nasılsınız? Yeni bir bölümle karşınızdayım. 2 güne gelmekte olan yeni yılınız kutlu olsun. Bu arada ben Hazal'ı Hilal, Barış'ı da Kuzey diye değiştirdim. Değiştirmemin sebebi Hilal ismini çok sevmem ve Kuzey ismini havalı bulmam. Hilal bence harika bir isim. Küçükken Hilal ismini duyduğumda bayılmıştım. Hatta bir ara çocuğumun adını Hilal koyacağım demiştim. Gülmeyin küçüktüm. Ama artık çocuğum gibi hissettiğim biri var ve adını Hilal koyuyorum! Her neyse size iyi okumalar dilerim.
Kuzey' in uykusunun olduğunu belirtişinden bayağı bir zaman geçmişti. Kaç saat böyle boş oturduğumdan emin bile değilim. Her geçen saat beni kendisine çekip sonsuzluğa doğru aktırıyordu, aynı karadelik gibi. Karadeliğin kenarında oturup zamanın geçmesini bekliyordum, saniyelerin ağırlığını tartıyordum. Bu cehennemden kurtulmam için daha süre vardı, ama zamanın geçmiş olması beni daha da ümitlendiriyordu. Her geçen salisenin üzerime kazındığını hissediyordum, boş boş oturup önümdeki koltuğa bakarken. Koltuğumda rahatsız ve güvensiz bir şekilde oturmaya devam ettim. Etrafa bakarken sıkıntıyla ofladım. Hiç bir şey beni içine çekmiyor yada koruyucu gelmiyordu o an. Ellerimin hafiften titrediğini ve üşüdüğünü hissettim, sanki ellerime buz saçakları girip çıkıyordu, yakıcı kar taneleri parmak uçlarımın arasına kazınmış gibiydi. Stresli olduğum zaman ellerimin üşümesinden ve titremesinden nefret ediyorum! Sebepsiz yere titriyorlar ve donma etkisi de gelmiyor mu? Ellerim üşümesinler diye onları hızlı hızlı ovuşturmaya başladım; böyle de parasını almaya hazırlanan bir işçi gibi görünüyordum. Parmak uçlarım donuyordu, sanki onları ilk başta kaynayan lava sokmuşum sonra da ölümcül buz kütlesine sokmuşum gibi donuyordu. Evdeyken böyle bir durumla karşılaşacağımı bildiğimden, çantama bir çift eldiven sıkıştırmıştım. Çantamdan buruşmuş eldivenlerimi çıkarırken ellerim hâlâ deli gibi sebepsiz yere titriyorlardı. Hiç vakit kaybetmeden geçirdim parmaklarımı eldivenlere.
Şimdi de dert edeceğim bir konu kalmamıştı. Eldiveni taktığımda parmaklarıma kazınmış olan kar taneciklerini erirken dinlemeyi çok istedim, o an çatırdayan bir ses düşündüm ve öyle duyulmasını umdum. Çatırdayan ses artık gelmemeye başladığında hâlâ uçakta olduğumuz gerçeği yüzüme tokat gibi inmişti. Gerçeklikten kaçmak için dert lazımdı anlaşılan. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde uçağın ayrıntılarını incelemeye başladım, çünkü benim aklımı başka yerlere çekebilmeme yardımcı olabilecek konu sadece buydu.
Uçakta sebepsiz yere bir sürü koltuk vardı, sanki dünyada başka uçak kalmamıştı da bütün yolcuları buraya tıkıştırmışlardı. Ama belki de bu düşündüğüm kadar kötü bir şey değildi, çünkü birbirinden farklı kültürlere sahip çeşit çeşit insan barındırıyordu uçak. Farklı kültürleri bir kendi ülkelerinde bir de uçaklarda görebilirdiniz zaten. Türk Hava Yolları olduğundan genelde Türk kültürüne aşina olan insanlar vardı, ama Ruslar ve az sayıda olan Amerikalılar da göze çarpıyorlardı. Belki de uçaklar düşündüğüm kadar acımasız değillerdi, belki de uçaklar zor yolla da olsa insanları birleştirmek ve ayırmamak için yapılmış bir hava yolu aracıydı?
Kafamı başka bir yöne çevirdiğimde bana haddinde olmayan bir bakışla bakan biri yakaladım. Çapkın bir şekilde gülümsemesi, sadece sağ gözünü kırpışı, sonrada sessiz öpücükler gönderişi insanı çileden çıkarırdı. Adam bana öpücükler fırlatıyordu! Dudağımın içini sinirle kemirirken onun yüzüne uzakta olmasına rağmen, aynı bana öpücükler fırlatışı gibi tokatlar fırlatışım geldi. Sinirle ofladım. Her yer böyle sapık insanlarla mı doluydu? Kadınlar hiç mi doğru düzgün nefes alamayacaktı? Tam da uçağın çok güzel bir birleşim alanı olduğunu dile getirirken böyle saçma sapan bir şeyle karşılaşmak?
Kuzey' i gösterip bildiğim her türlü dilde "ağabeyim," dedim. Rusça söyledikten sonra korkuyla o cahil kafasını benden uzak bir tarafa çevirdi. Hafifçe gülümsedim, yukarı doğru bakarken. Ama bu cahil adama yetmemişti, aradan 5 dakika gibi kısa bir süre geçmesine rağmen yine beni kesiyordu, ahlaksız. Öfkem içimde patlama doruğuna geldiğinde sinirle ona döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabancılar
Science-FictionYabancılar... Bir o kadar ulaşılamaz ama bir o kadar da burnumuzun dibinde, kafamızı oynattığımızda bulabileceğimiz olan o kelime... Kuzey Dora ve ablası Hilal Dora, evrenin güzelliğine aşık bir şekilde, en istedikleri ve en tehlikeli meslek olan as...