Taksiyi beklerken iki anlamda da titriyordum: hem dışarının buz gibi olan dondurucu havasından hem de içimde had safhaya ulaşmış gizlenmeye çalışan ama çok belli olan korkumdan. Uçak korkumdan. Hayatım boyunca uçaklardan hep korkmuşumdur, zaten hayatım boyunca iki kere böyle bir durumla karşılaşmıştım: biri küçükken diğeri ise Almanya'ya çalışmaya giderken. Almanya'ya giderken o kadar fenalaşmıştım ki, bayılmıştım. Ondan sonra da hiç uçağa binmemiştim zaten. İtalya'ya bile gemiyle gitmiştik, bana uçaklardan daha güvenli geliyorlar. Uçak kelimesinin kulağı tırmalayan sesi bile korkutucu aslında: uçak dediğimizde çıkan sert ç harfi, birinden intikam almaya ant içmiş bir insandan çıkıyor gibi. 4 yaşımdayken, babam ve annem hâlâ hayattayken, Kuzey küçük tatlı bir bebekken, binmiştim uçağa. Aslında her şey çok güzeldi: uçaktayken, annem yanımda otururken ona dışarıdaki olağanüstü manzarayı gösteriyordum ve annem bana sevecen gözlerle bakıp gülümsüyordu. Gözlerinin içi gülüyordu, beni mutlu görmekten, benim ise gözlerimden yaşlar akıyordu onu görememekten...
7 yaşımdayken bana, annen ve baban çok güzel ve mutlu olacakları bir yere gittiler, demişlerdi. "Peki onları ne zaman görebilirim?" diye sorduğumda bana "Onlar çok çalıştılar ve yoruldular şimdi de onlar için dinlenme vakti, onları görmen için senin de çok çalışıp büyümen lazım," dediler. Ben de bunları duyunca odama geçip ders çalışmaya başlamıştım, onları daha hızlı göreyim diye...
11 yaşımdayken ise her şeyi öğrenmiştim, annem ile babımın öfkeli yağmurlu ve durmayan rüzgarlı bir günde, uçaktayken öldüklerini öğrenmiştim. Uçakları hızla irtifa kaybederken nasıl korktuklarını ve yere dehşetle çakıldıklarını öğrenmiştim. Onları bir daha asla göremeyeceğimi, asla sarılamayacağımı öğrenmiştim ... Bunları öğrendiğimde ise haftalarca odamdan çıkmayıp, dizlerimin üstüne çöküp hayallerimin kırılmalarına, göz yaşlarımla beraber un ufak olmalarına izin vermiştim. Çok ağlamıştım, "Annem ve babam bana söz vermişti," demiştim, Beni hiç bırakmayacaklardı, nereye bakarsam orada olacaklardı, demiştim hüngür hüngür ağlarken. Her şeyi bırakmıştım, kendimi salmıştım... Şimdi ise daha güçlüyüm çünkü artık nerede olsam onların beni izlediğini biliyorum, üzüldüğümde üzüldüklerini, güldüğümde güldüklerini biliyorum, gidişlerindeki acıdan kalbimi delip geçen acı mızrağının onlar tarafından, zamanla iyileştirileceğine adım gibi eminim...
Taksi geldiğinde gözlerimdeki yaşlar gözlüğümde birikmişken işaret parmağımla onları silmeye çalıştım, yine bir yere takılıp, eski korkunç anıları düşündüğüm için kendime kızıyordum. Kuzey ve kırklısını doldurmuş bir adam bavulları bagaja yerleştirdiler. Ben ise aklımı boş tutmak için kendimle boş bir savaşa girmiştim, morarmış dudağım sanki bu savaşın sonucuydu. Kuzey arabaya bindiğinde bende yanına oturdum. Arabanın aile sofrasındaki şömineyi andıran sıcaklığı içimi rahatlatırken gözlüğümü buğulaştırdı ve bu hiç rahatlatıcı değildi! Gözlüğümün buğulanması ve ıslanması çok sinir bozucuydu. Gözlüğümü gözümden çıkarıp kazağımın alt tarafıyla sildim. Biliyorum gözlük sileceğiyle silmem lazım ama hiç umurumda değil. Radyoda çok sakin tınıya sahip bir şarkı çalıyordu. Deniz Tekin'in Kendine İyi Bak şarkısı kulağıma ulaştığında bir anlık nefes alabildiğimi hissettim.
Kendine iyi bak,
Beni düşünme,
Su akar yatağını bulur,
Şarkı sanki annemin ağzından çıkıyordu, benim üzgün olmama üzülüyorlardı, beni düşünme diyorlardı... Bu iç açıcı şarkı çalarken bir anlık her şeyi unutmayı diledim. Her şarkı dinlediğinizde insana böyle gelmez miydi zaten? Göz kapaklarımın ağırlaştığını, kirpiklerimin yaşlı tenime değdiğinin hissettim. Kafamı buğulu olmak istemeyen cama çevirdim. Kesinlikle istemiyordu buğulu olmak, kim isterdi ki? Kim buğu tarafından kapanmak isterdi? Yağan yağmurun güzelliği nefes kesiciydi. Kar ve yağmur müthiş bir ikiliydi. Yağmur karların üzerine serpilirken karların üzerinde küçük yağmur damlaları kalıyordu ve erimiş gibi gözüküyorlardı ama bence daha da soğuyordu. Kar daha berraklaşıyor ve daha parlıyordu, bir an için o damla olup karın o ayna gibi parlayan içini görmek istedim. O 'için' her yerden daha parlak olduğunu biliyordum çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabancılar
Ciencia FicciónYabancılar... Bir o kadar ulaşılamaz ama bir o kadar da burnumuzun dibinde, kafamızı oynattığımızda bulabileceğimiz olan o kelime... Kuzey Dora ve ablası Hilal Dora, evrenin güzelliğine aşık bir şekilde, en istedikleri ve en tehlikeli meslek olan as...