Gökyüzündeki Ayıcık

957 232 200
                                    

               Merhabalaarr

Bu kısmıı atlayabilirsiniz : )

Öncelikle bu hikayeyi okumaya başlayan değerli okuyucuya hoş geldin demek istiyorum. Ben yeni bir hikayeye başladım. Yeni bir hikaye yeni bir yolculuk aslında. Bu yolculukta umarım siz de hikayemi beğenir ve bana destek olursunuz. Sizi hayal kırıklığına uğratmak istemem. Bu hikayemi okuyan, destekleyen ve yorum yazan herkese şimdiden teşekkürlerimi sunmak istiyorum.  Sizi çok fazla tutmadan ilk bölümle baş başa bırakıyorum. 🤭😊

Ayaklarımın yere sağlam bastığından emin olup adımlarımı hızla atmaya devam ettim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ayaklarımın yere sağlam bastığından emin olup adımlarımı hızla atmaya devam ettim.  İçimden, Son birkaç sokak sonra evine kavuşacaksın, diye geçirdim. Yarı zamanlı çalıştığım işte öyle çok yorulmuştum ki kendimi bir an önce yatağa atıp uyumak için adımlarımı sayar olmuştum. Sabah uykumu almış bir şekilde kalkmış olsam da güneş tepeye ulaşır ulaşmaz yazın bunaltıcı sıcaklığıyla evden çıkmış ve henüz sadece bir aydır çalışmaya başladığım işimin başına geçmiştim.  Küçük çocuklarla birlikte kile çeşitli şekiller vermiş onlarla ilgilenmiştim. Çamurla keyifli vakitler geçirirken yorulacağım günün geleceğini düşünmezdim.

Her şey o kadar karmaşıktı ki ben bile son üç ayda neler yaşadığımı hatırlamakta zorlanıyordum fakat hepsinin sırtımdaki ağırlığı bir an olsun hafiflemiyordu. Son üç ay hayatımın yokuş aşağı sürüklendiği bir dönem ki hala o yokuştan aşağı yuvarlanıyorum. Sürüklenişim bitmiyordu ama ben çoktan tükenmiştim.  Çizim yeteneğimi nasıl olduğunu bilmediğim şekilde kaybetmeye başlamış en son tamamen yitirmiştim, sonra işimden kovulmuş tüm bunlar yetmezmiş gibi evim soyulmuştu. Tüm bunlar yaşanmadan önce her şey çok güzel ve basitti. 

Yayınevinde grafiker olarak çalışıyor ve küçük çocukların hayal dünyasını yansıtan çizimler yapıyordum. Evimin içi ruhu olan tablolarla ve dökülmüş boyalarla kaplıydı. Boş zamanımda kulaklığım ve fırçalarımla soyut düşüncelerimi tuvala aktarıyordum fakat ilk defa canım resim çizmek istememeye başladı.  Elime aldığım fırçaya ve kaleme yön veremez oldum. Günler geçtikçe yeteneğimi kaybettiğimi hissediyordum ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.  Çok saçma geliyordu, insanın bir anda yeteneğini kaybetmesi. Fakat bir anda olmamıştı, üç ay içinde yavaş yavaş solmuştu sanatçı ruhum.

Kendimi bildim bileli hep resim çizerek konuşmuştum dünyayla. Birilerini eleştirmem gerektiğinde, üzüntülerimi paylaşmak istediğimde hep kalem ve kağıda sığınmış, boş sayfayı hayallerimle süslemiştim.  Resim benim için bazı insanların dünyaya şarkılarla seslenmesi, şairlerin şiirleriyle insanların yüreğine dokunması ya da bir yazarın romanıyla yeni dünyalar yaratması gibiydi...

Kimi zaman eleştirilmiş kimi zaman ise övgüler almıştım ama insanların düşüncelerini önemsemeden sadece çizmiştim. Hobiden öte mesleğim ve hayatımın bir parçasıydı. Eskiden çizim yapamadığımı düşünsem o düşünce beni sanki boğazımı sıkan bir çift elmiş gibiydi. Ne zaman uzak kalsam o eller boğazıma yapışır nefes almamı zorlaştırırdı. Ruhum çekiliyormuşçasına köşeye sıkışır kendimi insanlardan soyutlardım. Sadece zihnimde oluşturduğum gerçek olmayan bir düşünce bile böylesine çaresiz hissettirirken şimdi o düşüncenin esiri olmuştum.

Boş TuvalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin