Yarını görüp görebileceğimiz kesin bile değilken biz, insanoğlu, yıllar sonrasının hayalini kurmayı çok severdik. Adımlarımızı attığımız yerkürenin, üzerinde yaşadığımız toprağın her an bir parçası olabileceğimizden bihaberdik. En beklenmedik anda ruhumuz evi terk edecek, rotası belli olmayan bir yolculuğu yelken açacak ama biz, hayatın telaşı içinde sık sık unutuyorduk, her an başımıza gelebileceğini. Bir anda seyrinden çıkan hayat gerçekleri bize hatırlattığında pişmanlıklar, keşkeler ve üzüntüler bedenimizi sarsıyordu. Yüzüne çarpılan gerçekler insanı sarhoş ediyordu.
Güneş etrafımızı aydınlatmaya başlarken hepimiz hastanenin bahçesinde Ozan'dan gelecek haberi bekliyorduk. İçeri fazla kalabalık etmemek için birkaçımız dışarı çıkmıştık. Hiç birimiz konuşmuyor ya da hastaneden ayrılmıyordu. Beklenmedik bu olay hepimizi derinden sarsmıştı.
Hastaneye ilk geldiğimde Ozan ameliyata almışlardı. Ozan'ın abisi, Simge, Cem ve bazı arkadaşlarıyla birlikte ameliyattan çıkıp uyanmasını hep beraber bekliyorduk. Onu bekleyen birisi daha vardı. Simge'nin elinden bırakmadığı yavru bir kedi. Ozan'ın bu yavru kediyi kurtarırken kaza geçirdiğini söylemişti. Kediyi ezmek üzere olan arabadan kurtarmıştı fakat kendisini kurtaramamıştı. Ozan, hayvanları o kadar çok severdi ki tüm hayatını onları iyileştirmeye adamıştı. Veteriner kliniğinde diğer canlılarla vakit geçirmekten asla sıkılmazdı. Ozan'ı böyle hastanede görmek beni çok etkilemişti. Ortada ruh gibi dolaşıyordum. Bazen gözümden yaşlar düşüyor, bazen sessizce eski anılara dalıp gidiyordum.
Simge'nin de benden farkı yoktu. O da ağlıyor, Ozan'ın fotoğraflarına bakıp bana uyanıp uyanmayacağını soruyordu. Cem ile ben Simge'yi ayakta tutmaya çalışırken, Ozan'ın abisi de bizi ayakta tutmaya çalışıyordu ama hepimiz mahvolmuş şekilde hastane koridorunda birbirimize duymak istediklerimizi söyleyerek avutuyorduk. Kimse onu kaybetmeye hazır değildi. Gece bekleyişinin üçüncü saatinde ameliyat bitmiş fakat Ozan'ın hayati riski geçmemişti. Onu göremeden direk yoğun bakıma alarak uyanmasını beklememizi söylemişlerdi. Ozan için en kritik 24 saat başlamıştı. Bizim için de öyle.
Ailesi haberi alır almaz ilk uçağa bilet almışlardı. Gelişleri öğleni bulabilecek gibi gözüküyordu. Daha güneşin yeni yüzünü gösterdiğini düşünürsek onların gelmesine daha vardı. Ayrıca Hatice teyzenin baygınlık geçirdiğini ve onunda hastaneye gittiğini biliyorduk. Eğer uçakları erken saatte olsaydı bile o sebepten ötürü kaçırmış olacaklardı.
Hepimiz geceden kalma ve yorgunduk ama kimse yorgunluğu, susuzluğu ya da açlığı önemsemiyordu. Herkes sadece bir kelimeyi duymayı bekliyordu. Uyandı.
Kafasını masaya koyarak uyuklayan Simge, bir yandan kedinin kafasını okşuyordu. Ben ise yorgunluktan hareket edecek bile halim olmadığından olduğum yerde mümkün olduğunca az gözlerimi kırparak beklemeyi sürdürüyordum. "Kızlar," diyen sesle Cem'e döndüm.
Cem Ozan'ın veterinerlik fakültesindeyken tanıştığı ve mezun olduktan sonra beraber klinik açtığı arkadaşıydı. Aslında sadece Ozan'ın arkadaşı sayılmazdı. Cem'de bizden biriydi. Üniversite dördümüzün beraber geçirdiği anılarla dolmuştu. Cem genelde Ozan'ı yoldan çıkartan arkadaşıydı. Sadece Ozan'ı değil, çevresindeki herkesi bozma gibi bir yeteneği vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boş Tuval
Teen FictionHayatın en kötü günlerini yaşayan Rüya, bilmediği bir sokakta anılarının resmedildiğini görmesiyle içinde umut tohumları yeşerir. Son üç ayda hayatı mahvolan Rüya'nın tek umudu geceleri sokaklarda duvarların dili olan yabancı bir adamdadır. Gird...