Alkışlar eşliğinde davetlilerin arasında yürürken gözlerini beyazlar içindeki Rüya'dan alamıyordu. Beyaz bir insana ne kadar yakışabilirdi? Tıpkı bir prenses gibi süzülüyordu. Ondan gözlerini alamazken birçok kez olduğu gibi yine ne kadar güzel olduğuna hem fikir oldu.
Mutlulukla gülen Rüya'ya, ardından davetlilere ve en son da onları bekleyen nikah memuruna baktı. Herkesin yüzüne yansıyan mutluluğun bir parçası olduğuna kendini inandırmak istiyordu. Gerçek miydi tüm bunlar? Sonunda mutluluğa doğru Rüya ile birlikte adım atıyorlardı. Ondan mutlusu olamazdı. Davetliler arasında gözlerini gezdirdi. Görmek istediği tüm sevdikleri onunlaydı. Rüya'nın anne babası, bir gün bile onu yalnız bırakmayan dostları, Rüya'nın en yakın arkadaşları... Değer verdiği herkesi bir arada görüyordu. Ve herkes mutluydu.
Nikah memurun yanına vardığında Rüya'nın kulağına doğru eğilerek, "Seni seviyorum!" dedi. Rüya ona kaçamak bir gülüş atarken aynı şekilde karşılık verdi. "Seni seviyorum Sevgilim!"
Alkışların sesi artarken gülümseyerek davetlilere baktı. En son ne zaman böylesine gülümseyebilmişti diye düşünürken beklemediği kişiyi görmesiyle gülümsemesi soldu. Kısa bir süre göz göze geldikten sonra arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı. Gitmesine izin vermek istemiyordu. Sımsıkı tuttuğu eli bir anda bırakarak, "Dur!" diye bağırdı. "Dur, baba!" diyerek ona doğru koşmaya başladı. Babası o kadar hızlı ilerliyordu ki ona yetişebilmek için daha da hızlı koşmaya çalışıyordu. Neden kaçıyordu ondan? Neden? Ne olursa olsun bu sefer gitmesine izin vermeyecekti.
Tüm gücünü kullanarak koşmaya çalışmasına rağmen hiçbir şekilde yetişemiyordu. Kalbinin sıkıştığını hissedebiliyordu. En son dayanamayarak elini olabildiğince uzatıp babasını yakalamaya çalıştı. Iskaladığını düşündüğü anda babasının kolunu tuttuğunu gördü.
"Baba!" diyerek seslendi. Artık kaçmıyordu, karşısında duruyordu. "Baba gerçekten sen misin? Neden yalnız bırakıyorsun beni?"
Aile kuran oğluna gururla bakarak gülümsedi. "Oğlum, ben seni hiçbir zaman yalnız bırakmadım. Denizin uçsuz bucaksız ufkuna baktığında beni yanında hissedebilirsin. Denizden uzaklaştığında ise mavi gökyüzüne bak ve maviliğin olduğu her yerde beni hatırla sevgili oğlum."
"Baba, bir aile kuruyorum ama aile ne demek onu bile bilmiyorum. Hayatta olan tek ailem de bana sahip çıkmadı. Nasıl hissettirir aile bilmiyorum, annemden öğrenemediğimden. N'olur tekrar gitme!"
"Annenin sana mektubu okudun mu?"
"Hayır ama mektup bana annelik yapmadığı gerçeğini nasıl değiştirebilir?"
"Önce onu okumalısın oğlum. Fakat ne olursa olsun bu dünyada seni yalnız bıraktığımız gerçeğini değiştirmeyecek. Bunu bizim seçmediğimizi bilmen önemli. Ayrıca bizim sana ebeveyn, aile hissini yaşatamadığımız senin aile olmayı başaramayacağın anlamına gelmiyor. Eminim sen harika bir baba, harika bir eş olacaksın. Bundan asla şüphe etmiyorum çünkü kendini çok güzel büyüttün sevgili oğlum. Sen asıl zor olanı başardın. Şimdi sırada ne var biliyor musun?" diye sordu. Sorusuna karşılık olarak, "Ne var?" diye soruyla karşılık verdi.
Bir noktayı işaret ederek, "Öğrendiğin hayat derslerini çocuklarına öğretebilmek ve onları sevgiyle büyütmek." dedi. Arkasını döndüğünde Rüya'nın elinden tutan iki küçük çocuk gördü. Altın sarısı saçları parlayan küçük kız çocuğunun masmavi gözleri vardı. O kadar çok Rüya'yı anımsatıyordu ki annesi olduğundan hiç şüphe edilemezdi. Diğer ufaklık ise onun küçüklük fotoğraflarından fırlamış gibiydi. O an anladı ki birer kopyaları karşısında duruyordu.
Annelerin ellerini bırakan küçük çocuklar, "Babaaa!" diyerek ona doğru koşuyorlardı. Dizlerinin üzerine çökerek, onlara sarıldı. Kokularını aldıkları an o koku ona o kadar tanıdık gelmişti ki özlemle içine çekti. Kendini o kadar çok kaptırmıştı ki Rüya'nın yanları geldiğini hissetmemişti bile. "Sevgilim nereye kayboldun öyle? Artık dayanamadık seni aramaya çıktık."
Çocukları kucağına alıp Rüya'ya dönerek cevap verdi. "Babamla konuşuyorduk." dedi arkasını dönerek. Fakat arkasını döndüğünde babasını göremedi. Gitmişti yine. Kısacık bir an bile olsa onunla konuşmak ona iyi gelmişti. Ailesine dönerek, "Gitmiş." dedi.
Rüya onu öperek, "Üzülme sevgilim. Bak, ailen burada. Biz seninleyiz ve biz kocaman mutlu bir aileyiz." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boş Tuval
Teen FictionHayatın en kötü günlerini yaşayan Rüya, bilmediği bir sokakta anılarının resmedildiğini görmesiyle içinde umut tohumları yeşerir. Son üç ayda hayatı mahvolan Rüya'nın tek umudu geceleri sokaklarda duvarların dili olan yabancı bir adamdadır. Gird...