Evini Özleyen Ayıcık

186 93 14
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Şaşkınlık içerisinde resme bakıyordum. Duvardaki  deniz feneri, gökyüzünde balonlarla uçan ayıcığa yolunu göstermek için parlıyordu. Deniz fenerinin sarı ışığı, ayıcığın gökyüzündeki gülümsemesi, kırmızı balonların ışıltısı ve tüm bunların üzerine yazdığı cümle. Her detayıyla çekici duruyordu. Çizim tarzı, spreylerle duvara yaptığı darbeler, kendine has yorumu açıkçası etkilemişti beni. Ayrıca yaptığı resmi notumdan cümleyle tamamlaması gözümden kaçmamıştı. Normalde birinin çaresizlikle yazdığım notu okumasına kızardım. Şuan ise işin o kısmını düşünmeyecek kadar etkilenmiştim. Biraz daha yaklaşarak resmin detaylarında parmaklarımı gezdirdim. Detayları bir araya getirerek ortaya muhteşem bir resim çıkarmıştı. Hayranlıkla bakıyordum. Dışarıdan basit gibi görünse de bunu çizen kişinin o kadar basit yetenekleri olduğunu düşünmüyordum. Babamın müzayeden  aldığı tablolarla ve çizim yaparak büyümüştüm. Gerçek yeteneği tanıyabilecek kadar bilgim vardı.

"Umut varsa harabeler harikaya dönüşebilir." yazıyordu. Nasıl mümkün olabilirdi? O an aklıma beni izleyen adam geldi. Anlaşılan yalnızca beni izlememekle kalmamıştı, notumu da okumuş olmalıydı. Ama nasıl olur da notumu okumayı başarmıştı? Aklımsa soru işaretleri doluşmuştu. 

Resmin karşısındaki alçak duvarın üstüne ilk önce çantamı koydum ardından destek alarak duvarın üstüne oturdum. Sadece resmi incelemeye başladım. Uzaktan bakınca en alt köşeye yapılmış origami gemi sembolünü fark ettim. Çeşitli üçgenler yardımıyla kağıttan gemi sembolü çizmişti. Kesinlikle benimle alakası yoktu. Bu, onun kendi imzası olmalıydı. 

Karşımda duran resmi izlerken anladım ki ben resim çizmenin verdiği huzuru özlemiştim. Bitirdikten sonra karşısına geçip kendi ellerimle yaptığım küçük şaheseri izlemeyi, kendimi eleştirip hatalarımı bulmayı belki çok güzel olsa da yeteri kadar  iyi olmadığını düşünüp tekrar ve tekrar çizmeyi de özlemiştim. Fırçayla tuvala yaydığım boyanın kayganlığını hissedebilecek miydim? Şuan çizdiğim bir tabloya değil bir çöp adama bile baksam gurur duyardım kendimle. Öyle bir durumdaydım işte. 

Başından beri kendimi strese boğmuş, baskı uygulamaktan kaçınmamıştım. Doğru tercihler olduğunu düşünmüştüm. Rüya çizmek zorundasın, çiz, uyuma, çiz, yemek yeme, çiz, su içme. Kabullenmeyi pes etmek olarak görmüştüm. Oysaki inkar ederek olmuyordu. Kabullenmeliydim ve ardından savaşmalıydım. En başta yaptığım hatayı şimdi fark etmiştim. Hatamı telafi etmek kolay olmayacaktı. Yolu baştan başlamak yerine belki yolumu değiştirmeliydim. Çantamdan telefonu çıkartıp resmin bütününü çektim. Sanatçının imzası ona özel olduğundan yakından çekmeyi unutmadım. 

Taksiden indikten sonra baya oyalanmıştım. Tatilim birini saçma bir şey uğruna harcamıştım fakat sonu hiç beklemediğim bir sürprizle karşılaşmıştım. Yavaş yavaş yüzünü gösteren aya bakarak oradan ayrıldım. Apartmanın kapısına açmak için uzandığımda içeriden açıldı. İçeriden çıkan adam karanlıkta beni görmemiş olmalı ki geri çekilmeme rağmen omzuma çarptı. Elinde tuttuğu siyah ceket  yere düştü. Kime çarptığıma bakmadan ilk önce yerdeki ceketi almak için adamdan önce davrandım. Ceketin bazı yerlerinde gri çizgi detayları vardı. Yaz gecesi insan neden yanında ceket taşır? diye düşünürken ceketi elime aldım. "Kusura bakmayın." diyen adama baktım. Kahverenginin koyu tonlarındaki saçları, ela gözleri ve geniş omuzlarıyla dikkatleri kolaylıkla üzerine çekebilirdi. Her insan gibi benimde doğal olarak dikkatimi çekerdi ama dikkat çekecek böyle bir komşum olmadığını biliyordum. 

Boş TuvalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin