bir oğulum var, altısında ateşlere gebe kalan.

31 5 1
                                    

turan, kulağındaki fındık yaprağından küpeyle koşturuyor evde. marcella yine komşusunda. jeongguk ve ben ise fındık ayıklıyoruz yerde. günlerden perşembe, turan'ımın ise son sekiz günü.

"oğlum." diyor jeongguk. gözleri dolu dolu, sağ eli sürekli sıkışan kalbinde. nefesler yetmiyor ona son günlerde. geçen gece içmiş, ilk defa. yanıyorum, diye fısıldayıp duruyor.

"yanıyorum taehyung, saç diplerimden parmak uçlarıma kadar kınaya bulandım. cayır cayır yanıyorum."

saçlarını okşadığım gibi ayaklanıyor birden. aklına bir şey gelmiş gibi bakıyor gözlerime. irisleri ilk defa bu kadar sönük.

"biliyorum aslında." diyor. 

"marcella, o da beni sevmiyor. biliyorum taehyung."

bir şey demiyorum ama aklıma geliyor marcella ve jeongguk'uma söyledikleri.

"sevemiyorum jeongguk. senin kadar güzel bir adamı bile sevemiyorum, özür dilerim. benim zaten bir kadınım var. sarte'm var benim. sen hep demez misin zehre'm diye? bilmiyorum mu sanıyorsun jeongguk? o güzel adamı sevdiğini bilmiyorun mu sanıyorsun? ben de en az senin kadar aşığım. kızmayacaksın, küsmeyeceksin bana. biliyorum. turan için jeongguk, sadece turan için kal benimle. sakın gitme."

bütün gece gülümsüyor minik adamım. hep iç, diyesim geliyor ona. son son gül jeongguk'um.

ayıkladığı fındıkları koyuyor bir tasın içine. eli ise hala kalbinde.

"nefes alamıyorum taehyung." diyor kalkıp koltuğa otururken. saçları bugün dalgalı. marcella örmüş dün gece.

"turan'ı özlüyorum. içimde değil mi? can içim değil mi o benim? benden gitmeden nasıl özlüyorum taehyung?"

jeongguk on üçündeyken görüyor ilk beni. köye dayımla birlikte geliyorum, jeongguk ise bakkala gidiyor bisikletiyle. duruyor beni görünce. dayım arkadaş edinmeme dünden razı olduğundan bir ağaca yaslanıp bekliyor bizi.

jeongguk'un saç uçlarında kına var o zaman. yeni yeni başlamış yanmaya, on üçünde.

"ne güzel ellerin var." diyor sağ elimi tutarken. bu çabasına ise gülümsüyorum sadece.

"annen hiç kına yakmadı mı sana?"

"yok, sevmiyorum kokusunu."

elimi bırakıp yutkunuyor biraz.

"jeongguk benim adım."

"taehyung ben de."

"taehyung." diyor, hemen sonra kulağıma doğru eğiliyor.

"hiç kınalama kendini."

anlamıyorum o zamanlar. jeongguk 'kanama' diyor bana. on beşinci nefesimde ilk defa biri benden kendim için bir şey istiyor.

"benim için, jeongguk için hiç yanma. jeongguk'dan başkasına da yanma olur mu?"

yanmam jeongguk, başkasının yangınına zehre olmam.

"adı bile acıtıyor canını, deme jeongguk. turan'ım deme artık."

elleri ellerimi buluyor bir grozni kuşatmasında.* saçları kınadan arınmış, kendi kendine ateşler içinde. saç diplerinde bir oğul adına çatışan erler var. kurşunların hedefi hep minik adamım. ateş düştüğü yeri yakmıyor sadece, yanıyorum ben de biriciğimle.

"bir oğul." diyor burnunu çekerken.

"bir oğulum var, altısında ateşlere gebe kalan. rahmi çatlamaya bile kalmamış, yanıyor turan'ım. benim oğlum doğduğu günden beri benim kanımı taşıdığından alev ortasında taehyung. bir babanın cezasını çocuk çeker mi hiç? bir baba içindeki ateşe oğlunu da atar mı? tanrı hep çocukları babalarının içinde yakar mı?"

boğazımda bir kesik, gök çatı altında bir oğul eksik - taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin