2-6.Bölüm:"Otopsi"

40 12 70
                                    

Merhabalar, iyi okumalar dilerim!

Elimdeki anahtarı dalgın bir şekilde yerine takıp çevirdim. Kapı sorun etmeden açılırken, kapının açılması ile evdeki ışıklar da açıldı. Bora'nın evindeydim. Ona ne kadar kızgın olursam olayım, onu bu hal de bırakıp gidemezdim. Bir şeye ihtiyacı olabilirdi, ani bir hareketle dikişlerini patlatabilirdi. Daha dün ameliyat olmuştu.

Muhtemelen kavga etmeseydik, evden hiç çıkmaz Zeynep ile beraber otele hiç gitmezdim. Bu şekilde Azra'ya dair duyduğum kuşku içimi yer bitirirdi. İyi oldu demiyorum, çünkü duyduğum sözler beni ziyadesiyle kırmıştı. Asla odasını karıştırmak gibi bir niyetim yoktu, bunu o da gayet iyi biliyordu. Ama sözleri o kadar kırıcıydı ki.

Kapının açılması ile dışarıdaki soğuk eve girerken daha fazla soğuk içeri girmesin diye kapıyı arkamdan kapattım. Elimdeki anahtar şıngırdayarak sessiz evde yankılanıyordu. Bora evdeydi, gayet iyi biliyordum, bu yüzden ben içeri girince ışıklar yanmıştı. Eğilip botlarımı çıkarırken vetiyere oturdum. Araba yolculukları beni daima yorardı. Hayır, oturduğum yerde nasıl yorulabiliyordum ki? Uyuşuk hareketler ile botlarımın bağcıklarını çözüp ayağımdan çıkardım. Saatlerdir üzerimde olan montu çıkarınca bir soğuk dalgası beni sardı. Montumu, atkımı vestiyere astım. Ellerim ile kollarımı sıvazlayarak oturma odasına geçtim. Cidden üşümüştüm.

İçeriye girdiğimde gördüğüm görüntü ile adımlarım yavaşladı. Bora, koltukta tek başına oturuyordu, odanın ortasındaki zigonu koltuğa yaklaştırmış, koca bir viski şişesinin yarısını devirmiş, normal de çeyreği kadar doldurularak içilen bardağın ağzı neredeyse doluydu. İçkiyi biraz abartmış mıydı? Gözleri yavaşça bana dönerken, alkolden etkilenmeyen bünyesi ve sert bakan ela rengi gözleri ile karşılaştım. Öyle bir gözü vardı ki, mutluyken sevgi tohumları ile ekilmiş yemyeşil bir orman olan gözleri, öfkeli ya da üzgünken taşlaşmış bir ifade ile ela rengini alıyordu.

Bakışları altında ne söyleyeceğimi bilemezken, suskunluğumu koruyarak geri dönüp mutfağa yöneldim. Bu hali beni deli ediyordu. Öfkesine yenilip fevri davrandığında sanki bambaşka biri oluyordu. Tanıdığım, sevdiğim kişi Bora olmaktan çıkıyordu sanki. Sakin adımlar ile mutfağa girip üst raflardan bir viski bardağı da ben aldım. O içiyor muydu, pekala ben de içebilirdim. Bardağı alıp daha hızlı ama sakin adımlar ile oturma odasına girdim. Bıraktığım yerdeydi. Zigonun kısa tarafına gelen koltuk hizasına geçtim. Elim sakin ve temkinli hareketler ile şişeye uzandı. Zaten açık olan şişenin kapağını masanın üzerine bırakıp bardağa döktüm viskiyi. Yarıdan biraz fazla olduğunda şişeyi masaya bıraktım. Şişenin sesi aramızda tok bir ses bırakmıştı.

Kendimi koltuğa bırakırken bardağı dudaklarıma götürüp kocaman bir yudum aldım. Bardak dudaklarımdan ayrıldığında bir nefes bırakıp gözlerimi kırpıştırdım. Viski'nin tadı daha güzeldi yudum yudum içince zevki çıkıyordu ama birden koca bir yudum alınca genzimi yakmıştı.

"Çarpacak." Göz ucu ile Bora'ya baktım. Alkolün beni çarpmadığını bilmiyordu sanki. Eğer ben istemezsem alkol dahil bir şey bana çarpamazdı. Ben irademi sonuna kadar kullanıyordum. Eğer gerçekten sarhoş olmak istersem, sarhoş gibi davranıp kendimi bırakabiliyordum. Ama başka türlü asla sarhoş olmazdım. Alkolün geride bıraktığı şey genelde büyük bir baş ağrısı olurdu. Yine de rahatlatıcı etkisini es geçemezdim.

"Çarpmaz." diye mırıldandım. Çarpmayacağını gayet iyi biliyordum. Bu hayatta alkolden daha çok çarpan şeyler vardı, alkol sadece bir uyuşturma yöntemiydi. Bardağın tamamını bunu kanıtlarcasına tepeme diktim. Dudaklarımdan geçen boğazıma inen serin alkol ile gözlerim kapandı. Biten bardağı dudaklarımdan ayırırken masaya bırakıp bir kaç saniye dinlendim.

NilüferHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin