2. Bölüm: Orman

671 231 2.9K
                                    

Merhaba! İyi okumalar desteklerinizi bekliyorum! Öncelikle iyi bayramlar! Hayatımda hiç yazmadığım kadar uzun bir bölümle karşınızdayım. 10 bölümlük bir hikaye olacağı için bölümü uzun tuttum. Ben yazarken çok heyecanlı ve mutluydum. Umarım beğenirsiniz.

Dolu kadehi ters tut - Beni yordun

Yukarıya Ares'i bırakıyorum.

Yaşam ve ölüm... Birbirinin zıttı ama aynı zaman da tamamlayıcısıdır. İkisi de farklı şeyleri temsil etse de biri gelince diğeri peşinden sürüklenir. Son nefesini teslim ederken bir başka beden ilk nefesini alır. Biz buna hayat deriz değil mi? Hayat bizden bir şeyler alır eksik bırakırken, başka şeyler verir ve birbirini tamamlar. bu sayede eşitlenir her şey. Adalet gibi, nedir simgesi? Birbirine eşit iki kol, bir terazi. Muhteşem denge, insanlar hep bu dengeye inanır her zaman adaletin yerini bulacağına inanır.

Peki hiç düşündünüz mü? Adalet terazisi bizlere eşit görünürken aslında bir ucu yerdeyken diğer ucu gökler de midir diye? Hayat bir aldatmaca, hayat bir yanılsama. Terazinin önünde bir optik var; bu optik gören körlere eşit görünüyor. Eşit olmadığını ise görmediğini acı bir şekilde fark eden insanlar anlayabiliyor.

Hak, hukuk, özgürlük... İnsanlar bu kelimeler için can alıyor, can veriyorlar. Adalet yerini bulsun diye.

Suat Engin, bir savcı. Adaleti sağladığı için mi can verdi yoksa adaletsizlik yaptığı için mi? Şuan ağaca bağlı olan bu adam masum bir kurban mı? Yoksa gerçek bir suçlu mu?

"Suat Engin, alnından tek kurşun." Bu senaryo tanıdık. Bora komiserin odaya aniden dalması ile beraber gecenin bu saatin de - bileğimdeki saate baktım 22:33.- Zeynep komiser ile birlikte ihbarın yapıldığı bölgeye geldik. Şehrin dışında kalan ormanlık bir alandayız. Bir bekçinin ihbarı ile buraya gelmiştik. Ve karşılaştığımız görüntü; yaşlı bir çınar ağacına bağlı, kırklı yaşların da bir adam. Siyah kömür karası saçlarının hemen altın da, alnının ortasın da tek kurşun izi. Ağaca bağlı bedeni siyah bir takım içerisin de bu hava da bile belli olan beyaz bir gömlek. Ayağın da rugan bir ayakkabı. Hasır, kalın ipler ağacı ve maktulü etrafından sarmış durum da. Beden dik dursun diye oldukça ip kullanılmış. Hasır ipin arasına pembe bir nilüfer iliştirilmiş. Bu bir mesaj mı? Yoksa cinayet işleme şekli mi? Yirmi dört saat birbiriyle aynı biçim de öldürülmüş iki beden. İnsanın aklına acaba devamı da gelecek mi diye gelmiyor değil.

"Bir bankacı, bir savcı bu ikisi arasında nasıl bir bağlantı olabilir ki?" Bora komiser aklımdaki soruyu dışa vurmuş oldu. Fotoğraf makinemle maktulün yanına yaklaşıp fotoğraflarını çektim. Alnındaki kurşun, ipler, takım elbisesi, nilüfer çiçeği hepsi.

Bir cesede yaklaşmak insana korku verir çünkü o an ölüm ile burun buruna olursunuz. Gariptir ki korkmuyorum. Ölü bir beden canlı bir bedenden daha çok zarar veremez sonuçta.

Cesede bu kadar yaklaşmam ile bir ayrıntıyı yakaladım. Maktulün ceketinin ön kısmındaki cepte ki kağıt parçası dikkatimi çekti. Bu da neydi? Kot ceketimin cebinden bir eldiven alıp hızla elime geçirdim. Böyle bir durumda parmak izi çok önemliydi, katile götürecek bir delil bile olabilirdi. Ben maktulün cebindeki notu yani küçük zarfı elime aldığım da Zeynep ve Bora komiser de yanıma gelmişti. Zarfın yırtılmamasına dikkat ederek notu çıkardım.

"Adaletin terazisi yanlış tarafta." 

Notu okuyunca kafamı kaldırdım. Üçümüz de birbirimize baktık. Bu katilin verdiği bir mesaj mıydı? Yoksa cinayetleri işlemesinin sebebi miydi?

"Suat Engin'in baktığı bütün davalara bakmamız gerekecek. Belli ki haksızlığa uğradığını düşünen biri işlemiş bu cinayeti." Çatık kaşları ile bir ileri bir geri gidip, durdu. Kafasındaki düşünceleri toparlamaya çalışıyordu.  

NilüferHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin