HIIIIIIAAAAAAAAAA BEEEEOOOTTTCCCHHHHESSSSSSSS
bu mükemmel selamdan sonra sadece sizi bu mütüş yeni bölümle bırakıyorum :D Okuyanların her gün arttığını görmek beni ne kadar çok mutlu ediyor bilemezsiniz. Her yorum mutlu olmam için bir sebep. okuyunca mutlu olduğunuzu görüyorum daha da mutlu oluyorum. Birbirmizi mutlu ediyoruz. Neyse saçmaladım. Hadi okuyun byeü.
Genelde uyandığımdan daha enerjik bir şekilde uyandım. Aklıma ilk gelen şeyin Ahton olduğunu söylemek daha romantik olurdu ancak dürüst olmak gerekirse aklıma gelen ilk şey yemekti. Karnım guruldayarak uyanmıştım. Yine de normalden mutluydum.
Küçük banyomda elimi yüzümü yıkayıp, dişlerimi fırçaladıktan sonra havlumu ve temiz çamaşırlarımı alıp duşların olduğu yere indim.
Odalarda duş vardı, ancak elektrikli aletlerin hastalardan uzak tutulması gerektiği için- çünkü kendilerine zarar verebilirlerdi- soyunma odalarındaki kurutma makineleriyle saçlarını kurutuyorlardı. Bu yüzden hastanenin geneli orada duş alıyordu. Bu hastalara ben de dahildim.
Soyunma odasına girdiğimde hiç ses olmaması hoşuma gitmişti, Birkaç zayıf kız daha görmek şu anki beklenmedik mutluluğumu alt üst edebilirdi. Bir dolaba eşyalarımı koydum ve soyundum. Duşa girdim. İşim nerdeyse bitmek üzereyken birkaç kız sesi duydum. Konuşmalarını dinlemeye başladım.
“Lanet olsun Bel, buradan nefret ediyorum…”
“Biliyorum, ben de… Çıkmana kaç gün kaldı?”
“Bir hafta. Bir hafta sonra buradan ve soğuk duşlarından kurtuluyorum. Anneme daha iyi olduğumu, beni buradan almalarını söyleyip duruyorum ama tedavi süresi bitmeden olmaz diyor. Sen ne zaman çıkıyorsun?”
“3 gün.”
“Ah Tanrım, ben sensiz ne yapacağım?” dedi diğeri ve gülüştüler. Yakın arkadaş gibiydiler. Diğer kız,
“Burada en çok kimi özleyeceğim biliyor musun, Bel ?”
“Beni değil mi?”
“Şey alınma ama sen ikinci sıradasın.” Gülüştüler. “Özlenecekler listemin başında Ashton var.”
Birden kalbimin durduğunu sandım.
O kız Ashton mı demişti?
“Ah, evet. Biliyor musun, sanırım o benden de sonra gidecek. Yani onun numarasını almayı deneyebilirim, ne dersin?” Onlar tekrar gülüşürken, ben soğuk suyun altında tüm varlığımla yanıyordum.
“Numarasını alırsan seni gerçekten tebrik ederim, Jen. O, filmlerdeki hem yakışıklı hem iyi kalpli çocuklar gibi. Tek kusuru, burada olması.”
Jen onaylar bir ses çıkardı ve ikisi de duşa girdi. İkisi de girdiğinde aceleyle çıktım, kurulandım, giyindim, saçlarımı kuruttum ve yukarı odama çıktım. Hala kızların konuştuğu şey aklıma geliyordu. Ne yani Ashton o kızlarla da mı benimle konuştuğu gibi konuşmuştu? Onlarla da mı Arctic Monkeys dinlemişti? Onlara da ‘senden hoşlandım’demişti?
Kafam, bacaklarım, bedenim her yanım kıskançlık duygusuyla yanıyordu. Daha önce de ksıkançlığı tatmıştım ancak bu farklıydı. Çünkü Ashton bana gerçek bir şans vermişti. O beni önemsenmiş hissettirmişti. Ve şimdi bunun üzerine sıçıp, boklu tuvalet kağıtlarıyla birlikte tuvalete atıp, üzerine sifon mu çekecekti? Tam ağlamak üzereyken kendimi tokatlayacaktım neredeyse. Kendine gel, dedim. Çocukla sadece 20 dakikalığına muhabbet ettin diye senin olduğunu mu sandın? Elbette değil. Ve asla olmayacak. Nasıl bu kadar çabuk kanabildin Mia Brown? Nasıl sana bir şans verilebileceğini düşündün? Gerçekten drama kraliçesi olmaya başladın. Ashton’la arkadaş bile sayılmazsınız, şimdi kes zırlamayı ve şu karnını doyur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
∞ broken ones ∞ || a.i. ||
Fanfiction"kimse yaralarını kaşımayı sevmez, ama bazen yapman gereken tek şey yara bandını çekmektir."