"Çikolata ister misin?" diye sordu ve açılmış bir çikolata paketini bana doğru uzattı. Hayır anlamında kafamı sallarken genelde boğuk bir havası olan göl, tuzlu bir rüzgar estirmeye başlamıştı. Her saniye hızı ve şiddeti artıyor gibiydi ve biraz üşümüştüm. Çikolatasından bir ısırık almış olan Ashton da üşüdüğünü belirten bir ses çıkardı. "Borosı çok soğok- Tonrom." Ağzında yiyecek varken konuşması o kadar tapılası bir şeydi ki derin bir iç çekip yüz üstü uzanarak ağlamak istedim. Ama yapabildiğim tek şey sessiz bir iç çekiş olmuştu. Ayrıca artık birimizin konuşmaya başlaması gerektiğini biliyordum. Bu kişi ben olmalıydım, çünkü özür dilemeliydim. Ancak saçlarının dağınık havası beni o kadar çok zorluyordu ki, bu kişinin Ashton olacağı kesin gibiydi. "Seni buraya herhangi bir sebep için çağırmamış gibi davranmak isterdim ama maalesef bu böyle değil."dedi. Mideme bir ağırlık indiğinde direk ağzımı açtım ve içimdeki tüm suçluluk duygusunu dökmeye çalıştım,
"Ben gerçekten çok özür dilerim Ashton, o söylediklerimi söylememeliydim-"
"Sen ciddi misin Mia?" dedi bana gülümseyerek bakarken. Özrüm hiçbir işe yaramayacaktı değil mi? Çoktan her şeyi bok etmiştim. Ayaklarına kapansam bile beni affetmeyecekti. Sahip olduğum ilk arkadaşı da kaybetmiştim. Sanırım vajinam ağlıyordu. "Ben seni buraya senden özür dilemek için çağırdım." Efendim Ashton? "Bir saniye, bir saniye sen neden özür diliyordun ki?"
"Şey-ben... Sana karşı kırıcı şeyler söylediğimi düşündüm bilemiyorum. Damarına bastığımı falan sandım."
"Hayır, kesinlikle kendini suçlamana gerek yok Mia. Gerçekten, şu üç-beş saat içerisinde birazcık bile kendini suçladıysan, gerçekten saçmalamışsın çünkü ben sana karşı bencil davrandım."
"Ne?"
"Evet. Tamam, ilk söylediğimde biraz saçma gelebilir ama aslında oldukça mantıklı. Şimdi olay şu ki, bir insanı asla tam anlamıyla tanıyamazsın. İnsanı evren gibi düşünürsek birçok boyutu vardır ve bu boyutları-"
"Herkesin görmesine izin vermez." Diye sözünü tamamladım. "Bay Montree seninle de mi konuştu?" dedim gülerek.
"Vay canına, kendi sözlerimmiş gibi davranarak seni etkilemeye çalışacaktım ama bunu daha önceden duymuşsun yani?" dediğinde güldüm ve içimin ısınmasına engel olamadım. "Bir insanın yanlarını o göstermedikçe göremezsin. Senin yanında da küfredip eğlenceli davranıyor mu?"
"Evet." Dedim. "Benim öyle insanlara ihtiyacım olduğunu, bu yüzden benim yanımda öyle olduğunu söyledi."
"Bana da aynısını söyledi. Hm. En azından bir sisteme sadık olarak ilerliyor değil mi?" dedi ve güldük. "Her neyse, Bay Montree'yi boş verecek olursak, ben senden özür dilemek istiyorum. Çünkü bir insanın tüm yanlarını asla göremezsen, aynı zamanda onların seni tam olarak anlamasını da bekleyemezsin. O kişinin yaşamış olduğu olayın benzerini yaşadıysan bile anlayamazsın çünkü sadece benzerini yaşadın, aynısını değil. Zaten aynısını yaşaman mümkün değil ama- demek istediğim şu: Sana karşı bencil davrandım ve şimdi senden af diliyorum, Mia Brown." Gözlerini bana dikip gerçek GERÇEK gülümsemesini takındığında mükemmel göründüğüne yemin edebilirdim. Ashton'ın her hareketi beni etkiliyor ve kalbimin kanı damarlarıma daha hızlı pompalamasına neden oluyordu. Ancak bu sefer daha farklı bir şeyler daha hissetmiştim. Dağınık saçlarının daha da uzun olduğunu fark etmiştim ve hafif yanık tenine çok yakışıyordu. Ela ile yeşil arasında değişen göz rengi çok güzel görünüyordu. Ve bilemiyorum, sadece çok güzeldi. Evet. Evet, bu çok farklıydı.
"Eee, bir şey söylemeyecek misin?" dedi. Onu dikkatlice incelerken cevap vermeyi unuttuğumu fark ettim. Hızlıca kafamı salladım.
"Evet, evet. Elbette affediyorum." Gülmeye başladı ve onun efsanevi kıkırtısıyla ben de tebessüm ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
∞ broken ones ∞ || a.i. ||
Fanfic"kimse yaralarını kaşımayı sevmez, ama bazen yapman gereken tek şey yara bandını çekmektir."