∞ five ∞

160 17 8
                                    

 

“Şey… Selam.” Onun da sesinin titrediğini fark ettim. Onun bedeni de belirsizce titriyordu. Acırcasına, ama bir o kadar da korkmuş bakıyordu. Suçluluk duygusu içini yiyor, kemiriyordu belki. Belki bana baktığında acı çekiyordu, çünkü benim bu hale gelmemin sebebi o idi. Vicdanı el vermiyordu, benim gözlerimi bakmaya çünkü benim acım onun acısı olacaktı. Ya da sadece benim deli olduğumu düşünüyordu. Ona zarar vereceğimi, üstüne atlayıp bana yaptıkları için onu öldürmeye çalışacağımı düşünüyordu. Hangisi gerçekti bilmiyordum, çünkü Michael’ı aslında hiç tanımıyordum. Hiç tanımadığım bir çocuk beni bu hale getirmişti.

Onun hissettiklerini bir kenara bırakırsak, benim hislerim karmakarışıktı. Öfkeliydim, çünkü o benim hayatımı mahvetmişti. Ondan önde bir hayatım yoktu. Sonra liseye başladım ve olmayan hayatımı mahvetti. Şimdi ikinci kez mahvediyordu ve bunun sonuncu olacağını kimse bilemezdi. Kendime de öfkeliydim, çünkü daha önce de söylediğim gibi hiç tanımadığım bir piç kurusunun bana bunu yapmasına izin vermiştim. Kırık olan kalbim acınası bir şekilde atıyordu, heyecan denemezdi buna. Şaşkınlık? Evet, belki. Ağzımda ekşi bir tat vardı, gözlerimin kızardığını hissediyordum ama ağlamıyordum. Ağlayamayacak kadar şaşkındım, herhalde. Göz yaşlarım bile donup kalmıştı. Ancak en ağır basan his, her şeye rağmen onu gördüğümde midemde oluşan kelebeklerdi. Her şeye rağmen, tüm bu nefrete ve öfkeye, acıya, kalp kırıklığına rağmen hala siktiğimin platonik duygularını en derinde hissedebiliyordum. Ve bu daha çok sinirlenmeme sebep oluyordu.

“Selam.” Dedim. Nasıl konuştuğumu bilmiyordum, sadece ağzımdan çıkıvermişti işte. Fark ettim ki, bu bizim ilk diyalogumuzdu. İlk gerçek konuşmamız. Bu anı bin farklı şekilde hayal etmiştim. Hatta şu anı bile hayal etmiş olabilirdim. Şu anla hayalim arasındaki tek fark, benim üzerimde çirkin bir hastane kıyafeti olması ve birkaç dakika sonra çalıların arasında sevişecek olmayacağımızdı.

“Burada ne arıyorsun?” dedi. Sesinde hesap sormaktan çok merak vardı, ancak öfkem beni ele geçirmişti.

“Şimdi beni önemsemeye mi başladın?” dedim. Bunu söylediğim anda, içimdeki platonik duygular hemen pişmanlığın pençelerine düştü. Onlara kızdım. Bize yaptıklarını hatırla, dedim. Michael ise şaşırdı, büyük ihtimalle benim gibi çirkin bir inekten bunu beklemiyordu. Yüzü bembeyaz olmuştu. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra tam gözlerimin içine bakıp,

“Tamam.” dedi ve arkasını döndü. Ben orada öylece dikilirken o ağır adımlarla otoyola doğru yürüdü. Gözden kaybolduktan biraz sonra bir araba motoru duydum ve ses gittikçe uzaklaştı. Gitmişti.

Boğazıma öyle bir yumru oturmuştu ki yutkunamıyordum. Kulaklarım uğulduyordu, her yerim titriyordu. Sadece tamam, demişti ve gitmişti. Söyleyebileceği o kadar şey varken, dudaklarından çıkan iki kelime; ‘özür dilerim’ bana yetecekken tamam demişti. Yüzünden okuduğum suçluluk ve korku boşa çıkmıştı. Elbette suçluluk duymuyordu. Ne beklemiştim ki? Birden ayaklarıma kapanıp, af dilemesini mi? Neden benim tarafımdan affedilmek onun için önemli olsun? Sadece siktir olup gidebilirdi. Aynen yaptığı gibi. Onun toz pembe dünyasında önemli olan tek şey havalı arkadaşları, düzebileceği bir kız arkadaş ve pizzaydı.

Bacaklarımın titremesi öyle bir boyut almıştı ki oturmak zorunda kaldım. Yavaşça çömeldim ve ıslak çimenlerin üzerinde bağdaş kurdum. Derin derin nefesler aldım. Bir kabustan uyanıp, yeni bir kabusa sürüklenmiştim. Bu kabus daha kötüydü, çünkü hepsi gerçekti.

Ellerimi yüzüme bastırarak ağlamaya başladım. Bağırmak istemiyordum, kimsenin beni bulmasını istemiyordum. Boğuk boğuk çığlıklar attım. Yere uzandım ve çimenlerin üzerine ağladım. Bayılacak gibi hissettiğimde sakinleşmek için ağlamamı durdurmaya çalıştım. Aklına güzel şeyler getir, dedim yine. Beynimden tonlarca anı geçti ama hepsi acı doluydu. İyi şeyler düşünemiyordum. Şu anda tüm vücudum acı kaynıyordu ve bu çok fazlaydı. Uyumak istiyordum ancak yürüyebilecek gücüm bile yoktu. Sadece gözlerimi kapadım ve uykuya dalmayı bekledim.

∞ broken ones ∞ || a.i. ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin