Sevgilim: Hande, konuşmalıyız. (21.38)
Sevgilim: Eğer müsaitsen yarım saat içerisinde her zaman buluştuğumuz parka gelebilir misin? (21.38)
Sevgilim: Seni bekliyor olacağım. (21.39)
Okuduğu mesajlarla genç kızın kalbi teklese de sakin kalmaya çalıştı. Sevgilisi, Yiğit bu saatte onunla ne konuşmak istiyor olabilirdi ki? Ayrılma ihtimali zihninden geçtiğinde beynindeki bütün düşünceleri susturmak istedi.
2 yılını vermişti Yiğit'e. Onun peşinden koşmuş, onu eski aşkına karşı çektiği acıdan kurtarmış ve kendisini fark etmesini sağlamıştı. Bütün kalbi Yiğit'le doluyken ve Yiğit'te kendisiyle mutluyken ayrılmak isteyeceğini sanmıyordu.
Bir cevap yazmadan telefonunu kapatıp üzerindeki şortun cebine sıkıştırdı. Bu yaz sıcağında üzerindeki askılı ve şort takımıyla iyi dursa da yine de ne olur ne olmaz diyerek yanına ince bir ceket aldı.
Annesi ve babası iş yemeği için dışarıdaydı bu yüzden evden çıkarken sorun yaşamamıştı. Hızlı adımlarla oturduğu sitenin dışındaki parka yürürken her adımında kalbinin atışları hızlanıyor, sanki Yiğit'e olan aşkı kalbini delip dışarı taşacakmış gibi hissediyordu.
Sitenin dışına çıktığı anda gözleri sokağın neredeyse sonundaki parka döndü.
Oradaydı.
Uğruna göz yaşları döktüğü, kendi hayatını hiçe saydığı, küçüklüğünden beri aşık olduğu adam karşısındaydı. Ne konuşacaklarını bilmese de kötü bir şey olmadığına kendini inandırmaya çalıştı.
Hem ilişkileri bu kadar güzel giderken en fazla ne olabilirdi ki?
"Sevgilim?" Hızlı adımlarla Yiğit'in karşısında durduğunda kendisi için açılan kollara itiraz etmeden atıldı. Beline dolanan kollar kendisini evinde hissettiriyordu. Kalbi huzurla doluyor, her saniye mutluluktan ağlama hissiyatı veriyordu. Burnu sevgilisinin boynuna yerleştiğinde ona ait olan kokuyu içine çekti.
Mayıştıran bir kokusu vardı, kokladıkça uykusunu getiren türden bir şeydi.
"Sevgilim iyi misin?" İstemeye istemeye bedenini geriye çekse de Yiğit'in belindeki kolları çekilmemişti. Mutlulukla gülümsedi, onu bırakmasını istemiyordu, onunla bir olmak istiyordu.
"Hande, seninle konuşmam lazım ama lütfen sözümü kesmeden sonuna kadar dinle tamam mı?" Belini okşayan parmak uçları ilk defa aklını bu kadar dağıtamadı.
Sadece Yiğit'e olan aşkıyla dağılan yüreği hiç hissetmediği kadar büyük bir korkuyla doldu. Bu ses tonundan hoşlanmamıştı.
Kötü şeyler olacaktı ve bu olacaklardan asla memnun olmayacağına emindi.
"Yiğit, kötü bir şey mi oldu?" Belindeki kollar yavaşça geri çekildiğinde Yiğit'te bir adım geriye giderek aralarında küçük te olsa bir mesafe bıraktı.
Bu iki yıldan sonra aralarına giren ilk mesafeydi.
"Hande ben... ben yapamıyorum."
Genç kız ilk başta hiçbir şey anlamadı, neyi yapamadığını sormak istedi ama yutkunamadı. Derin bir nefes alarak bakışlarını Yiğit'in gözlerinden kaçırdığında elinde tuttuğu kolyeyi o anda fark etti.
Bu aşık yüreğine aldığı ilk darbeydi.
Elinde tuttuğu iki yıl önce kalmış bir anının tek somut gerçeğiydi.
Yiğit'in eski sevgilisine aldığı iki ucunda isimlerinin yazılı olduğu sonsuzluk kolyesiydi.
Ona dair her şeyi attığını söylemesine rağmen bu kolyenin şu anda elinde ne işi vardı?
"Yiğit, bu kolye..." Parmak uçları Yiğit'in tenine dokunduğu anda Yiğit hızla elini geriye çekti. Sıkıntıyla eğdiği başıyla yumruğunu biraz daha sıktığında zincirin elinde parçalanacağını düşündü.
Elini kesse dayanamaz hıçkıra hıçkıra ağlardı. Elindeki kolyenin kime ait olduğunu bile bile hala Yiğit'i düşünmesi kendine yaptığı bir acımasızlık değil de neydi?
"Ben artık yapamıyorum Hande." Sözler dudakları arasından bir çırpıda döküldüğünde sanki yıllardır içinde tuttuğu bir sırrı artık söylemiş gibi rahat bir nefes aldı.
Ama o nefes genç kızın bütün nefeslerini kesti.
"Neyi yapamıyorsun Yiğit, ne oluyor, bu kolye nereden çıktı?"
Yiğit kolyeyi tuttuğu elini kalbinin hizasında kaldırdığında dolan gözlerini kolyeye çevirdi.
"Ben bundan kaçamıyorum Hande, dönüp dolaşıp geldiğim tek yer bu kolye, daha ilerisi yok, olmuyor, yapamıyorum. Her kaçmaya çalıştığımda daha çok çekiliyorum ona. Özür dilerim Hande."
Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim.
İki kelimeden oluşan insanların birbirini kırdıkça söylediği bir sözdü bu. Peki bu kadar can yakması normal miydi?
Özür dilenmesinin daha iyi hissettirmesi gerekmiyor muydu? Peki neden kalbi yanıyordu?
"Ne diyorsun ya sen?" Oldukça kısık çıkan sesiyle yaşlar bir bir gözlerinden dökülürken hırsla kaldırdığı ellerini sevdiği adamın göğsüne sertçe vurdu.
Bir, iki, üç... kaç defa vurmuştu artık sayamıyordu. Çıldırmış gibi avuç içlerini sevdiği adamın göğsüne vururken Yiğit ona dokunmuyor, engellemek adına hiçbir şey yapmıyordu.
"Hande dur."
Durmadı, genç kız ileri adımlarken Yiğit'in her geri adım atmasında hırslanarak daha sert vurdu.
"Hande dur, lütfen."
Bir kez daha avuç içlerini sertçe sevdiği adamın göğsüne vurduğunda aynı anda bileklerine dolanan parmaklarla soğuk metali bileğinde hissetti.
"Hande, dur dedim sana!"
Bileklerini sımsıkı tutan ellere rağmen bir kez daha vurmak için kollarını kaldırsa da sevdiği adamın dudaklarından dökülen sözler, onun bütün gücünü çekip almıştı sanki.
Kolları yavaşça iki yanına düşerken artık birbiri ardına dökülen yaşlarla son kez yüzüne baktı. Zaten ezbere bildiği hatları tekrar inceleyip söyleyecek bütün sözlerini yutarak gözlerini yüzünden çekti.
Aynı anda bileklerindeki eller de geri çekildiğinde titrek bir nefes aldı. Arkasına bile bakmadan hızlı adımlarla siteye yürürken beyninde hala son sözleri yankılanıyordu.
"Ona karşı koyamadım Hande. Eylül beni öptü ve ben ona yenildim. Özür dilerim."
BÖLÜM SONU.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP SAVAŞI
Fiksi Remaja28.07.21 "Ne yani şimdi ben sana sarılınca bizi kıskanacak mı?" Bana inanmadığını belli eden bakışları yüz hatlarımda dolaşırken ağır ağır yutkunup başımı olumlu anlamda salladım. "O çok kıskançtır, kıskanacağına eminim." Kuşkulu bir şekilde bana...