Medya Adrian.İki hafta sonra..
Kapı çaldığında kafamı test kitabından kaldırıp kapıya baktım. Kapı açıldığında Elena kafasını içeriye uzatıp bana baktı. “Hala ders mi çalışıyorsun? Dört buçuk saat oldu hadi dinlen biraz.”
Geriye yaslanıp esnedim. Şu son iki haftadır hep ders çalışıyordum. Belki de dört gün dışarıya çıkmıştım. “Tamam inerim aşağıya birazdan.” Dediğimde Elena başıyla onaylayıp odamdan çıktı. Ben de direk olarak telefonuma uzandım. Yine mesaj yoktu. Adam son mesajlaşmamızdan sonra bir daha mesaj atmamıştı. Elena da bilmiyordu neler döndüğünü ortalıkta.
Telefonumu sinirle pijamamın cebine atıp ayağa kalktım. Boynum tutulmuştu. İnleyip elimi enseme attım ve avcumun iç kısmıyla ovaladım. Bu aralar neden bu kadar şanssızdım sanki?
Odamdan tembel adımlarla çıktıktan sonra yavaşça merdivenleri indim. Elena koltuğa uzanmış televizyon izliyordu. Kendimi onun yanına atıp yandan kumandayı kaptım. Elena sinirle gözlerini bana diktiğinde omuz silktim ve kanallarda gezinmeye başladım. “Biraz da sen ders çalış.”
Başını iki yana salladıktan sonra “Karnım acıktı benim. Üstelik ders çalışamayacak kadar hastayım.” Dedi. Dediğinin üzere gözlerim yüzünde gezindi. Gerçekten yüzü bembeyazdı. Dudaklarını büzüp yavru köpek bakışlarından atmaya başladı. “İriana lütfen markete git ve aperatif bir şeyler al.”
Gözlerimi devirip ayağa kalktım. “Peki.”
Gülümseyip “Teşekkür ederim.” Dedi. Cevap verme gereği duymadan merdivenlere yöneldim. Odama çıktıktan sonra altıma kot pantolon geçirip yandan montumu aldım. Üzerime montumu da giyip aşağıya indim. Elena koltukta gözlerini kapatmış yatıyordu. “Ben kaçtım gelirim birazdan.” Dediğimde gözünü açmadan başıyla onayladı. Anahtarımı da aldıktan sonra kendimi dışarıya attım. Biraz temiz hava alsam iyi olacaktı.
Ellerimi cebime atıp hızlı adımlarla markete doğru yürümeye başladım. Soğuk havaları hiç sevmiyordum.
Markete ortalama beş dakika sonra geldiğimde derin bir nefes alıp içeriye girdim. Sıcak hava yüzüme çarptığında ürpermiştim. Çalışanlardan bir kaçının bakışları bana döndüğünde umursamayıp dondurucuların olduğu bölüme doğru ilerledim. Yürürken etrafa bakınıyordum fakat çalışanların dışında kimse yoktu. Sanırım hava soğuk olduğu için herkes evde kalmayı tercih etmişti.
Dondurucuların yanına geldiğimde kendi kendime omuz silkip elime nuggets, soğan halkası ve pizza aldım. Elena en azından bunlarla idare ederdi. Evde yiyecek şeylerin kalmadığı aklıma gelince sıkıntıyla nefesimi verip yandan yoğurt aldım. Raflarda göz gezdirirken arkamda ayak sesi duydum. Umursamadan elime peynir alacağım sırada birisi “İriana?” dedi.
Arkamı döndüğümde küçük bir şok yaşadım.
Adam?
Birkaç adım gerilerken dudaklarımın arasında şaşkınlık dolu bir inleme kaçmıştı. “Adam..” derken kekelemiştim. Lanet olsun.
Elimde ki kutuları sıktığımda bakışları ellerime indi ardından beni baştan aşağıya süzdü.
Kalbimin ritmi hızlanmasının yanında yavaş yavaş terlediğimi hissedebiliyordum. Soğuk terler döküyordum. “Burada ne arıyorsun?” Ne kadar saçma bir soru sormuştum öyle!
Gülüp “Alışveriş yapamaz mıyım?” dediğinde yutkunmaya çalıştım ama boğazıma büyük bir top oturmuş gibiydi.
Bakışlarımı yüzünden çekip yere sabitledikten sonra “Yaparsın.” Dedim. Kısa bir süre sessizlik olduğunda ilk benim konuşmam gerektiğine karar verdim. Kafamı kaldırdığımda bana gülümseyerek bakıyordu. “Mesajıma cevap vermedin..” derken sesim boğuk çıkıyordu. Biri benim boğazlasa ancak bu kadar boğuk çıkabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blame
Romance“Hala kontrol sende mi?” diye sordu başı saçlarımın arasında, sağ eli bacaklarımda gezinirken. Tırnaklarımı sırtına batırıp başımla onayladım. Elbette ki bendeydi. Kontrolümü kaybetmemiştim, sadece bana karşı oynadığı oyuna ayak uyduruyordum. İçimde...