20: i bloom a pretty flower that looks like you

20.8K 1.8K 663
                                    

Meslek hayatım boyunca türlü çeşitli insanlarla karşılaştım. Bir sürü insanı tedavi ettim ve yaralarını onardım. Tabii hiçbir şey yapamadıklarım da vardı. Elimden bir şey gelmeyen kısımda titrek gözlerle karşımdaki kişiye bakıp insanlara anlattığım o koca kaybı. Anlatılması zor ama hissiyatı da bir hayli ağırdı. Karşımda feryat figan çığlık atan anne mi dersiniz, baba mı dersiniz, kardeşini kaybeden abla mı dersiniz, bir umut gözlerime bakan ve sevgilisinin iyi haberini almak isteyen genç kızı mı dersiniz? Hangisi? Peki ya fark ediyor mu? Ardında bırakan iz kocaman ve belirgindi. Belki de zamanla hissiyatı hafiflese de cızırtısı orada kalanından. Bazıları da vardı ki üzüntüsünü içine gömen. Buruk bir gülümseme ile olanları kabullenen ve usulca kafa sallayan. Onlar beni daha çok korkuturdu. Daha çok endişelenirdim o insanlar için. Kim bilir neler düşünüyordu? Kaybettiği insanın hayatında ki konumu neydi de bu tepkiyi vermesine neden oldu? İnsanları bu şekilde gözlemlediğimde ise anladım ki iki saniyenin bile garantisi olmuyordu. Ne yaşarsak yaşayalım nefesin önemi çok büyüktü.

Yoksa gitmeyen bir acı silsilesi kendini baş gösteriyordu.

Nereden bilebilirdim bir gün başıma geleceğini? O gün koşarak odamdan çıkıp koridora feryat figan koşarken sedyede kanlar içinde gelen bedenin canımın canı, eşim olacağını nereden bilebilirdim? Kanlı eli sedyeden sarkarken alyansından aşağı doğru süzülen kan damlaları ise beni bitirmişti. Çok çabaladılar. Ameliyata girmemem için güçlü bir azar, hatta okkalı bir tokat yediğimi hatırlıyorum. Ellerim titriyor, bacaklarım uyuşuyordu. Kendimi kaybederken elbette ki beni o ameliyata sokmazlardı ama içim gidiyordu işte. Bana ihtiyacı vardı, bana. Eşine. En azından elini tutmalıydım. Onu hissetmeliydim ama izin vermediler. Çürüdüm, harap oldum. Biliyordum beni hiçbir şekilde almayacaklarını ama o an bir şey oldu.

Arkamdan gelen bebek ağlama sesi bana tekrar okkalı bir tokat gibi yüzüme yapışmıştı.

Donghyun sanki hissetmiş gibi çığlık ata ata ağlarken Jimin, Hoseok ve Jungkook'un ailesi de dahil olmak üzere herkes akın etmişti. Herkesin yanağına süzülen gözyaşı ve beklenti dolu gözler. O an gözyaşım kurudu sanki. Ağlamak istesem bile ağlayamadım çünkü şunu fark ettim ki Kim Jungkook'un eşi bendim. Kim Donghyun'un babasıydım ve Seul Ulusal Üniversite Hastanesi'nin uzman doktoruydum. Bu ailenin direği bendim evet. Ve güzel oğlum kucağıma gelmek için çırpınırken o an silkelendim ve hemen Donghyun'a sarıldım. Saçlarını öpüp sakinleştirdim ve diğerlerine baktım yaşlı gözlerimle. Her şeyi kontrol altına alacağımı ve onu kurtarmak için içeri gireceğimi söyledim. En çok söylediklerimi oğlum anladı çünkü ıslak gözleri gözlerime bakarken küçük parmağı ileriyi gösterdi. Onu Jungkook'un annesine emanet ettikten sonra kısa bir cesaret konuşması yapıp tuvalete gittim ve elimi yüzümü yıkadım. Aynaya baktım ve elimi kalbime koydum. Jungkook'u kurtarmak için yeminliydim ve öyle de yaptım.

Ameliyat kıyafetlerini giydikten sonra içeri girdiğimde profesör çıkarmak istese de asistanın yerine geçtim. Onu kaybedemezdim. Her ne kadar soğukkanlı bir şekilde içeri girsem de onu operasyon içerisinde görmek beni mahvetti. Ben onun tek ufak kesik parmağına dünyaları yakardım. Şimdi ise son kalan kırıntılarını toplamak için buradaydım sanki.

Üç saat. Dört saat. Beş saat. Bitmek bilmeyen ameliyatın sonunu tamamladığımızda ise Jungkook hayata zar zor tutunmuş bir şekilde yoğun bakıma alınırken yüzümdeki maskeyi ve eldivenleri nasıl yere atıp ağladığımı hatırlamıyorum.

Ya şimdi? O kadar zaman ayrı kalışımın üzerine değmiş miydi? Değmişti. Hatırlamıyordu beni. Oğlumuzu. Hiçbir şeyi. Değmişti. Elleri ellerimdeydi ve bu her şeye bedeldi işte.

Sahildeydik evet. Güzel oğlumuz pusetinde mışıl mışıl uyurken Jungkook bacaklarım arasında oturuyor ve ben arkadan sarılmış kokusunu derin derin içime çekiyordum. Artık ona sınırlarım yoktu. Dayanamıyordum. Öyle özlemiştim ki daha fazla kimse durduramazdı beni. Arada bir ağzıma çilek uzatıyor oluşu beni gülümsetiyor ve onun da bana olan ilgisi mutluluğuma mutluluk katıyordu.

dont forget | taekook✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin