1.🥃

21.6K 312 41
                                    

Doğa
 
Multimedya: Sinirliyken doğa
 
"Efendim anne" kirpiklerime uzasınlar diye vazelin
sürmeye çalışıyordum Bir yandan da anneme cevap
veriyordum.  " "Doğaa!"
"Efendim!" gene başlıyorduk!
Allahım bu yaptığına o kadar çok sinirleniyordum
ki oturup saçımı başımı yolasım geliyordu. Şimdi de
cevap vermiyordu "Anne efendim dedim!?" gene cevap
vermiyordu.
Bir hışımla kalkıp yanına gittim. Annem mutfakta
batırık yapıyordu (Batırık Akdeniz'e özgü bir yemektir
özellikle Mersin).
Mixer ile malzemeleri karıştırıyordu vereceği cevabi
bildiğim için hiç sormadım. Kızım duymamışım diyecekti
muhtemelen."Tahini unutmuşum kızım bir koşu gidip
alıver gel" dedi. "Neden abim gitmiyor? Her seferinde ben
gitmek zorunda mıyım ya?!" dedim. Biraz sesli söylemiş
olmalıyım ki abim geciktirmeden verdi cevabımı "Fazla
konuşma lan al gel işte" nefret ediyordum nefret nefret
nefret!! Mahallemiz tekin bir mahalle değildi. Akşamları
abim bile çıkmazdı, zaten o pek dışarı çıkmazdı genelde
bilgisayarda oyun oynardı. Bizim mahallemizde tek bir
tane bakkal vardı ve herkeste oradan alırdı alacağını. 24
saat açık duran bir yerdi. Yaz olmasına rağmen akşamları
serin geçiyordu üzerime bir hırka alıp annemin verdiği
parayla dışarı çıktım. Yavaş yavaş yürüyor hafif şarkılar
mırıldanıyordum. Oldukça dalgın bir insandım bazen
bir yerlere takılıp gider neye takıldığımı bile bilmezdim.
Markete yaklaştığımda etrafta siyah lüks araçlar gördüm
ama fazla takılmadım.Birinin yurt dışından akrabaları
falan gelmiş olmalıydı. Markete çoktan girdiğimi ama
tahinin olduğu rafı çoktan geçtiğimi fark ettim tahinden
daha önemli bir şey vardı şuanda kafamda söylediğim
şarkının sözlerinin devamı!
 
Kafamı kaldırıp gerçek dünyaya döndüğümde öbür rafa
girip tahini elime aldım ve kasaya doğru ilerlemeye
başladım o anda kasının etrafındaki adamları fark
ettim beni görünce hepsi farklı yerlere bakmaya
başlamış ellerini konumlarına göre arkalarına atmış
öylece duruyorlardı bazıları anlamsız bir şekilde bir
melodi tutturup ıslık çalmaya başlamıştı. Tuhafıma
gitmişti gitmesine ama fazla takılmadan kasaya doğru
ilerlerken bizim okuldan birini gördüm Çağatay'ı. Onun
hakkında herkes gibi bende bir şeyler biliyordum
çünkü ünlü biriydi. Çağatay çok zeki ve çok gelirli
biri. Duyduğuma göre çocuk yasta annesi
ve babasını kaybetmiş onlar öldükten sonra da kendi
Kendine  onca iş kurmuş deniliyordu. Benim gözümde
inanılmaz bir hayat hikayesine sahip Bir insandı yani
onunla hiç konuşmamıştım ama tuhaf bir şekilde hep
böyle karşılaşıyorduk o İstanbul'un en zengin semtinde
yaşıyordu benim bildiğim. Peki burada ne işi vardı?
Dağınık siyah saçlarıyla ve kahverengi gözleriyle bana
bakıyordu. Şaşırmış gibiydi aramızdaki bakışmanın çok
uzun sürdüğünü ve tuhaf Bir hal aldığını fark ettiğimde
"merhaba" deyiverdim ve hemen kasaya yöneldim bakkal
Akif amcanın suratı bembeyaz bana bakıyordu onu öyle
görünce endişelendim. Akif amcayı severdim hasta m
olmuştu yoksa? Çekimser bir sesle sordum "Akif amca
bembeyaz olmuşsun hasta mısın?" Akif amca benim
arkama bakıyordu bende reflex olarak arkamı döndüm
Çağatay bir eli arkasında diğer elini bana uzatıp "Merhaba
Doğa" dedi ismimi bilmesine şaşırmadım çünkü onun
kadar olmazsa da bende tanınan biriydim. Müzikle
uğraşıyordum ve abim çalışmak için Ankara ya gittiğinde
mekan tekliflerini kabul edip mekanlara çıkıyordum
müzik benim hayatımdı şarkı söylemeyi sevmiyordum,
aşıktım. Tedirgin bir gülümsemeyle Çağatay'a baktım
uzattığı eline karşılık hemen elimi uzattım ve tuttum.
Eli ne kadar büyüktü böyle? Elim içinde kaybolurken
elini bıraktım ve Akif amca ya döndüm para üstünü alıp
ikisine de "Benim gitmem lazım size iyi akşamlar" deyip
ayrıldım gerildiğim ve tuhaf hissettiğim ortamlarda
duramazdım. Eve gittim ve anneme ihtiyacı olduğu şeyi
verip odama geçtim. Yatağıma oturdum soluklanmak için,
yatağımın karşısında kahverengi uzun bir boy aynam
vardı kendime baktım bir süre. Küçükken annem saçımı
oğlan çocuğu gibi kestirdiği için uzun saçlı kızlara özenmiş
saçlarımın hep uzun olmasın istemiştim ve olmuştu da
nihayetinde ucu kalçalarıma değen üstü düz altlara doğru
kıvırcıklaşan kahverenginin değişik tonlarını barındıran
saçlarım. Bembeyaz bir tenim ve bunun getirisi olarak
da bir sürü benlerim. İri kahverengi gözlerim ve
küçük ama dolgun dudaklarım vardı. Dış görünüşü
çok takan biri değildim ama hiç önemsemiyorum
da diyemem tabi ki. Boyumun kısalığını saymazsak
iyiydim. Kendimi incelemeyi bırakıp yatmak için
hazırlık yapmaya başladım pijamalarımı giyip dişlerimi
fırçalayıp yorganımın altına sığındım. Çok çabuk uykuya
dalabiliyordum. Bir çok insanın aksine bu özelliğim çok
hoşuma gidiyordu. Düşünmeyi bırakıp uyumaya karar
verdim.
 
"Kalksana geri zekalı okula geç kalacaksın'" biri beni
kalçamdan dürtüyordu. Hayır hayır tekme atıyordu. Daha
fazla bu işkenceye katlanmak istemediğim için açılmamış
sesimle "uyandım uyandım bırak" diye seslendim.
Beni rahat bıraktığını düşündüğümde " yalan söyleme
lan kalksana" deyip tekrar dürtüklemeye başladı peki
abicim insana sorarlar neden bu dürtükleme işlemini
ellerinle değil de ayakların ile yapıyorsun? "gözlerimi
dinlendiriyorum git sen" diye yalan söyleyiverdim
inanmayacağını bile bile tek derdim ondan kurtulmaktı.
"Üstüne su dökerim kalkmazsan'" dedi ve artık pes
edermişçesine kalktım. O da uyumaya gitmişti bu saate
kadar uyumayıp oyun oynamıştı. Allah bana sabır ona
da akıl versindi! Kalkıp altıma mavi bir Jean üstüme
ise beyaz bir kazak giymiştim. Beyazı çok seviyordum.
Aksam telefonu şarj da unuttuğum, hiç bakmadığım
akıma geldi ve hemen şarjdan çıkarıp çantama atıp koşa
koşa otobüs durağına gittim. Şebnem beni öldürecekti.
Saat başı arar dertlerini anlatırdı ya da dedikodu
yapardık saatlerce. Telefona bakmadığım akıma gelince
yiyeceğim azarları hesap etmeye çoktan başlamıştım
bile. Otobüs koltuğuna oturur oturmaz telefonu elime
aldım ve bildirimleri kontrol etmeye başladım. Şebnem
den 6 arama ve 8 mesaj vardı onları en sona saklayıp
instagramdaki gereksiz bildirimlere baktım. En son gene
Şebnem in mesajlarına girmiştim. "neden açmıyorsun"
gözlerimi devirdim "gene bir yerlerde unuttun değil mi?"
hayır yani unutkanlığımı sürekli yüzüme vurmazsa
da olmaz " bu sefer çok pis küstüm sana duydun mu?!"
hıhı Şebnem duydum evet duydum.. Normalde arardım
gönlünü almak için ama otobüs epey dolmaya başlamıştı
ve ben kimse konuşmamı dinlesin istemiyordum..
 
Sonunda ineceğim durağa geldiğimde inip yolun karşısına
doğru yürüdüm. Sabancı üniversitesinde tam burslu
İngiliz Dili ve edebiyatı okuyordum 1.sıniftaydım ama
okuduğum bölümden dolayı zorunlu hazırlığa kalmıştım.
Okulumu ve arkadaşlarımı seviyordum sadece bazen
onların dertleri bana saçma geliyordu çoğu zaman
şımarık davranışları tuhafıma gidiyor bir türlü onları
anlayamıyordum ama sonra yaşadıkları çevreye veriyor
ve daha olumlu yaklaşmaya onların dertlerini dinleyip
çözüm üretmeye çalışıyordum. Demek saçını fazla kesti?
Bir daha gitmezsin oraya hımm aynen oradakini denersin
gibi gibi..
 
Kantine kahvaltı yapmak için oturduğumda Şebnem'i
gördüm yanıma oturdu ama yüzüme bakmıyordu altın
sarısı saçlarını savurup ellerini göğsünde birleştirmiş
yeşil gözlerini benim tam aksi yönüme sabitlemişti. "Hadi
Şebnem unutkan olduğumu biliyorsun yapma böyle"
dedim "olsun ama ben o kadar önemsiz biri miyim senin
için?" "Şebnem sadece yarım gün dönmedim abartma
istersen hem bide abim olacak yaratıklayım bilmiyor
musun anlayışlı ol lütfen" şebnem "iyi tamam" dedi "bu
seferlik affediyorum" Kahvaltımı yapmıştım, birlikte dün
yapamadığımız dedikoduları konuşup binamıza doğru
yürüyorduk dün aksamdan ona bahsetmedim çünkü
Şebnem Çağatayı çok abartıyordu tamam zeki olabilirdi
ama abartacak bir şey yoktu.
 
Şebnem Her şeyi çok fazla merak ediyor ve çok iyi Bi
şekilde araştırıyordu bu merakı yüzünden kitapları hep
benden erken bitiriyor sınavlara da merakı sayesinde çok
iyi hazırlanabiliyordu. Biz dedikodu yapıp gülüşürken
Pelin(oldukça şımarık bir kız) önümüze geçip konuşmaya
başladı. oldum olası sevmezdim bu kızı ama belli de
etmezdim "Ne haber kızlar?" dedi cevap vermemizi
beklemeden devam etti "Bu akşam doğum günü partim
var size de davetiye veriyorum gelmek zorundasınız
yoksa çok darılırım ve ben darılırsam hiç hoş şeyler
olmaz tatlım muuah öptüm" dedi ve yanındaki sümsük
Şeyma ellerimize kartları tutuşturduktan sonra koşar
adım gittiler. Biz ağzımız iki karış ne olduğunu anlamaya
çalışıyorduk kendime gelip konuşan ilk ben olmuştum
"Ben gelemem Şebnem abim var biliyorsun" şebnem
düşünürmüş gibi bana baktı "Kızım senin abin iki gün
uyumuyor muydu nerden bilecek gittiğini?" doğru
söylüyordu hiç aklıma gelmemişti ama risk almak da
istemiyordum tedirgince suratına baktım "Gelmek
istemediğini biliyorum doğa ama şu şıllığın ağzına
düşeceğimize denize düşüp yılana sarılalim daha iyi"
dedi ve ekledi "ciddiyim" bende el mahkum kabul ettim
tek düşündüğüm şey elbise giyeceğim için ağda yapacak
olmamdı içimden küfürler ediyordum.
 
ÇAĞATAY
 
"Ne yaptığını sanıyorsun sen? " sakin bir şekilde
sormuştum fakat karşımdakine ne demek istediğimi
anlatabileceğimi düşünmüştüm. Sesini incelterek ve
kendini acındırmaya çalışarak "Lütfen Çağatay çok
kötüyüm görmüyor musun biraz birlikte uyuyalım ne
olur? midem bulanmaya başlamıştı artık "Banane
kızım sen bile bile geldin bana siktir git artık hadi" diye
bağırdım.. Hala suratıma mal mal bakıyordu neydi lan bu
kızın adı?
 
" peri misin her ne boksan salak mısın kızım hadi
diyorum!"
 
" Pelin " dedi." İsmim pelin, gidiyorum tamam kızma
istediğin zaman arayabilirsin"
 
Cevap vermedim çekip gitmesini bekledim ve hemen
kalkıp hizmetlilere çarşafımı değiştirmesini söyledim
böyle şeylere gelemezdim. Hemen bir kısa duş alıp
hazırlandım bugün büyük bir teslimat yapılacaktı
normalde gitmezdim ama başka isim de yoktu zaten
telefonum çaldı
 
-abi mekanın adresini atıyorum WhatsApp tan
 
Bir şey demeden telefonu kapattım. Giyindim ve 
cadillacıma atlayıp yola koyuldum rüzgar yavaştan
eserken onu düşündüm. Nasıl böyle çekiyordu beni
kendine o gülüşü. Bakışı, sesi.. Melek gibiydi o benim
için. Bunları düşünürken Ferhat'ın bana el salladığını
gördüm onu yoldan aldıktan sonra birlikte yola koyulduk
adrese doğru giderken Ferhat" ha abi hatırlamışken gecen
sefer sana bi marketten bahsettim adam bizim çocuklara
kafa tutuyormuş herkesin içinde artistlik yapıyormuş
vermiyorum paranızı Sıkıysa gelin alın diyormuş"
dedi normalde bu tür işletmelere dönüp bakmazdım
bile onların hayatı boyunca kazanacağı para benim
tırnağımın kiri bile olmazdı ama benim Bi itibarım vardı
onu da kenar mahalle adamlarının ağzına sakız yapacak
değildim. Kenara çektim , adamlarım da indi arkadan.
Markete girdim ve izlemeye karar verdim 45 yaslarında
bir adamdı. Mahalleye bakarken bir şey dikkatimi çekti
burası benim meleğimin sokağı değil miydi? Ben bunları
düşünürken Ferhat konuşmaya başladı adamla " geçen
bizim çocukları kovmuşsun küfür falan etmişsin" adam da
"Oğlum benim etim ne budum ne size o parayı veremem
ben" Ferhat devam etti " niye aldın lan o zaman? Bu
marketi bile biz açmadık mı sana şerefsiz ayağımıza
kapanacağına hala nankörlük ediyorsun ! Sıkarım lan!"
Ferhat adamın ayağını nişan aldı. Sıkılmıştım artık
Ferhat'a bırakmadan kafasına sıkıp bitirecektim bu işi tam
silahımı çıkarmıştım ki meleğimin sesini duydum
 
"Bir gülüşünle başladı
 
Yüreğimde fırtına
 
Bana hiç danışmadan aşk kapımda"
 
Tam anlamıyla şoka girmiştim. Doğa şarkı mırıldana
mırıldana markete giriyordu henüz girmesine on on beş
adim kadar vardı ki hemen herkesi uyardım silahlarını
indirip saklamalarını söyledim. Meleğim markete
girdi durumu görüp anlamaması için içimden dualar
ediyordum.
 
Beklediğimin aksine bizi görmemişti bile. Etrafına
bakmıyordu bir şeyler düşünüyor gibiydi. Fırsattan
istifade çoğu adamımı dışarı yollamıştım bile sonra
kasaya geldi ve beni fark etti şaşırdığı belliydi bense
sadece ona bakıyordum mimiklerini zihnime kazımak
için. Gece gözlerimi kapattığımda onu görebilmek için..
"Merhaba'" dedi ilk defa benimle konuşuyordu ben onun
o güzelim gözlerine dalmışken cevap bile veremedim
yanımdan geçip gitti ve adını o an öğrendiğim adama
hasta olup olmadığını sordu adama bakıp kaşlarımı
yukarı kaldırdım adamda bana bakarken Doğa bana
döndürdü açık kahverengi gözlerini. Benden cevap
beklediğini fark edip "merhaba doğa" dedim ve elimi
uzattım minik elleriyle elimi tutup gülümsedi ve iyi
akşamlar deyip gitti. Suratımda aptal bir sırıtışla beni
yalnız bıraktı benim gibi Bir adamı nasıl yeni yetme
çocuklar gibi bırakıyordu anlamıyordum ama onun
hatırına marketteki adamı sağ bırakıp işime gitmiştim.
Ama onu görmeliydim artık ondan ayrı kalamazdım. Bir
şekilde tekrar konuşmalıydım onunla teslimatı yapılacağı
yere gelip işlerimi hallettim 8 milyon dolarlık bir
görüşmeydi mücevherleri alıp uyuşturucunun aklımdaki
tarifini söyledim ve ayrıldım. Hiç bir şey umurumda
değildi bir tek onu düşlüyordum. Nere gidersem gideyim
aklımdan çıkmıyordu. Birden Aklıma bir fikir geldi. Neydi
bu sabah siktiğim kızın ismi? Ulan neredeydi bunun
numarası peri miydi pelin miydi? Hemen rehberimden
Kızı bulup aradım. Ona yapması gerekenleri anlattım
yarın aksam bir doğum günü hazırlayacağını( doğum
günü olup olmadığının umurumda da olmadığı) doğayı
çağıracağın ve başka kimleri çağırması gerektiğine dair
her şeyi anlattıktan sonra kapattım yarın aksam meleğimi
görecektim..


ARKADASLAR BEYAZ SONUNDA YENİDEN YAYINLANACAK 

🖤

BEYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin