8.🎗

5.6K 158 10
                                    

Yazarın Kaleminden
 
 
Doğa yeni gelinler gibi süzüle süzüle evine doğru adımlar
atıyordu belli ki Çağatay'ın sarhoşluğunu yaşıyordu. Genç adam
ise arabasından Genç kızın koşar adımlarını izliyor ara ara
arkasına dönüp kendisine attığı gülücükleri zihninin derinliklerine
saklamak üzere kaydediyordu. Genç kız daha öncesinden de
başkalarına karşı hoşlantı duymuştu ama sanki bu sefer çok
başkaydı. Bir heyecan vardı bu sefer farklı bir şeyler vardı.
Sanki sevildiğini ilk defa bu kadar içinde ta derinde bir yerlerde
hissediyor gibiydi. Onlar heyecanlarını yaşayadursun Şebnem
hiç iyi değildi. İçi içini kemiriyor beklemek ona iyi gelmiyordu.
Aklına sürekli Doğa'nın aslında Çağatay'ın nasıl biri olduğunu
ne işlerle meşgul olduğunu öğreneceği an geliyor tüyleri diken
diken oluyordu. Şebnem aslında Doğa'nın Çağatay'ın aslında
kim olduğunu Şebnem'in çoktan bildiğini fark ettiği an vereceği
tepkinin çeşitlerini düşleyip duruyordu. Dinler miydi Şebnemi?
Açıklaması yapmasına izin verir miydi yoksa çeker gider miydi ?
Bir daha yüzüne bakmaz mıydı Şebnemin? Şebnem napardı ?
Şebnem'in asıl kafasını yiyen düşünce buydu. Doğanın sevdiği
adamın psikopat ve katil olduğunu öğrendiğinde yaşayacağı şok
ya da acı onu daha az ilgilendiriyordu. Asıl önemli olan kendisinin
de bildiğini öğrendiğinde ona vereceği tepkiydi. Kerem'in
bahsettiği kızın gelmesine daha günler vardı. Nasıl dayanacaktı
bilmiyordu. Ama Şebnem acele ederse oluşabilecek tehlikenin de
gayet farkındaydı o yüzden en iyisi Doğa'ya bir şey belli etmeden
plana sadık kalmaktı.
 
 
1 hafta sonra
 
 
Öte yandan günler geçiyordu. Doğa için her şey mükemmeldi
Çağatay çok yoğun olmasına rağmen neredeyse her gün her
fırsatta doğa ile görüşüyor mutlaka onu mutlu edecek bir
şeyler yapıyordu. Doğa'nın kalbi kelebek gibi bir o yana bir bu
yana uçuşuyordu. Tek sorun Doğanın abisi seçkindi. Doğa'nın
evden eskisinden daha çok ayrıldığını sürekli bir bahane bulup
dışarı çıktığını ayrıca telefona bakarken ki "Asalak" sırıtışını
fark ediyordu. Belli ki kardeşi birilerinden hoşlanıyor ya da
görüşüyordu. Tamam kardeşi erkek arkadaş edinecek kadar
olgun bir yaş taydı ama her gün her gün de dışarı mı çıkılırdı?
Hem sanırsa Seçkin kız kardeşinin hoşlandığı kişiyi epeyce
kıskanıyordu. Kıskanmaya hakkı da vardı. Biricik kardeşiydi.
Belki de erkek arkadaş yapmak için uygun zaman değildi
şuanda? Seçkin daha binlerce bahane bulabilirdi. İstemiyordu
işte. Seçkinin dileği kız kardeşi kendine daha çok zaman ayırsın
sadece ona yemekler yapsın ve evinde otursundu. Başka bir
erkekle görüşüp sonunda yuvadan uçup gitsin istemiyordu. Bu
onun korkulu rüyasıydı. Doğanın aksine seçkin epeyce asosyaldi.
Kimseyle doğru düzgün iletişim kuramaz mutlaka her tanıştığı
insanda iğrenebileceği kusurlar bulurdu. Bazen annesiyle
bile anlaşamaz Annesinin haklı olarak girdiği kasvetli havayı
çekemezdi. Her şeyle anlaşabildiği tek insan biricik kız kardeşi
Doğa idi. Ne yaparsa yapsın asla kendisinden bıkmaz o kendisini
bile düşünmediği zamanda biricik kız kardeşi onun her şeyine
koştururdu. Aslında böyle yapması Seçkinin vicdanını ezdikçe
eziyordu ama birilerinin de onu sevmesi lazımdı. Kız kardeşi
de olmazsa yaşamak için başka ne sebep vardı ki ? Kafası bu
düşüncelerle doluyken Doğa'nın yanına mutfağa doğru ilerledi.
Kız kardeşi bir yandan pudingi karıştırıyor Öte yandan gene
asalak asalak telefonuna sırıtıyordu. Seçkin kolayca kız kardeşinin
telefonuna sızabilir tüm mesajlarını okuyabilirdi. Ama asla öyle
bir şey yapmazdı çünkü Doğa'yı ne kadar çok kıskansa da saygısı
ağır basıyordu. Ama bu görüştüğü adamı araştırmayacağı anlamına
gelmiyordu açık açık soracaktı işte.
 
 
"Doğa ne yapıyorsun sen?"
 
 
Genç kız abisinin sesiyle irkilerek gerçek dünyaya geldi.
 
 
"Puding"
 
 
"Bir şey soracağım sana"
 
 
Doğa her zaman bu sorunun altında kötü bir şey yattığını
düşündüğü için bir ancık olsun yüz kasları gerildi ama abisini
şüphelendirmek istemediği için rahat davranmaya çalıştı.
 
 
"Sor tabi " deyip abartılı sayılabilecek bir şekilde gülümsedi.
 
 
"Birileriyle mi görüşüyorsun ?"
 
 
"Ne alakası var şimdi anlamadım" Doğanın korktuğu başına
gelmişti işte. Henüz söylemek istemiyordu daha her şey çok
yeniydi. Hem abisinin bilgisayarda ne kadar iyi olduğunu
biliyordu. Daha sevgili bile değildi Çağatay ile. Her şeyini
araştırmasını istemiyordu. Bu onun özel alanına girmek olurdu ve
her yönden de hiç hoş bir hareket değildi.
 
 
"Soruyorum sadece söyler misin abicim"
 
 
"Hayır yok birileri hayatımda " Yalan söylemiş sayılmazdı çünkü
henüz Çağatay ile sevgili değillerdi.
 
 
"Emin misin ? "
 
 
"Yok dedim abi alla alla işim başımdan aşkın ne diye sorguya
çekiyorsun beni anlamadım"
 
 
Tehditkar bir ton takınarak "Ben sadece senden öğrenmek
istemiştim kendim de öğrenebilirim gayet."
 
 
"Hele bi dene. Görürsün ondan sonra bir daha konuşmam seninle
yüzüne bile bakmam ne kadar ayıp bir şey utanmadan bununla mı
tehdit ediyorsun beni !"
 
 
"Ne ?! Söyle o zaman her halinden belli işte birileriyle görüştüğün
kim olduğunu merak ettim sadece ? Hakkım değil mi merak
etmek ?"
 
 
"Evet ama henüz her şey daha çok yeni sadece konuştuğum biri
var ama şuan gerçekten bilmeni istemiyorum çünkü ortada bir şey
yok. Daha sonra kendim söyleyeceğim tamam mı ?"
 
 
"İyi madem ısrar etmiyorum bekliyorum sadece umarım kısa
zamanda söylersin"
 
 
"Ben söyleyinceye kadar hiç bir şeyi araştırmak yok söz mü?"
 
 
"İyi"
 
 
"Söz mü dedim?"
 
 
"Söz tamam"
 
 
Doğa zaten alanı dar olan mutfakta iki adım daha atıp abisinin
alnından öptü. Seçkinin kızgınlığı buraya kadardı işte. Ocaktaki
puding kıvamındaydı kalbi şimdi. Kardeşi değil miydi ? Can
parçasıydı bir tanesiydi Doğa. Madem zaman istiyordu en azından
kardeşi için merakını ve kıskançlığını bir süre zihninin derin
yerlerine gömebilirdi.
 
 
Diğer yandan Şebnem ise zamanının çoğunu okuluyla ve Kerem
ile geçiriyordu. iyileşene kadar ona Şebnem bakmak
zorundaydı. Doğa ara ara uğruyor Şebnem sürekli Doğa ya
gelmesine gerek olmadığını kendisinin zaten çok boş zamanı
olduğunu kereme ise iyi baktığını kanıtlamaya çalışıyordu. Çünkü
ne zaman Doğa keremin yanına gelse Çağatay bey Kereme ima
dolu mesajlar atıyor gerekirse Doğa ile kavga etmesini artık
görüşmemeleri gerektiğine değiniyordu. Öte yandan Kerem'in
ailesi durumu öğrenemeyeceğinden Şebnem Keremin her şeyine
koşturuyor iyileşmesinde büyük katkıda bulunuyordu. Şebnem
Kereme yardım ederek vicdanına soğuk soğuk sular serpiyordu.
Kerem ise Şebneme günde yüzlerce kez teşekkür ediyordu. O
teşekkür ettikçe Şebnem'in yaptığı aklına geliyor tekrar tekrar
kedere bürünüyordu. Bazen söylemek için cesaretleniyor sonra
vereceği tepkiden korkup hemen vazgeçiyordu. Ayrıca Kerem
ile vakit geçirmekten de epeyce hoşlanıyordu. Her gün birlikte
oldukları için birbirlerine çekiliyorlardı. Ateş ile barut gibiydiler.
Kerem artık gücünü kazanmıştı kendi kendine yürüyebiliyordu
ve vücudunda ki yaraların çoğu iyileşmişti ama yemekleri hala
Şebnem onun yatağana kadar getiriyordu çünkü günün en yakın
oldukları anları o anlar oluyordu. Şebnem keremin yatağının
hemen yanına oturuyor üzerine tepsiyi koyuyordu. Bunu yaparken
Kereme güzel bir manzara sunuyordu. Geçen gün Kerem tam
şebnem kalktığı an kalçalarına dokunmuş Şebnemin gözlerinin
kaymasına sebep olmuştu. Şebnemin arkası dönük olduğu için
genç adam kızın ne kadar istekli olduğunu görememişti. Ama
ikisinde de o ateş yanmıştı bi kere. Neden olmasındı ki ?
 
 
ÇAĞATAY
 
 
Elimdeki viskiyle televizyonun karşısında koltuğun üzerine
uzanıp kumandayı aldım. Keyifli bir şekilde rast gele bir kanal
açtım. İyice yayılıp gözlerimi tavana diktim. Doğa hayatıma
girdikten sonrasını gözden geçirmeye başladım zaten ondan
öncesi yoktu artık. Ondan önce yaşadığımı bile anımsamıyordum.
Silinmiş gibiydi sanki öncesi. Artık her şeyden etrafımdaki herkes
gibi bende emindim. Ona geri dönülemez bir şekilde aşıktım.
Şarabın üzümden yapıldığı kadar somut ve gerçek bir şeydi
bu. İliklerime kadar hissediyorum ki çabalarımın karşılığını
alıyordum o da bana karşı güzel denilebilecek şeyler hissetmeye
başlamıştı. Sabrımın ve azmimin sonunda meyvelerini almaya
başlamıştım ama gene de ona istediğim zaman dokunup
öpememek çok zordu benim için. Ama çok az zaman kalmıştı
artık istediğim zaman sarılıp istediğim zaman öpebilecektim. Öte
yandan işlerim çok iyi gidiyordu. Dubai'ye 3 ayrı şirket açmıştım
geçen hafta. Silah ve mühimmat ile ilgili alanlarda üretim
görüyorlardı. Kendi zevklerime gelirsekte durum hiç açıcı değil
açıkçası. Kolay kolay öldürecek adam bulamıyorduk. Kimse benim
karşımda durmak istemez anladık da Hiç mi düşünmüyorlar bu
adam nasıl kesip biçecek ruhunu nasıl tatmin edecek? İnsanlar
gerçekten çok düşüncesiz bi hale gelmişti. Gerçi eskisi kadar
doktorculuk oynamıyordum insanlarla aklım fikrim doğa da
olduğu için. Ama bazen doğa beni sinirlendirdiğin de ya da
sahneye çıktığında sinirimi nereden çıkartıcaktım peki ? Tabi ki
Fahişelerden. Son zamanlarda bir tanesiyle yetinemediğim için
5 veya 6 tanesini birden becermek durumunda kalabiliyordum.
Bugün de eğlence günümdü anlayacağınız birazdan otel için evden
ayrılacaktım. Ben kendi kafamda bunları düşünürken oğlum thor
mızmızlanarak elimi yalamaya girişmişti. Uzun süredir onlarla pek
ilgilenemediğim için Evde tek başlarına sıkılıyorlardı. Bakıcılarını
çok fazla yanlarında tutmuyordum artık en son iki tane bakıcıyı
parçalara ayırmışlardı. Benden de iyi dayak yemişlerdi tabi. Artık
öldürecek pek adam bulamadığımız için onları besleyemiyordum.
Ferhat artık onları normal etle beslememizi söylüyordu ama
ben onların ağız tadın bozmak istemediğim için şimdilik süreci
uzatıyordum. Olmazsa en sonunda onlara acı çektirmemek adına
normal etle besleyebilirdim. Kim çocuğunun acı çektiğini görmek
isterdi ki? Oğlumun kafasını okşayıp kulağına özel bir şeyler
fısıldadıktan sonra yukarıya odama çıkıp hazırlanmaya başladım.
 
 
"Yakında annen eve gelecek oğlum"
 
 
Hazırlandıktan sonra otele doğru yol aldım. 15 dakika yoldan
sonra benim için ayrılan odaya doğru adımladım ve lacivert
tişörtümün yakalarını düzelttikten sonra odaya girdim Hepsi ayrı
ayrı seksi geceliklerle hazır olan kadınların işi sadece beni tatmin
etmekti. Halbu ki onların bana vereceği tek zevk acı çekmeleri
olurdu. Sarışın olan yavaş yavaş bana yaklaştı ve yüzüme doğru
yaklaşmaya çalıştı. Napıyordu bu kız ? Gerizekalı mıydı ? Kuralları
bilmiyor muydu? Hızlı saçlarından tuttum ve geriye doğru ittim
acı bir çığlık attıktan sonra duvarın kenarına sindi.
 
 
"Ne cürretle lan sürtük ? Sen kimsin ?" Diğerlerine dönüp "Size
anlatmadılar mi " esmer olan bir adım öne
çıkıp ürkekçe
 
 
"O sonradan gelmişti Çağatay bey kuralları duyamadı."
 
 
"Siktirin gidin! Hepiniz !!"
 
 
Kızlar kaçar adım odadan çıktılar. Kemerim açık bir şekilde yatağa
attım kendimi kollarımı iki yana açıp derin bir nefes aldım. Hiç
bir şey onun bana bi bakışı kadar mutlu etmiyordu artık. Başka
kadınlara dokunmak bile midemi bulandırıyordu. İnsanların
çektiği acılardan haz alıyordum o kadar. Onu şuan hemen görmem
lazımdı. Yoksa olmayacaktı işte içeride duvar dışarıda gökyüzü
üstüme üstüme geliyordu.
 
 
Üzerimi düzeltip dışarı çıktım. Valeden arabayı alıp Doğanın
oturduğu mahalleye doğru sürmeye başladım. Yoldayken arayıp
geldiğimi haber verecektim. Ama meşgule almıştı. beş dakika
sonra tekrar aradığında fısıltı şeklinde konuşuyordu
 
 
"Efendim Çağatay ?"
 
 
"Ben evinin oraya gelmek üzereyim. Dışarı çıkabilir miyiz biraz ?"
 
 
"Çok isterdim ama maalesef bu saatte dışarı çıkamam abim evde"
 
 
"Saat daha 00.30" Daha saat çok erkendi ve gelemeyeceğini
kabullenmeye başladığım için sinirleniyordum.
 
 
"Evet saat 00.30 ki bu benim evden dışarı çıkmam için geç bir saat"
 
 
"Sahneye çıktığında daha geç kaldığın zamanları hatırlıyorum"
 
 
"Abim sahne zamanlarımı biliyor ve o zamanlar da çalıştığımı
da biliyor Çağatay şimdi durduk yere nere gidiyorum diye dışarı
çıkacağım ki ? Anlıyorum bu tarz şeyler sana uzak geliyor ama
benim ailem bu tarz şeylere kolaylıkla izin vermiyor"
 
 
"İzin almak zorunda değilsin " Kaç yaşındasın 15 mi? Meleğim sen
bana aitsin başka bir erkekten izin alıyor olmanı kaldıramam abin
olsa bile.
 
 
" Bu konuşma biraz tuhaf olmaya başladı Çağatay. Yaşama
şekillerimiz çok farklı biliyorum ama ailemi öylece ezip geçemem
hem daha erken saatlerde görüşebiliriz"
 
 
"Ne yani akşamları göremeyecek miyim ben seni?"
 
 
"Her zaman böyle olmadığını biliyorsun." Meleğim cümlesini
bitiremeden Arkadan tok bir ses
 
 
"Doğa bir kase daha koysana"
 
 
"Şey benim kapatmam lazım sonra konuşuruz" deyip kapatmıştı
telefonu.
 
 
Şimdi abisini öldürsem kaç ay yas tutardı Doğa ? Çünkü böyle bi
insanı öldürmemem mümkün değildi. Neydi benim meleğim köle
falan mı ? Ayrıca ne cürretle benimle konuşurken bölebilirdi?
Ne onsuzluğa ne de onun etrafında ki insanlara tahammülüm
kalmamıştı. Hızla otele geri döndüm ve kadınların tekrar
ayarlanmasını emrettim sinirimi atmam lazımdı.
 
 
Yazarın kaleminden
 
 
Genç adamın içi içine sığmıyordu. Kendisi hiç bir zaman aile
ortamını tatmadığı için Doğa'nın abisinin Doğa ya tutumunu
kölelik olarak değerlendirmesi doğaldı. Ayrıca ne kadar son
zamanlar da Doğa'nın yanında normal bir insanmış gibi davransa
da Çağatay bir milyarderdi. Aynı zamanda kişiliğinden dolayı
herkesin önünde eğildiği saygıda kusur etmediği biriydi. İnsanlar
ona karşı saygıda kusur ettiğinde neler olabileceğini tahmin
ediyordu. Bu yüzden konuşması bölündüğü için sevdiği kadının
abisini öldürmeyi düşünüyordu ama ne yazık ki haklı olarak
Doğa böyle şeyleri kafaya takmıyordu. Çağatay ona kendini çok
daha farklı tanıttığı için bu tarz şeyler olağan ve normaldi ama
Çağatay yaşadığı bu ufacık şeyi kendine yapılmış bir saygısızlık
olarak görüyor hatırladıkça pireyi deve yapıyordu. İçindeki sinirle
hızlı bir şekilde otele sürüp ani bir frenle Otelin önünde durdu
ve anahtarı yere fırlattı. Zavallı vale yerinden sıçrayıp hemen
anahtarı alıp arabayı çekti. Zaten zeminde duran asansöre binip
en üst kata doğru çıktı. Kravatını gergince gevşetti. Sonunda kata
geldiğinde Ferhat onu karşıladı
 
 
"Abi 678.odadalar bazıları gitmek istedi ama izin vermedik
istediğin malzemeler de odada"
 
 
"Tamam"
 
 
"Abi bi sıkıntı mi var yengeyle"
 
 
"Şimdi değil Ferhat "
 
 
"Tamam abi" deyip onunla yürümeyi bıraktı genç adam.
 
 
Çağatay ise odanın önünde durdu ve derin bir nefes aldı daha
sonra tehlikeli bir gülüş belirdi dudaklarında. Bu gülücük Aslanın
geyik yavrusuna attığı cinstendi. Kapıyı açıp içeri girdi. Kadınlara
bakmadan küçük ama lüks yuvarlak masanın üstünde duran
viskiye uzanıp bir bardak doldurup kafasına dikti. Daha sonra
Kadınlara dönüp
 
 
"İlk çamaşırlarınızı çıkartıp yatağa arkanız bana gelecek şekilde
uzanın"
 
 
Kadınların bazıları Efendileri hakkında söylentileri duydukları için
korku içindeydi. Bazıları ise başlarına geleceklerden habersiz seksi
seksi dudaklarını ısırıyor Onu etkilemek için birbirleriyle yarışıyor
kendi vücutlarına dokunuyorlardı. Kısa sürede herkes yerini almış
yatakta sırasıyla domalmışlardı. İçlerinden bir tanesi oldukça
beyaz tenliydi.
 
 
Çağatay yavaş yavaş kırmızı örtünün üstünde irili ufaklı
malzemeler olan çok da uzun olmayan masaya ilerleyip uçlarında
yerli yerli demirler olan deri kırbacı eline aldı. Olacakları tahmin
eden kadınlar korkuyla iç çektiler. Bazıları gitmeyi düşünüyordu
ama aynı zamanda gitmekten de korkuyorlardı. Efendinin
adamları onları giderseler öldürmekle tehdit etmişlerdi. Bahane
olarak ta bu işi kendilerinin isteyerek kabul ettiği son anda
cayamayacaklarıydı. Aslında gerçek de öyleydi ama böyle olacağını
da nereden bileceklerdi ki?
 
 
Çağatay sanki kadınların düşüncelerini okumuş gibi
 
 
"Kaçmaya çalışan olursa daha çok acı çeker buda bana zevk verir
istiyorsanız dürüstlüğümü test edebilirsiniz"
 
 
İlk darbeyi öndeki üç kadına dek gelecek şekilde vurmuştu. Başta
kadınlar bundan zevk alıyorlar inliyor kendilerini geriye doğru
itiyorlardı. Sonra darbeler devam edince böyle olmadı tabi ki.
Gözler yaşlarla dolmuş çığlık çığlığa bağırmaya başlamışlardı.
Darbelerden en çok nasibini alan beyaz tenli olandı. Çağatay
aklınca onu Doğanın yerine koyuyor onu cezalandırıyordu.
Beyaz tenli kadın sonunda dayanamayıp açıdan bayılmıştı ama
Çağatay vurmaya devam etmişti. Yeterince acı çektiklerinden
emin olduktan sonra kemerini çözüp erkekliğini esmer kadının
boğazına kadar bastırıp hızlıca kendini sertleştirdi daha sonra
ise zaman kaybetmeden arkası dönük olan kızıl saçlı kadının
arkasından erkekliğini hızlıca soktu kadın birden titreyip çığlığı
basmıştı. Yalvarıyor kaçmaya çalışıyor elinden geleni yapıyordu
ama nafile Çağatay hızlıca kendini içe kadar itiyor sonra yavaş
yavaş geri çekiliyor sonra hızla tekrar giriyordu. Kız yatağın
yorganın sımsıkı sıkmış bağırmaktan başka bir şey yapamıyordu.
Tek derdi sabaha canlı uyanmaktı çünkü çektiği acı ona ölmek
üzere olduğunu düşündürüyordu. Çağatay sonunda sona gelmişti.
Rahatladıktan sonra temiz kıyafetlerini acele etmeden üzerine
geçirdi odada yankılanan tek ses hıçkırıklar ve esmer kızın beyaz
tenli kıza kısık sesle seslenişiydi.
 
 
"Please jessi wake up " (lütfen jessi uyan)
 
 
Çağatay ise odayı terk edip kendi kral dairesine doğru ilerledi.
Soğuk bir duş aldıktan sonra şehir manzarasına bakan kadife
koltuğuna uzanıp kristal bardakta dans eden viskisini yudumladı.
Aslında Genç adam kendisi acı çekiyordu. Hayatın da ilk defa
birisini bu kadar çok sevip istemişti. O ise istediği zaman yanında
olmuyor istediği zaman sevdiği kadına dokunamıyor onunla
uyuyamıyordu. Bu kadar güce sahipken Doğa'ya sahip olamamak
genç adamın zoruna gidiyordu. Bir insanın kalbini kazanmak çok
zordu..Birileri tarafından sevilmesini sağlamak çok zordu ama
Çağatay biliyordu ki eğer kendi kişiliğini Doğa'nın önüne sunsa
Doğa hayatta onu kabul etmezdi. Onu sevmeyi bırak konuşmazdı
bile. Bu kalp kazanma olayı Çağatay'ı çok zorluyordu. Kendi acı
çekiyordu bu yüzden hıncını bir yerlerden çıkarıyordu işte o acı
çekiyorsa başkaları da çekmeliydi. Meleği çekmesindi bi tek.
Onun canı hiç yanmasın hiç üzülmesindi.
 
 
O sırada telefon titredi. Gelen mesaj Doğadandı.
 
 
"Yarın buluşabilir miyiz önemli bir şey söylemek istiyorum"
 
 
İyi okumalar love you !
 
 
Bir sonraki bölüm bomba olacak!
 
 
Yorum yazıp yüzümü güldürmeyi de unutmayın sakın!
 

BEYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin