Yazarın Kaleminden
Asfaltın üstündeki sarı kırmızı yapraklar Sonbaharın habercisiydi.
Genç adam iş yerinden çıktıktan sonra yaprakların güzelliğini
fark etmeden pahalı spor ayakkabılarıyla ezip geçti. Siyah
arabasının rahat koltuğuna kurulup çalıştırdı. Kafasındaki hedefe
odaklanmış başka bir şey düşünemiyordu. Ne kadar önlem aldıysa
da Doğa'nın ailesini bulmak zorundaydı. Eğer kaçmayı düşünürse
bedelini ailesiyle ödeyecekti. Yaşadığı onca şeyden sonra kimseye
merhamet edecek hali yoktu. Kimse onu düşünmüyor anlamak
istemiyordu. Bazen en yakın adamlarının bile onu anlamadığını
biliyordu. Mesela Ferhat. Sürekli Çağatay'ı dizginlemek için çaba
sarf ediyordu.
Abi çok üstüne gidiyorsun. Biraz nazik olsan. Abi sakın ha yengeyi
ürkütme. Abi ona iyi davranırsan belki seni sever. Falan filan..
Kendi kendine düşündü.. İlk tanıştıklarında ona iyi davranmamış
mıydı ? Eğer burnunu işlerine sokmasaydı asla böyle olmayacaktı
dedi. Sonra. Kaçmadan önce iyi davranmamış mıydı. Sonucu
ihanetti. İyi davransa da kötü davransa da sonuç hep aynıydı.
Doğa ondan kaçıyordu belki de ihanet ? Kafasını salladı boynunda
ki damarlar kendini belli ederken. Böyle bir durumda asıl can
yanmak ne demek gösterirdi Doğa'ya. Elinde ne var ne yoksa alır
ailesini katleder, ölüleri için mezar bile yaptırmasına izin vermem
dedi.
Sonunda eve vardığında acele etmeden yavaş yavaş yürüyerek
içeri girdi. Selma kapıyı açıp içeri girdi.
"Neler yaptı bugün ?"
"Köpekleri sevdi tüm gün efendim."
"Başka bir şey ?"
"Biraz karın ağrısı var. İsterseniz doktor çağırabilirim."
"Gerek olursa ben sana haber veririm."
Merdivenleri çıkarak yatak odasına girdi.
Aynadan kıza bakarken kravatını gevşeterek çıkardı. Yere attı.
"Bir hoş geldin demeyecek misin sevgilim ?"
"En azından bu yaşına kadar kendi kıyafetlerini kendin
kaldırmasını öğrenmen gerekirdi"
Nefretle baktı aynadaki yansımasına.
"Hmm.. Senin de şimdiye kadar benden bir şey
saklanamayacağını öğrenmiş olman gerekirdi."
"Anlamıyorum " dedi kız.
"Ailen nerede Doğa ?"
"Daha kaç defa söylemem gerekiyor ? Bil-mi-yo-rum."
Gülümsedi Çağatay inanmadığını belli edercesine.
"Hem bilsem bile sana neden söyleyeyim ? Ailemi tehdit et
huzursuz et diye mi ? Ya da bana karşı kullanabil ? "
Çağatay gömleğini çıkartıp kıza doğru döndü.
"Sevgilim anlamadığın şey şu ki. Başka bir seçenek sunmuyorum
sana ?"
"Ne yaparsan yap Çağatay. Bilmediğim bir şeyi sana nasıl
söyleyebilirim."
"O zaman beni inandırman gerekecek."
"Hayır. Yeter artık. Uğraşmayacağım bu saçmalıklarla ister inan
ister inanma.
Tekrar gülümsedi genç adam kızın yanına giderek kolunu
kendisine doğru uzattı.
"Sevgilim sana biraz evi gezdirmek istiyorum. Gelir misin ?"
Doğa aslında kendisine soru sorulmadığının farkındaydı. Yataktan
kalkıp koluna girdi. Merdivenlerden inince hiç girmedikleri küçük
bir odaya girdiler. Oradan da aşağıya inen dar merdivenlerden
indiler. Genç kız hiç görmediği bu gizli merdiveni görünce içine
bir kötülük oturmuştu. Bu yolun sonunun hayır olmadığının
farkındaydı.
Merdiven henüz boyanmamış duvarları olan ufak bir
nezarethaneye çıkmıştı. Çağatay duvardaki çivide asılı olan ufak
anahtarlığı alıp 4. demirliklere doğru ilerledi.
Genç kız ise elini kalbine koymuş neler olacağını bekliyordu.
"Çağatay?"
Genç adam cevap vermedi ve demir kapıyı açtı.
"Yaklaş sevgilim"
Çağatay tavandan sarkan küçük düğmeyi bularak ışıkları açtı.
Havasız odanın içindeki her şey görünüyordu artık.
Şebnem boynuna ellerine ve ayaklarına geçirilmiş ufak tasmalarla
yarı baygın mırıldandı.
Doğa kızı görür görmez iki adım geriledi. Şok olduğu yüzünden
anlaşılıyordu.
Çağatay alayla konuştu "Arkadaşından da laf çıkmıyor. Gerçi pek bir şey yapmadım. Sen yardım etmezsen sevgilim. Yapabilirim"
Doğa hızla yürüyüp Çağatay'a sert bir tokat attı. Beklenmedik
olduğunda Çağatay'ın yüzü şaşkınca savrulduğu yerden Doğa'ya
döndü.
"ALLAH KAHRETSİN SENİ ! DUYDUN MU ? İNŞALLAH ALLAH
BELANI VERİR DE KURTULURUZ SENDEN ! ŞEBNEMİN NE SUÇU
VARDI ?!"
"Hadi ama sevgilim. Şebnem'in bu işte parmağı olduğunu
bilmediğimi mi sanıyorsun?"
" PARONAYAKSIN SEN."
"Öyle miyim? Kaçtığın gün bindiğin arabayı Şebnem kiralamamıştı
yani ?"
Doğa cevap vermeden nefret dolu gözlerini ona dikti.
"Ailenin yerini söyle. Bitsin bu iş. Şebnem de ölmeden evine gitsin.''
Doğa ona aldırmadan Şebneme doğru gitmeye çalıştı. Genç adam
kolundan tutup durdurdu.
"Hayır Doğa. Yapman gereken tek şey istediğim cevabını vermen.
Ailene bir şey yapmayacağım sen bana bir şey yapmadığın sürece"
Doğa yan gözle Şebnemin dağılmış suratına baktı. Şebnem de yarı
açık gözüyle Doğa'ya bakarak kafasını iki tarafa hayır dercesine
salladı.
"Beni onunla yalnız bırak Çağatay. Lütfen"
"Hayır."
"Lütfen diyorum sadece bir kaç dakika"
"Hayır dedim"
"Bu gece beni alabilirsin izin verirsen eğer''
Çağatay gözlerini kısıp genç kıza baktı. Ellerini havaya kaldırıp
gülümsedi. Cevap vermeden dar merdivenlerden yukarı çıkarak
kayboldu.
Şebnem mırıltıdan farksız sesiyle konuşmaya çalıştı.
" Sakın Doğa. Söyleme ona. Bana bir şey yapamaz. Eğer beni
öldürürse senin ondan ölene kadar nefret edeceğini biliyor. Bunu
göze alamaz."
"Ama sana işkence edecek. Hem nasıl bu kadar emin
olabiliyorsun. Sinirlendiği an seni öldürmesi an meselesi. Buna
değer mi ? Aileme bir şey yapmayacağını söyledi."
"Sana bir şey yaptı mı''
"O konuyu maalesef dün gece halettik. Ben cezamı çektim ve onla
bu evde kaldığım sürecede çekiyorum. Ama sen"
"Hayır Doğa sakın söyleme. Ne olursa olsun"
Merdivenlerden ayak sesleri gelince ikisi de sustular. Çağatay
"Süreniz doldu. Adresi bekliyorum."
Bilmiyorum" dedi Doğa kararlılıkla.
"Peki sevgilim. Eğer öyle diyorsan. " Yavaş yavaş yürüyerek büyük
aynalı kahverengi vestiyerin önüne gelip geniş çekmeceyi açtı.
İçerisinden siyah enine uzun bir kutu çıkardı. Kapağını açarak
Elini çenesine koydu.
"Hm.."
Fransızca bir tekerleme gibi bir şeyler mırıldandıktan sonra
elinim kutunun içine atıp demir kerpeteni herkesin görebileceği
bir şekilde elinde salladı.
"ÇAĞATAY !!!"
"Efendim?"
"SEN KAFAYI MI YEDİN?"
"Hayır tabi ki." dedi sakince. Demir parmaklıklara doğru yürüdü.
"TAMAM! LANET OLSUN ! UZAK DUR ONDAN!"
"Aa.. azıcık daha bekleseydin işler eğlenceli bir hal alacaktı."
Elindeki kerpeteni fırlatıp Doğa'nın yanına gitti.
" Adresi söyle. Hemen."
Doğa el mahkum söyledi. Çağatay tam arkasını dönüp gidecekken.
"Onlara nazik davran ne olursun."
Çağatay cevap vermeden çekip gitti. Doğa yerdeki anahtarları alıp
Şebnemin tasmalarını çözdü.
Sen burada bekle deyip yukarı çıktı. Su yemek ve temiz giyecek
şeyler getirdi. İkisi de hata yaptıklarının farkındaydı ama Çağatay
onlara başka seçenek bırakmamıştı.
----------------------------------------------------------------------
Çağatay Adamlarıyla birlikte Doğa'nın verdiği adrese gitti.
Arabaları gören aile üyeleri hemen durumun farkına varıp paniğe
kapılmışlardı. Seçkin annesini alıp arka kapıdan çıkmak için
davrandı ama Adamlar çoktan arazinin etrafını kaplamışlardı.
Çağatay kapıyı açar açmaz yüz yüze geldiler tahta evin parkeleri
gıcırdayarak ezildi.
"Paniğe gerek yok" dedi Çağatay belindeki silahın bile onların
panik olmasına yeteceğini düşünemiyordu.
Etrafına küçümseyici bakışlar atıp devam etti " Buradan daha iyi
bir yere taşınacağınız kesin"
Seçkin korumacı bir tavırla annesini arkasına almış cevap verdi."
Defol git!"
Cık cık cık.
Anneciğimizin yanında yakışıyor mu bu laflar. Çirkinleşmeye
gerek var mı?"
"Defol git dedim ! Rahat bırak bizi !"
Adamlar yavaş yavaş Çağatay'ın arkasından eve girince ortam
daha da gerilmişti.
" Yani illa kaba kuvvet mi olsun?"
"Ne yapacaksın bize ?!" dedi Seçkin. Korkuyordu.
Söylediğim gibi. Sadece başka bir eve taşınacaksınız. Daha güzel
bir eve.
"Biz senin malını istemiyoruz. Gerekirse kendi evimize gideriz.''
Çağatay gülümsedi. " Tek bir telefonumla o evi de kendimin
yaparım. İnatlaştığınız şey bu ise."
Anne Yaprak oğlunun kollarından sıyrılarak hayretle karşısında ki
genç adama baktı " Sen nasıl bir şeytansın ?"
Çağatay cevap vermeden baktı. Doğa'nın en değer verdiği insana
saygısızlık etmek istemiyordu. Durumun kötü göründüğünün
farkındaydı ama Anne Yaprağın bir şekilde gönlünü kazanması
gerektiğini düşünüyordu.
Kapının önünden çekilip çıkışı gösterdi genç adam ikisine de.
"Seçkin. Ne yapacağımı biliyorsun " dedi genç adam tehditkar
konuşuyordu.
"Allah kahretsin !"
Seçkin annesine döndü yapacak bir şey yok dercesine omuzlarını
silkip gözünü kapattı. Anne durumun gayet farkındaydı yukarı
çıkıp alınması gereken ne varsa aldılar ve arabaya bindiler.
Çağatay ve Ferhat farklı arabada giderlerken Ferhat konuya girdi.
"Abi artık yenge geldiğine göre "
Çağatay hemen cevap verdi "Merak etme. Düğün olacak artık.
Daha fazla ertelemeyeceğiz iki gün sonra düğün yapılsın.''
------------------------------------------------------------------------
Aile köprünün öbür tarafında ki villaya yerleştirildi. Çağatay tekrar
eve döndüğünde arabadan iner inmez Doğa koşarak ona gelmişti.
"Neredeler ?"
"Başka bir eve aktardım. İyiler merak etme"
"Görmek istiyorum"
"Doğa iyiler diyorum"
"İnanmıyorum sana ! Göster onları bana hemen !!"
Genç adam hızla kızın koluna yapışıp sıktı.
"Geri zekalımısın? Anlayamıyor musun ?"
"Hayır ! Sadece sana güvenmiyorum !!"
"İyi ! güven ya da güvenme beni darlamayacaksın!"
Kolunu bırakıp içeri geçti. Doğa içeri geçmek yerine bahçedeki
koltuklara oturup Thoru sevmeye başladı. 1 saat sonra genç adam
evden çıkıp yanına geldi.
"Hadi içeri gel"
Doğa ona bakmadan " Darlama beni. Tutsağınım zaten yetmiyor
mu?"
"Doğa !"
Genç kız cevap vermedi. Çağatay cebinden telefonunu çıkarıp bir
kaç tuşlama yaptıktan sonra
"Telefonu Seçkine ver" dedi. Daha sonra telefonu Doğa'ya uzattı.
"Al. 5 dakika."
Doğa hemen telefonu kapıp uzaklaştı. Çağatay söve söve Thorun
yanına oturdu. Köpek sahibine anlamsız bakışlar atıyordu.
"Ne bakıyorsun lan. Önüne dön sende"
Köpek kalkıp telefonla konuşan kızın ayaklarına dolanmaya gitti.
Selma Çağatay'ın yanına geldi. "Doğa hanım Şebnem hanımın
karnını doyurduktan sonra serbest bıraktı. İzniniz olduğu için
sorun çıkmadı efendim."
"İyi " dedi Çağatay. Doğa'yı izliyordu. Dudaklarını takip ederken
sadece "Özür dilerim" dediğini yakalayabilmişti.
Sinirlenerek ayağa kalktı. Yanına giderek telefonu elinden alıp
kapattı.
"Tamam. Yeter bu kadar"
Doğa şaşkınlıkla baktı. Kızgın olduğunu görebiliyordu. Bir şey
demeden içeri geçtiler. Yemek sessizlikle yendikten sonra yukarı
çıktılar. Doğa zindanda verdiği sözü unutmuş değildi. Sadece
bedeni gerçekten çok yorgundu bu kadar dramadan sonra bu işi
yapabileceğini düşünmüyordu.
Çağatay zaten sinirliyken onunla inatlaşamayacağının da
farkındaydı. Çağatay yavaşça yaklaşıp genç kızın ince belini
kavrayıp dudaklarını beklenmedik bir naziklikle öpmeye başladı.
Doğa karşılık verdi. Sonra yavaşça dudaklarını ayırıp gözlerini
genç adamınkilere dikti bir şey söylemeden kafasını sert göğsüne
yasladı kollarını beline sardı. Çağatay'ın şaşkınlıkla kalp atışları
hızlandı.
"Çok yorgunum" diye fısıldadı genç kız. Çağatay yavaşça eğilip
genç kızı kucağına aldı yatağa götürüp usulca yatırdı kendi de
örtünün altına girdikten sonra genç kızı göğsüne çekti. Uyumasına
izin verdi.
-------------------------------------------------------------------------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ
Teen Fiction"Lütfen bırak beni yalvarırım" Artık yakarışlarıma cevap bile vermiyordu ben ise sadece pişmandım çok pişmandım. Hani herkesin hayatına bir insan girer ve hasarlar vererek çıkar ya sonra dönüp baktığımızda bu insanı hayatımıza aldığımız için pişman...