Oylamayı unutmayalım
Yazarın Kaleminden
Çağatay yemeğini bitirmek üzereyken telefon çaldı. Kayıtsızca
kulağına tuttu.
---
"Ne ?"
---
"Tamam geliyorum''
Hemen kalkıp arabanın anahtarını ve cüzdanını masadan aldı.
Doğa merakla ona bakarken
''Yeşim vurulmuş Hastaneye gidiyoruz"
"NE!"
Doğa panikle birden ayağa kalkınca sandalye yere düşmüştü.
"Sakin ol. Gidiyoruz hadi"
Koşar adım arabaya gittiler. Yola koyulduklarında Doğa
"Durumu nasılmış ? Neden vurulmuş kim yapar böyle bir şeyi ?
Çok mu kötü ? " Bir yandan ağlıyor bir yandan Çağatay'ı soru
yağmuruna tutuyordu.
"Ağlama. Bir şeyi yok mermi sıyırmış o kadar."
Sürat ile ilerliyorlardı. Doğa kendini tutamıyor panikle ağlıyor
dualar ediyordu. Sonunda Hastaneye geldiklerinde park alanında
10 ya da daha fazla siyah korumaların arabaları görüş alanlarına
girmişti. Hastane girişine gidip asansöre yöneldiler. O sırada
resepsiyon koltuklarında oturan bir adam gözüne çarptı genç
kızın. Polis Karakolunda onu kurtarmak için atılan mavi gözlü
adamdı bu. Anlamlı bir şekilde gözlerine bakıp hafifçe kaşlarını
kaldırdı bakma der gibi. Doğa ne olduğunu anlayamamış salak
bir ifadeyle sağa sola bakıyordu. Sonunda asansör geldiğinde
Çağatay Doğa'nın elini tutup asansöre bindi. Doğa biraz önce ne
yaşandığını çözmeye çalışıyordu. O adamın orada ne işi vardı ?
Sanki bir şeyler ima etmek istiyormuş gibi ona bakmıştı. Yeşimin
kaldığı odanın koridoruna geldiklerinde Korumalar koridor
boyunca dizilmişlerdi. Çağatay'ı görünce hepsi duruşlarını
düzeltmiş kafalarını eğmişti. Aralarından bir tanesi Çağatay'ın
yanına geldi.
"Abi Ferhat abiyi çağırayım istersen her şeyi o da biliyor aktarsın
sana."
Tam o sırada odadan Ferhat çıkmıştı
Doğa" Yeşim nasıl ?"
Ferhat'ın gözlerinde üzüntü, yorgunluk ve intikam vardı. Kim
baksa anlardı hislerini.
"Dikiş atıldı odasında yeni uyandı yenge girebilirsin"
Doğa beklemeden odaya girdi.
Çağatay " Kim ?"
Ferhat " Sezer'in kayıp kardeşi İmran. Mobeseden gördüm.
Mobesenin olduğu yere kadar takip ettim. Orman yolunda
kaybettim. Orada çok yerleşim yeri yok zaten. Çıkalım abi"
Çağatay" Ferhat. Bana bırak"
"Abi olmaz. Onu geberteceğim öyle bir geberteceğim ki anas-"
"Bana güveniyor musun?"
"Canımı veririm abi.''
"O zaman bana bırak"
"Abi en azından ben de geleyim ne olur"
Çağatay kafa salladı. Korumalara döndü
"Hepiniz burada kalın. Odayı koruyun"
Adamlar kafa salladı. Asansör açılıp başka biri giriş yaptı koridora.
Mücahit.
"Abi bende geleyim mi hı ? Ne olur abi ?"
"Amına koyayım bir sen eksiksin "
Üçü birden yola çıktılar. Mücahit Çağatay kadar acımasız ve
işkenceden zevk alan oldukça iri bir adamdı. Çağatay onu da
sokakta bulmuş yiyecek yemek yatacak yer vermişti. Mücahitin
kimseye eyvallahı olmazken Çağatay ağzına sıçsa sesini çıkarmaz
çocuk gibi ağlardı. O yüzden kafası gidik. Deli mücahit derlerdi.
Zira davranışları oldukça garip bir adamdı bu.
İlk önce eve gidip gerekli silahları (geneli taramalı olanları) aldılar.
Ferhat silahları bagaja koyarken mücahit oturmuş Blackle oyun
oynuyor onun hareketlerini taklit ediyordu. Black havladığında
mücahit de ona havlıyordu.
Çağatay adama bakıp " Amına koduğumun delisine bak. Hey
Allahım akıllısı beni bulmaz ki"
Ferhat'ın dudakları kıvrıldı. Gördüğü en tuhaf adamdı mücahit her
seferinde şaşırmadan edemiyordu hareketlerine.
Sonunda işlerini bitirdiklerinde Yeşimi vuran adamı bulmak
için arabanın kaybolduğu ormana doğru ilerlediler. Çağatay"
Ulan zamanında bulup öldürecektik bu adamı. Neyse ki zararsız
kurtulmuş kız. Daha kötüsü de olabilirdi."
Ferhat " Abi korkağın teki dedik. Böyle bir şey yapmaya cesaret
edeceğini düşünseydim Fizan'a da gitse bulurdum o piçi "
Onlar konuşurken mücahit cebinden ufak bir plastik civciv
çıkarmış onunla oynuyordu. Civcivi sıktıkça ince bir ses çıkarıyor
sonra da sallayıp çocuk gibi gülüyordu. Çağatay konuşurken
arkadan gelen rahatsız edici sese çevirdi bakışlarını aynadan.
"MÜCAHİT CİVCİVİNİ SİKECEM ŞİMDİ O NE LAN ÖYLE"
Mücahit korkuyla canı açıp oyuncağı dışarı fırlattı. Sonra arka
koltukta en köşeye çekilip kocaman bünyesiyle dizlerini kendine
çekip küskünce baktı. Çağatay sabırlar çekerek yola devam etti.
Sonunda geldiklerinde önlerinde üç köy vardı. İlkini kontrol
ettiklerinde boştu sadece köylüler ve çocukları vardı. Herkes
gelen lüks arabaya dikkatle bakıyordu. İkincisi de boş olunca
en sonki terk edilmiş köyde olduklarını anladılar üçüncü köye
yaklaştıklarında arabayı durdurup silahları aldılar. Biraz daha
ilerleyip köye girmeden arabayı durdurdular. Yavaşça ilerlerken
dikkatle etraflarında bakıyorlardı.
Köyün girişine yaklaştıklarında ellerinde ki uzun kalaslarla
birbiriyle muhabbet eden bir kaç adam vardı. Ferhat Çağatay'ın
göz işaretiyle susturucuyu silahına hızlıca taktı. Hiç beklemeden
adamların kafasına hızlıca sıktı. Üç adam tepki bile veremeden
yere yığılırken ruhları çoktan tanrıya teslim olmuştu. Çağatay ve
Ferhat hızla ilerlerken mücahit kafasını ağaca çevirmiş sağa sola
hızla kafasını çeviren sincaba odaklanmıştı.
Çağatay sessizce hırlayarak " Yürü lan şuraya"
Mücahit elinde ki taramalı silahı kavrayarak koşarak onlara
yetişti. Köyün etrafına sessizce dağıldılar. Köyün orta yerine
kütükler yerleştirmiş adamlar bir yandan sigara içip bir yandan
muhabbet ediyorlardı. Mücahit'in kıkırdaması ile adamlar hemen
sessiz olup etraflarına endişe içinde bakmaya başladılar. Çağatay
derin bir nefes alıp gülümsedi.
Oyun başlıyordu.
Mücahit belinde kalın bıçağı hızlıca alıp fırlattı. Kalın bıçak oturan
adamın ensesinden girip boğazından çıkarken Adamlar şok içinde
ayağa kalkıp silahlarını korkuyla kavradılar. Mücahit kahkahalar
atarak taramalı silahı eline aldı çalıların arasından çıkarak
görüş mesafelerine girdi fakat onlar daha silahını kaldıramadan
Taramalı tüfekle ateş etmeye başladı. 10 saniye sonra adamların
kanlı bedenleri yeri boylamıştı. Mücahit deli gibi dilini dışarı
çıkartıp sallıyor. Kahkahalar atarak zıplıyordu. Ferhat ölen
adamlara yaklaşıp yüzlerini kontrol etti. Hiçbiri İmran değildi.
İmran hala kayıptı. Çağatay tabancanın ateşleme yerine işaret
parmağını takip tabancayı oyuncakmış gibi sallamaya başladı. Bir
yandan da ıslık çalıyordu. Sessiz köyde duyulan tek şey Mücahit'in
kahkahası Ferhatın sinirle alıp verdiği soluklar ve Çağatay'ın
ıslığıydı.
Yavaş adımlarla sakince yıkık dökük eve doğru adımladı genç
adam.
"İmran..."
Sessizlik..
"Burada olduğunu biliyorum.."
Korkunun ton bulmuş hali ve titrek bir sesle konuştu yabancı bir
adam
"Benim sorunum seninle değil !!"
Ferhat sesin geldiği harabeye koştu hemen. Bu konuşan İmran'dı.
Elinde silah olan adamı kıvrak bir hareketle ensesinden tuttu
elindeki silahı zorla alıp uzağa fırlattı. Sonra yere atıp üstüne
çıktı. Boğazını sıkarken Çağatay arkasından gelip Ferhatın
omuzlarına dokundu bırakmasını söylermişçesine. Ferhat yavaşça
bıraktı adamı. Çağatay morarmış adama baktı. Hafifçe eğilerek
gülümsedi.
"İmran bir şeyi çok merak ediyorum biliyor musun ? "Mücahit
ellerini çenesinin altında birleştirmiş Çağatay'ı dinliyordu.
"Hangi cesaretle yapıyorsun böyle bir şeyi. Hayır yani öleceksin
sonrasında belli değil mi?"
Adamın gözlerinden bir nefret geçti. Hırsla Ferhat'a çevirdi
bakışlarını.
"Öleceğimi bildiğim halde yaptım. Onunda sevdiği ölsün istedim
Tıpkı abim gibi !"
Ferhat " GEBERTİRİM LAN SENİ"
Ferhat tekrardan adamın boğazına yapışınca mücahit Çağatay'ın
göz işaretiyle Ferhatın iki yanından tutup havaya kaldırdı ikisi
ayrılırken Çağatay
"Abin neden ölmüştü İmran hatırlıyor musun ?"
"Her insan hata yapar" dedi adam abisinin suçunu kabullenerek.
"Benim mekanımdan paramı ve uyuşturucumu çalmaya çalıştı.
Adam gözlerini kaçırdı." Sen abini Ferhat öldürdü sanıyorsun ama
o emri veren benim. Yani sen şimdi benim hatunuma da mi zarar
verecektin İmran anlayamadım?"
Adam sessizliğini koruyordu. Çağatay yavaşça ayağa kalktı.
Şimdi sana neler yapacağımı anlatayım İmran. Seni tavana
asacağım ve oğullarım seni kopararak yiyecekler."
Adam korkuyla ayağa kalktı. Kaçmaya çalışırken mücahit yakalayıp
ellerini bağladı. Bağırış ve yakarışlar arasında arabaya ilerlediler.
----------------------------------------------------------------------
Yeşim aldığı ilacın da etkisiyle sakince olayları anlattı. Bu kadar az
hasarla kurtulmalarına şükrederken Doğa
"Kim yapar ki böyle bir şeyi ?"
Yeşim yorgunca bir nefes verdi "İnan en ufacık bir fikrim yok.
Sadece yani emin olduğum tek şey bunun Ferhat ile ilgili olduğu"
"Bence de. Sana daha önce Çağatay'ın ne yaptığını anlattım. Onlar
iyi insanlar değiller. Özellikle Çağatay. Yerinde olsam bir dakika
durmazdım Yeşim."
Gözlerini kapatıp yastığa yaslandı. " Biliyorum.. Biliyorum Doğa
ama ne yapabilirim ? Onsuz da olmuyor anladın mı ? Bir tarafım
hep eksik kalıyor sanki. Hem onunlayken çok mutluyum da
Sadece.."
Doğa anlayışla elini sıktı. Yeşim " Her neyse biraz uykum geldi.
Uyursam sana ayıp olmaz değil mi ?"
"Saçmalama " dedi Doğa. "Ben de lavaboya gideceğim sonra
aşağıdan bir şeyler alacağım yemek için "
Yeşim rahat bir konum almaya çalışırken Doğa ayaklanıp kapıyı
açtı. İki tane izbandut gibi adam dikiliyordu. Kafasını sağa
çevirdiğinde tüm koridorun korumalarla dolu olduğunu gördü.
"Bir şey mi istemiştiniz Yenge"
Doğa içinden söverken " Kantine gidip bir şeyler alacağım sonra
izin verirseniz lavaboya gidip ihtiyaçlarımı gidereceğim"
"Ne istiyorsanız biz alırız efendim. Söylemeniz yeterli " dedi
soldaki adam.
"Kendim almak istiyorum çekilir misin ?"
''Üzgünüm"
Doğa daha fazla tartışmak istemediği için Odaya geri dönüp
telefonunu aldı. Çağatay'ı aradı.
-Efendim Sevgilim..
Doğa yüzünü buruşturdu.
+ Adamlarına söyler misin kantine gidip bir şeyler alacağım
- Saçma sapan yerlerden bir şey yeme. Ne istiyorsan söyle
restorandan alıp gelsinler.
+Çağatay ufak tefek atıştırmalık için..
- Olmaz öyle sen söyle onlar alır.
+Ya şuradan şuraya inmek için senden izin alıyorum ona bile izin
vermiyorsun !! Bunalıyorum anladın mı ?!
Genç adam şaşırmış olmalı ki bir kaç saniye hatta sessizlik oldu.
- İyi tamam onlarla birlikte gidebilirsin.
Doğa sinirlenerek telefonu kapattı. Her şeyden sıkılıp bunalmıştı
artık. En ufacık sıkıntı da gözleri dolar olmuştu. Titrekçe bir nefes
alıp nemlenen gözlerini kırpıştırdı Yeşim cansız sesiyle seslendi
"İyi misin ?"
Doğa hemen kendini toparlayıp " İyiyim canım yat sen " dedi.
Tekrar kapıyı açıp dışarı çıktı önüne gerilen korumalara " Çağatay
izin verdi çekilebilirsiniz"
Adam telefonunu çıkarıp Çağatay'ı arayıp onay aldı. Daha sonra
Doğa önden ikisi arkadan ilerlemeye başladılar. En alt kata
geldiklerinde Doğa mavi gözlü adamı en son gördüğü yere deri
koltuklara çevirdi bakışlarını. Orada yoktu ama onun hemen
karşısında ki tuvaletlerin olduğu koridora gidiyordu. Bej
kıyafetinden o olduğunu anlamıştı. Birden panikledi genç kız.
"Eee şey ben ilk önce lavaboya gideceğim." deyip hızla koridora
doğru yürümeye başladı.
"Yenge ilk önce biz girip tuvaleti kontrol edelim sonra sen girersin''
Doğa abartılı bir şekilde bağırdı panikle "Ne! Manyak mısınız siz ?
Elaleme rezil olacağız Allahım ! Babanın malı mı bu hastane belki
başka bir insanda ihtiyacını görüyor"
"Hastane Çağatay Bey'e ait."
"Ne olursa olsun canım Alla halla! Saçmalamayın durun burada
iki dakika işimi halledip çıkacağım yahu.. " Onları arkasında
bırakıp söylenerek tuvalete girdi genç kız. Mavi gözlü adam onu
hemen kabinlerden birine çekerek kapıyı kapattı.
Çok yakın mesafe de durduklarından Doğa Adamı ister istemez
incelemek zorunda kalmıştı.
Mavi gözleri renginin en açık tonlarında geziniyordu. Elmacık
kemikleri çıkık çenesine doğru da bir kaç tane beni vardı esmer
adamın. Teninin , saçlarının rengi gözleriyle zıt düşüyor bu da onu
çekici kılıyordu.
Doğa yaşadığı adrenalinden dolayı derin derin nefes alırken adam
hızlıca konuştu " Korkma ! Polisim ben! Hatırladın mı karakolda"
"Evet" diye atıldı." Evet hatırladım korkmuyorum.'
"Şimdi sana durumları kısaca anlatacağım" diyerek lafa girdi. Çok
hızlı ve sessiz bir şekilde konuşuyordu.
"Komiserim ve onun üstleri hep Çağatay Karanın rüşvetçileri.
Banka geçmişlerine baktım. Para göndermese bile onun
istemeyeceği bir şeyi yapmayacak kadar akıllılar.. Seni zorla
alıkoyduğunu biliyorum ama neden bir türlü çözemedim"
Doğadan cevap istermiş gibi yüzüne bakınca "Seviyor o beni o
yüzden. Yıllarca onun kulübünde çıkmışım sahneye meğersem.
Hiç bilmiyordum senelerce sapık gibi beni izlemiş. Sonrasını
anlatmama gerek yok. Görüyorsun.."
"Bak şimdi" dedi adam. " Beni tanıman için buraya geldim. Seni
nasıl kurtaracağımı henüz bilmiyorum ama bulacağım. Bu benim
görevim. Hiç bir zaman kimseden korkmadım rüşvetçisi de
olmadım" diye konuştu gerinerek.
Doğa korkuyla " Ne olur bulaşmayın sizin hayatınız da benim
yüzümden kararmasın..."
Adam inatla konuştu " Benim adım Kadir. Senin ki de Doğa
biliyorum. Bak merak etme bana bir şey olmaz ve de benden
başka kimsenin sana yardım edebileceğini sanmıyorum.
Kapı sert bir şekilde çalındı
"Yenge iyi misin?"
Doğa bağırarak " Ya bir rahat bırakın tuvaletimi de mi
yapamayacağım !"
Kadir kendini tutamayıp güldü. Doğa da gülümsedi sonra.
Birbirlerine hiç bir şey söylemeden öylece baktılar. Sonra Doğa"
Benim arkadaşım Sarı saçlı bir kız İsmi Şebnem. Onu bul o sana
yardım eder. Şimdi gitmem lazım " deyip tuvaletten çıktı hemen
ellerini hafifçe ıslatıp kapıyı açtı
''Çatladınız!"
Ellerini çırpıp kantine gitti. Gülümsüyordu. Belki diye geçirdi belki
kurtulabilirdi ? Bir yolu bulunup bu cehennemden çıkma olasılığı
var mıydı gerçekten ? Yeşimin bir kaç saat sonra taburcu olacağını
öğrenince direk eve gitmek istedi. Korumalarla birlikte araca geçip
evin yolunu tuttular. Yüzünde bir gülücük saf saf sırıtıyordu genç
kız. Kalbinde yeşeren umuda tutunuyordu. O umudun kezzap
dökülerek yakılacağından habersiz..
------------------------------------------------------------------------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ
Genç Kurgu"Lütfen bırak beni yalvarırım" Artık yakarışlarıma cevap bile vermiyordu ben ise sadece pişmandım çok pişmandım. Hani herkesin hayatına bir insan girer ve hasarlar vererek çıkar ya sonra dönüp baktığımızda bu insanı hayatımıza aldığımız için pişman...