Not: oylamayı unutmayınız. Yorumlarınızı okuyorum!
DOĞA
Artık bir rutin haline bürünen bahçe sefamızda Yeşime yaşadığım
bu korkunç zamanları anlattım özetle. Yeşime güveniyordum.
Onun bir vicdanı vardı ve bir kere konuştuğunuzda bile onun
namuslu bir insan olduğunu anlardınız.
"Ya işte , öyle yeşim. Başıma gelenler! Senin evliliğine sevinirken,
bir de ne olsun. Kabuslarım gerçekleşiyor!"
İçimde ki sinir ister istemez gün yüzüne çıkıyor. Göğsüm aldığım
hava yetmez gibi yukarı çıkıp iniyordu hırsla. Ne yapacağımı
bilmiyordum ama onunla evlenmeyeceğim de kesindi.
Yeşim oldukça üzülmüştü. Onun da elinden bir şey gelmediğinden
sadece omzuma destek verircesine dokunuyor beni rahatlatmaya
çalışıyordu.
"Ne diyeceğimi şaşırdım Doğa. Böyle bir şey beklemiyordum
açıkçası."
"Ya ben!" dedim hala inanamayarak. "Söylediği zaman yüzümde
ki ifadeyi görmen lazımdı! Sabaha kadar gözümü kırptıysam
namerdim ya!"
"Ne yapacaksın peki şimdi ? " dedi endişeli gözlerle.
"Bizim evde abimin söylediklerini hatırlıyor musun ? Tek
umudum Yeşim. Bir an önce buradan kurtulmak. Aklımda bir
şeyler var ama seni tehlikeye atmak istemiyorum"
Yeşim gerçek bir kızgınlıkla elimi tutu " Saçmalama istersen.
Planınızı hatırlıyorum tabi ki. Yapabileceğim bir şey var mı Doğa ?
Varsa lütfen söyle."
"Aslında şöyle bir problem var. Kendi telefonumu
kullanamıyorum ve Çağatay'ın bana aldığı telefonda ise tahmin
edersin ki beni takip edebileceği her şey var. Evden zaten
çıkamıyorum. Çıksam arkamda on tane koruma. O yüzden
Şebneme ya da aileme ulaşamıyorum. Onlara bir şekilde ulaşıp
Çağatay'ın bu planını söylemeli ve bu kaçma işini hızlandırmam
lazım."
Yeşim biraz düşündükten sonra " Sana telefonumu veririm ama
Şuna baksana herkesin gözü üstümüzde burada telefonumu
kullanamazsın ki."
"Biliyorum " dedim." O yüzden senin Şebneme bizzat kendin
arayarak her şeyi anlatmanı istiyorum ve bana gelip ne
dediklerini söylemen"
Utanarak ve çekinerek söylüyordum bunları ama başka bir
imkanım yoktu. Gerçekten başka hiç bir çıkış yolum yoktu. O
daima ensemdeydi.
"Pekala. Bugün akşam Alışveriş merkezine gideceğiz Ferhatla eve
bir şeyler almak için o sıra Tuvalete gider gizlice konuşurum. Yarın
sabahta eve gelir anlatırım ne var ne yoksa. Şimdi fazla dikkat
çekmeyelim ben eve gideyim"
Ellerine hızla yapıştım. İki elimle kavrayıp sımsıkı sıktım." Minnet
dolu olduğumu bil Yeşim. Gerçekten Teşekkür ederim."
Sadece gözlerini sımsıkı yumup başını salladı. Ellerimi bırakıp
yanaklarımı öptükten sonra Geniş demir kapıya doğru ilerleyip
korumaların arasından çıktı gitti.
-----------------------------------------------------------------------
Yazarın Kaleminden
"AAAAAHHHH !!! "
"Ulan be! Iskaladım. Paslanmışım ben Ferhat !"
"Abi yok kıpırdanıyor bu it o yüzden" Ferhat gelip bağlı adamın
burnunun ucundaki küçük oku hızla çekti. Ufak bir kan şelalesi
fışkırırken adam durmadan bağırıyordu.
"Kes ! Başımı ağrıttın !"
"Ne olur yapmayın! Baba yalvarırım yapmayın !"
"Ferhat Göze mi ağza mi ? Sen seç" diyordu gülerken adamı
tınlamıyordu.
"Göz olsun" dedi Ferhat.
"TAMAM ! ABİ ! DURUN NE İSTİYORSANIZ SÖYLEYECEĞİM!"
"Az daha dayansaydın bari " dedi adamlardan biri." Abimizin
eğlencesini kaçırıyorsun"
Çağatay yerinden homurdanarak kalktı.
"Benden habersiz kim malı sokuyor sınırdan ?"
Adam yalvarırcasına baktı " Abi "dedi.
"Ferhat iki üç tane daha ok getirin"
"TAMAM! TAMAM! ABİ KEMAL YILMAZ"
İsimle herkes bir an sustu. Bilindik bir isim değildi bu.
"Adamı salın. Ferhat sende kimmiş bu adam bir araştır. " Adama
dönüp parmağını salladı tehditkarca " Bir yere kaçmaya falan
çalışma. Aradığımda kendi ayağınla geleceksin. Eğer ters bir şey
yaparsan. Köpeklerime yem ederim ona göre.
Herkes kafasıyla ya da gözleriyle onayladıktan sonra genç adam
depoyu terk etti.
-----------------------------------------------------------------------
Yeşim Alışveriş merkezinin kalabalığında zar zor Ferhat'ın
kulağına eğilip lavaboya gitmesi gerektiğini söyleyip sıyrıldı.
Lavaboya girer girmez telefonunu çıkarıp Şebnem'i aradı, Doğa'nın
aktarması istediği her şeyi aktarıp " Ne yapılacaksa bir an önce
yapılması gerekiyor" diye de ekledi.
"Ne! Zamana ihtiyacımız var Yeşim. Aslında her şey hazır ama tek
bir sorunumuz var. Aileyi başka eve aktarmak için korumaların
çekilmesi gerekiyor. Ne yapacağımızı bilemiyoruz. Doğa' ya söyler
misin eğer bir yolunu bulup da korumaları çektirirse çok hızlı bir
şekilde ilerleyeceğiz"
"Tamam" dedi kısık bir sesle Yeşim. "Tamam ben size geri
dönerim vakit bulabilirsem. Şimdi kapatmam lazım. görüşürüz.
Telefon kapandı ve Yeşim tekrar Ferhat'ın yanına döndü.
------------------------------------------------------------------
Ertesi Sabah olduğunda Yeşim gelip her şeyi biraz heyecan ve
korkuyla anlattı. Doğa aradaki tek engel olan bu koruma sorununu
ortadan kaldırabileceğine inandı. Zaten başka seçeneği de yoktu.
Yeşimin düğünü olduğu için çok yoğundu. Birde kendisi onu
meşgul etmek istemediğinden gönderdi. Akşama kadar Çağatay'ın
gelmesini bekledi. Genç adamın lüks arabasının bahçe girişine
girdiğini görünce kendi aklından geçenleri tekrardan kendine
tembihledi.
"Sakin ol Doğa. Her zaman ki gibi davranacaksın. Hiç bir şey
anlamamalı"
Çağatay gelir gelmez genç kızın ince belini tutup kendine çekti.
Alnından öptü. Doğa her zamanki gibi yüzünü buruşturarak
kendinden hafifçe ittirdi adamı.
Çağatay iç çekerek içeri geçti. Takım elbisesini çıkarıp üzerine
rahatça bir şeyler geçirdikten sonra Yemek masasına indiler.
Doğa söze girdi beklemeden
"Çağatay. Uzun zamandır düşündüğüm bir şeyi söylemek
istiyorum sana."
"Söyle " dedi belli etmemeye çalıştığı merakıyla.
"Geçen gittiğimiz de de gördüm hem annemde söyledi. Ailemin
etrafına neden koruma koyuyorsun ? Onlar böyle şeylere alışık
değiller rahatsız oluyorlar"
"Koruma amaçlı" dedi. Yalanına inanacağını düşünmüyordu ama
söylemek için söyleyivermişti işte.
"Kimden koruyorsun ailemi? Kendinden mi" diyerek güldü genç
kız bastıramadığı siniriyle.
"Uzatma " dedi kapatmasını istermiş gibi.
"Rahatsız oluyorlar diyorum anlamıyor musun ? "
"Anlamıyorum." dedi.
Genç kız yükselen sesini bastırmayarak " Hem benimle evlenmek
istediğini söylüyor hem istediğim en ufacık bir şeyi bile
umursamıyorsun." sandalyesini çekip yukarı merdivenleri çıktı.
Ahşap yer döşemesine beyaz bir leke gibi uzanan köpek kafasını
"Ne oluyor gene? "dermiş gibi kaldırdı. Çağatay derin bir nefes
verdi. Hayalleriyle çelişen gerçekleri her gün yüzüne tokat gibi
çarpıyordu genç adamın. Gökdeleninin en üst katındaki deri
koltuğunda otururken öyle ütopik rüyalara dalıyordu ki. Evine
geldiğinde Doğa boynuna sarılıyor yanaklarını ve dudaklarını
aşkla öpüyordu. O yüzü her zaman sinirli ve üzgün değilde gülerek
bakıyordu. Tabi hayallerinde. Ama genç adam kendisini çok az
sorguluyordu bu süreçte. Yaptığı şeyleri pek düşünecek algısı
yoktu. Ne yaparsa sanki doğrusunu yapıyormuş gibi hissediyordu.
Alışıktı bu hisse. Yaptığı her hangi bir şeyin yanlış olabileceğini
aklının ucundan geçirmiyordu. Ama artık çok da yorulmuştu Doğa
ile çekişmekten. Bitkin bir şekilde istediği bu ufak isteği gözden
geçirdi. Sonra tamam ne olacak sanki diyerek sırf genç kız gülsün
diye kabul etti.
Yemeğini bitirdikten sonra ayağa kalkıp merdivenleri çıktı.
Genç kız uzun koltuğa uzanmış "Bülbülü Öldürmek" okuyordu.
Çağatay'ı görünce ister istemez elindeki kitabın sayfasını kıvırıp
kucağına bıraktı.
"Tamam" dedi genç adam. Dövme ile dolu olan kalın kolunu genç
kıza doğru uzattı." Tamam çekeceğim korumaları. Yeter ki birazcık
gül bana meleğim" diyordu. Genç kızı kaldırıp kendisi koltuğa
oturdu. Doğa'yı da kucağına çekti. Boynuna küçük öpücükler
verirken derin derin nefes alıyor. Geniş omuzları inip kalkıyordu.
"Ben artık bana birazcıkta olsa gülmeni istiyorum Doğa. İğrenç
bir şeymişim gibi bakmanı değil de hiç değilse normal bir şeye
bakarmış gibi bakmanı istiyorum."
Genç kız biraz düşündü. Zaten gidecekti. Ona kötü davranmasının
bir anlamı yoktu artık. Buradan kurtulacağına nedense içinden bir
his evet diyor. Onu emin kılıyordu.
Ellerini kaldırıp genç adamın boynuna doladı. Kafasını yavaşça
göğsüne doğru çekip sarıldı.
Bu kadardı işte. Çağatay'ın huzurlu hissetmesi için bu basit
sarılma bile yeterdi. Yumuşak tüylerden yapılmış bir yatağa
çırılçıplak uzanırmış gibi rahat ve huzurlu gözüküyordu. Genç
kız ister istemez kendisi gidince adamın ne yapacağını düşündü.
Muhtemelen çıldıracaktı. Ama Doğa bencildi. Bencil olmak
zorundaydı. Karşısında ki bir katil, Polislere parasıyla peşkeş
çeken bir düzenbazdı. Hala rüyalarında O kafası balyozla uçan
adamı görüyordu. Sonra abisini dövdüğünü adamlarının ona silah
çektiğini unutabilir miydi ? Kendi doğasına tamamen aykırı bu
adamı kabul etmesi mümkün değildi.
1 Hafta sonra
Doğa Yeşime her şeyi aktarmış. Yeşim de Şebneme olduğu gibi
söylemişti. Şebnem ve Kadir hemen harekete geçmiş çevreyi
olağan üstü bir şekilde gözleyerek Aileyi evden kaçırıp Şebnem'in
yaptırdığı orman eve bir güzel taşımışlardı.
Hatta alışveriş bile yapılmıştı büyük tahta eve. Doğa en azından
ailesinin kurtulduğuna mutluydu. Çağatay ne olursa olsun artık
onu ailesini öldürmekle tehdit edemezdi. Şimdi sıra kendisindeydi.
Sadece kaçması gerekiyordu kaçıp limana ulaşması lazımdı
fark edilmeden. Böylece planladıkları gibi Burgaz adasına
gidebileceklerdi.
"Doğa ?"
Doğa lavaboda işlerini hallederken bir yandan bunları
düşünüyordu. Bu aralar Çağatay ile arası çok iyiydi. Gideceği için
yerini açmaya çalışıyor bu yüzdende ona iyi davranmakta sakınca
görmüyordu.
"Efendim?"
"Hadi. Kahvaltıya in artık"
"Tamam. Geliyorum" deyip kalktı. Ellerini yıkayıp dışarı çıktı.
Kahvaltıya indiğinde her zamanki gibi adamın önüne çeşit çeşit
peynir bal ve kızartılmış lifli ekmeklerin yığılı olduğunu gördü.
Kendisi sadece bir kap mercimek çorbası istemişti. Her seferinde
genç adamla birbirlerinin tabaklarına bakıp hayret ediyorlardı.
Çağatay bir kap çorbayla asla doyulmayacağına inanıyor Doğa ise
bir insan evladının o kadar şeyi bir anda yemesine şok oluyordu.
Çağatay gene bıyık altından söyleniyordu. Sonra birden durup
düşündü
"Ha ! Söylemeyi unuttum. Yarın organizatörler falan gelecek. Fazla
zorluk çıkarmazlar. Sen sadece gösterdikleri şeyler arasından
seçim yapacaksın. Her şey istediğin gibi olacak"
Yüzümde donuk bir ifadeyle kafamı salladım. Dışarı çıkmam
lazımdı ama Yeşim olmadan dışarı çıkmalıydım. Kaçtığımda ondan
bilinmesini istemezdim.
"Ben çok bunaldım." deyiverdim. Çağatay yüzünde belli olan
bir telaşla genç kıza baktı. Artık aralarının bozulmasından
çekiniyordu. Araları iyiyken genç kız kendisini adamdan
esirgemiyor hem de gülümseyip duruyordu.
"Nasıl ?" dedi Çağatay
" Bunaldım işte. Şöyle bir gezmek dolaşmak istiyorum."
"Tamam dolaşalım " dedi Çağatay. Birden düşünüp kendisini
suçladı. Altından bir kafese kapatıvermişti kızı. Bu kadar imkanı
varken ona en güzel manzaraları sunsaydı ya.
"Kahvaltı yapar yapmaz hazırlan çıkalım. Görmeni istediğim
yerler vardı zaten "Hevesle gülümsedi.
Doğa derin bir nefes aldı. Tabi ki de tek basına asla izin
vermeyecekti. O yüzden sormadı bile yukarı çıkıp çantasına
ihtiyacı olan her şeyi doldurdu kıyafetler, pedler, lazım olursa
diye odasında ki altın kolyeleri bile koydu belli olmasın diye spor
giyindiği üstüne büyük beyaz çantayı taktı. Kadir ve Şebnemin
onu izlediğini biliyordu. Dışarı çıkar çıkmaz onu alıp direk
kaçacaklardı.
Kıyafet odasından hazır olduğunu belli eden bir gülümsemeyle
çıktı. Çağatay ise son olarak büyük siyah telefonunu aldı ve genç
kızın elini tutup arabaya doğru gitti.
İlk önce dağ manzaralı bir kafeye götürdü genç kızı. Şebnem ve
Kadir yol tenhalaştığı an takip etmeyi kestiler. Hiç bir şeyi riske
atamayacak kadar çok çabalamışlardı bu iş için. Daha sonra doğa
helva yemek isteyince sahile yakın ama denizi görmeyen bir
helvacıya geldiler.
"İki tane dondurmalı" diye sipariş verirken Doğa çoktan planını
kurmuştu.
Kırmızı yuvarlak kartonla helvaları alıp köşede bir masaya
çekildiler. Doğa arka arkasına iki üç kaşık ağzına sokuştururken
Çağatay endişe ile karışık şakayla " Boğulacaksın" dedi.
Doğa biraz yavaşlayarak ardı arkasına kaşıklamayı sürdürdü.
Çağatay henüz yemeğe devam ederken kaşlarını çatıp iki büklüm
oldu.
"Karnım ağrıyor" dedi sesinden acı çektiğini belli ederek.
''Çok hızlı yedin ağrır tabi " dedi adam sıkıntıyla.
Masadaki peçetelikten iki üç peçete çekip ağzını sildi daha sonra
"Karnım çok kötü oldu ben biraz lavaboya gideceğim. İşim uzun
sürer az bekleyiver " dedi. Büyük çantayı da kendisiyle birlikte
alarak lavaboya gitti. Tek ümidi kaçabileceği bir kapı ya da pencere
olmasıydı. Lavaboya giderken mutfak girişine takıldı gözleri kısa
bir süreliğine. Kapının hemen karşısında çıkışa giden bir diğer
kapı vardı. Şimdilik bunu düşünmeden lavaboya girdi. Koridorda
pencere vardı ama lavabo çok doluydu ve karınca yuvası gibi
sürekli olarak insanlar girip çıkıyordu. Fayansın pis kokusu
burnuna çarparken boş olan tuvaletin birinin kapısını açıp baktı.
Çok ufak bir pencere vardı belki geçebilirdi ama çok zor olacaktı
ve dikkat çekeceği kesindi. Aklı gene en mantıklı seçim olan
mutfak kapısına gitti. Ve oraya doğru yürüdü. Çaktırmadan mutfak
kapısından içeri girdi. Çalışanların gözü hemen ona dönerken Bir
bahane bulması gerekiyordu genç kızın. Dikkat çekmemek için
aslında doğruyu söyledi
"Buradan yolum daha kısa. Çıkıvereyim dedim. Size kolay gelsin.
" dedi. Çalışanlar zaten çok yoğun olduklarından ağızlarında sağol
gibi bir laf geveleyip önlerine döndüler. Kız kapıdan çıkar çıkmaz
son sürat sahile doğru koşmaya başlamış. Ciğerleri göğsünden
fırlayacak gibi olsa da durmamıştı. Bu onun tek şansıydı. Hızlı bir
şekilde koşarken nabzı kulaklarında atıyor arkasından korna çalan
arabayı fark etmiyordu. En sonunda ismini işitince aniden durup
arkasına baktı.
Şebnem "Doğa ! Dursana be kızım!"
Derin bir uykudan uyanmış gibi irkilen kız nefesini düzene
sokmaya çalışıyor bir yandan da ağır gelen çantayı düzeltip
duruyordu.
Onlara doğru koştu bu seferde. Şebnem hızla arabadan indi yan
koltuktaki Kadir direksiyona geçip Doğa için kapıyı uzanıp açtı
içeriden. Şebnem oradan hızla ayrılırken "Bundan sonra tek
başınasınız. Gazanız mübarek olsun" diyerek gözden kayboldu.
Doğa arabaya bindikten sonra çok kötü bir şey olmuş gibi bir
ses çıkarttı. Kadir korkuyla genç kıza bakarken Doğa vakit
kaybetmeden elini büyük beyaz çantaya daldırıp gene büyük
beyaz telefonu çıkarıp camdan dışarıya fırlattı. Sonra kendisine
şaşkınca bakan kadire dönüp bağırdı;
"HADİSENE!"
-----------------------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ
Teen Fiction"Lütfen bırak beni yalvarırım" Artık yakarışlarıma cevap bile vermiyordu ben ise sadece pişmandım çok pişmandım. Hani herkesin hayatına bir insan girer ve hasarlar vererek çıkar ya sonra dönüp baktığımızda bu insanı hayatımıza aldığımız için pişman...