Eski kasalı jip kalabalık asfalt yolu yalayıp geçiyor, arabanın
içerisinde ki nefes sesleri ve motor sesi birbirine karışıyordu.
"Acele et ! Lütfen!"
"Düz yola çıkar çıkmaz basacağım bu yolda hızlanamam bir sürü
insan var"
"Tamam " diyebildi genç kız. Ama yüreği ağzında atıyor eğer
Çağatay onları yakalarsa Kadirin sonunu biliyor kendi sonunu
ise düşünemiyordu bile. 5 dakika sonra sahile gelmişlerdi.
Hızla arabadan inip anahtarı konuştukları gibi çalının yanına gömdü.
Sonra Kadir genç kızın elini tutup koşmaya başladı. Limandaki
küçük tekneye hızla atladılar. Kadir arkasına bile bakmadan adaya
doğru sürdü. Doğa da sürekli arkasına bakıyor Çağatay'ın sudan
ya da havadan bir yerlerden çıkacağını sanıyordu. Bir saat sonra
adaya geldiler. Kadir genç kızın elinden tutup tekneden indirdi.
"İyi misin?"
Genç kız kafasını salladı kararsızca. Ne konuşacaklarını bilmeden
sessizce kalacakları eve doğru yürüdüler.
"Merak etme korurum ben seni" dedi Kadir kızı rahatlatmak için.
Doğa ise Çağatay'ın kadiri tek eliyle bile boğup öldürebileceğini
düşünüyor, yanında ki adamın sözleri onu ufacık bile tatmin
etmiyordu ama onun böyle kendisini rahatlatmaya çalışması
da hoşuna gidiyordu. Kadirle alakalı her şey genç kızın hoşuna
gidiyordu çünkü normal birinin göstermeyeceği bir cesaret
gösterip ona yardım etmişti. Karakolda bile tüm polisler izlerken o
müdahale etmeye çalışmıştı. Minnet doluydu haliyle Doğa.
"Merak etmiyorum. Bana ne olduğu umurumda değil şuanda
Ailemi merak ediyorum."
"Ailen güvende merak etme. Onları güvenli bir Tarla evine taşıdık.
Bulmaları imkansız. Biz kendimiz hakkında endişelenmeliyiz.
Buraya geldik ama dikkat çekmememiz lazım"
Tekrar kafasını salladı ve yabancı olduğu adaya göz gezdirdi.
Alışık olmadığı Palmiye ağaçları uzun boylarıyla sırıtıyorlardı.
Her yerde Deniz ve tuz kokusu hakimdi. Evler bakımsız ama
güzel gözüküyorlardı. Çok küçük bir ada değildi ama Doğa burada
herkesin herkesi tanıdığını düşündü. Dikkat çekeceklerdi ister istemez ama muhtemelen sezonluk turist zannedileceklerdi.
Kadir kalacakları evin önüne geldiklerinde elindeki ufak valizi
betona bıraktı ve Doğa'ya döndü.
"Burası kalacağımız yer. Herkesten uzakta bir yer seçtik. Alış
verişi bile ben yapacağım bir süre dikkat çekmemeliyiz dediğim
gibi."
Doğa iki üç basamak merdiveni çıkıp kahverengi-beyaz boyalı evin
kapısına geldi. Kadir cebinden anahtarı çıkarıp kapıya uzandı.
İçeriye geçtiklerinde Doğa evin adeta bir otel odasındaki gibi bir
sadelikte düzenlendiğini gördü bir otelden tek farklı yerlerin
ahşap olmasıydı. Çağatay'ın evinden başka bir evde kalacak olmak
mutlu ediyordu onu. Neye benzediği önemli değildi aslında ama
nedense genç kız inceleyip durmak istiyordu.
Kadir dikkatini dağıtarak" Bu kadar çok incelemene gerek yok.
İnceleyecek çok zamanın olacak zaten"
Doğa Kadirin normal ses tonu değil de farklı biriymiş gibi
konuştuğunu sanıp bir an dönüp ona baktı. Kadir boğazını
temizleyip eşyalarını yerleştirmek için odaya geçti.
Genç kız rahatlamak için lavaboya geçip elini yüzünü yıkadı.
Yüzüne bir kaç fazladan su çaldıktan sonra aynaya bakmak için
kafasını kaldırdı. O an kapının orada duran Kadirle göz göze
geldiler ayna da. Kız irkilirken Kadir yaklaşıp kızın uzun saçlarına
dokundu.
"Üzülerek söylemem lazım ama saçların çok dikkat çekiyor. Kısa
kesersen kameralarda gözüksen bile seni tanıyamazlar."
Doğa biraz durup düşündükten sonra Kadiri haklı buldu ve banyo
dolabından küçük kağıt makasını bulup çıkardı.
"Üzgünüm " dedi kadir gerçekten üzüldüğünü belli bakışlarıyla
Doğa gülümseyerek "O evden kurtuldum ya hiç bir şey beni
üzemez" deyip tek hamlede uzun saçlarını yere döktü. Kısa
saçlarına baktı ayna da bir süre, kendisine yakıştığını düşünüp
gülümsemesini büyüttü.
---------------------------------------------------------------------
"Abi ! Merak etme. Bulacağız sende biliyorsun bulacağız Yengeyi !"
Çağatay oturduğu yerden karşıdaki Rahibeye gözlerini dikmiş
öylece bakıyordu. Ferhat dönüp Çağatay'ın baktığı tabloya bakıp
tekrar konuştu.
"Abi Allah aşkına bir şey söyle !"
"İnanmıştım." dedi Çağatay sadece. Gözlerinden hayal kırıklığı
okunuyordu. Ferhat'ın içi kan ağlasa da Çağatay'ı düzeltecek bir
şeyler söyleyemiyordu.
"Abi sen merak etme tüm kamera kayıtlarına bakılıyor şuanda
bugün yarın bulacağız''
"Ona yardım edene de ona da çok ağır ödeteceğim Ferhat"
Genç Adamın gözlerini şimdiden intikam bürümüştü. Ne bağırıp
çağırıyor ne de birilerini öldürüyordu beklenenin aksine. Öylece
gözlerini duvara dikip bakıyordu. Doğa'yı bulacağına o kadar
emindi ki. Bulunca ne yapacağını düşünüyordu.
Kafasında son zamanlarda ki her şeyi süzdü. O iyi davranma
halleri, gülümsemeleri. Ailesinin korumasını çektirmesi. Parçaları
yerine şimdi oturtturuyordu. Nasıl bu kadar aptal olabilirdi ? Ne
yapmaya çalıştığını görmeyecek kadar sarhoş etmişti Doğa onu. O
da tıpkı bir Aptal gibi inanmıştı. Kafasını salladı hızla.
Kızıyordu kendine ! Kimseye kızmadığı kadar kendisineydi
kızgınlığı siniri. Kapı çalınıp Mücahit içeri girdi. Olayları az çok
bildiğinden çekiniyordu .
"Abi" dedi çekingen bir tavırla
"Söyle"
"Emrettiğin gibi Kemal Yılmaz denen adamı araştırdım da.'
duraksadı.
Çağatay devam etmesi için elini kaldırıp indirdi.
Mücahit Unicorn kabıyla kaplı olan telefonu cebinden çıkarıp
adamın fotoğrafını açıp gösterdi Çağatay'a
"Adam bu abi. Başarılı bir iş adamı. Ailesi de zenginmiş yokluktan
gelmemiş yani. 3 Kardeşler. Ortancası bu. En büyüğünü Akıl
hastanesine yatırmışlar" Tuhaf bir sesle gülüp kendisini
toparladıktan sonra devam etti.
"En küçüğü de Polis mi ne olmuş. Ortanca da bu işte."
Çağatay viski bardağını kaldırıp kafasına dikti. " İlgi çekici her
hangi bir şey bir tehdit var mı?"
Mücahit durup düşündü. " Abi bir şey var ama"
"Söyle"
"Abi adamla konuşmak için ofisine gittiğimde , sanki senin ofisine
giriyormuş gibi hissettim."
Mücahit işaret parmağını odada gezdirerek "Aha şu Tablo !
Aynısından onda da vardı aynı yerde. Odanın rengi falan aynıydı"
Çağatay kaşlarını çatıp Mücahite Bina mimarını ve tasarımcısını
bulup getirmesini söyledi. Sonra Ferhat'ı arayıp Doğa ile
helva yediği dükkanın etrafında ne kadar kamera kaydı varsa
hepsini bilgisayarına aktarmalarını emredip çekmeceden lastiği
çıkarıp kaslı koluna doladı. İkinci çekmeceden de şırıngayı alıp
uyuşturucunun bedenine yayılmasına izin verdi.
-------------------------------------------------------------------
1 Hafta boyunca Adadaki evden dışarı çıkmamışlar bu sayede
de birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı bulmuşlardı. Genç
kız Kadirin davranışları çok yerinde olgunca buluyor bazen hiç
tanımadığı biri gibi olsa da genel anlamda onunla aynı evde
yaşamaktan ve Çağatay'ın kafesinden kurtulmaktan mutluydu..
Kadir ona saygı duyuyor o rica etmedikçe yanına bile oturmaktan
çekiniyordu. Onun bu ince davranışları Genç kızın kalbinde ki
kaleyi içten fetih ediyordu.
Çağatay ise Kamera kayıtlarında hiç bir şey bulamıyor olduğu
yerde saymaktan dolayı çıldırıyor. Sinir krizleri geçiriyordu. 1 Hafta çoktan geçmişti ve onun yatağı hala boştu. Ferhat günden güne kafayı yiyen adam için endişeleniyor orada burada Yeşimi sıkıştırıp eğer bir şey biliyorsa söylemesi için yalvarıyordu. Yeşim ise bir şey bilmediğine yeminler ediyor genç adamı kendisine inandırmaya çalışıyordu.
Çağatay en sonunda Doğanın resmini adamların eline verip
bölgedeki yerel esnaflara sordurtmaya başlamıştı.
Doğa uzun süre geçmemesine rağmen hiç bir şüphe duymadan
günlük yaşantısını sürdürüyor geceleri arada aklına gelip korksa
da sabaha yakalanma korkusu kalmıyor, Hayatına kaldığı yerden
devam ediyor Kadirin telefonu ile de ailesiyle her gün görüntülü
görüşmelerini sürdürüyordu. Biraz zaman geçtikten sonra
ailesinin yanına gidecek hep beraber bir şekilde yaşamlarını
sürdürmeye çalışacaklardı. Uzun süre planlanmış bir şey yoktu
şimdilik.
-----------------------------------------------------------------------
Çağatay'ın odasının tasarımcısı ve mimarı genç adamın emriyle
binaya giriş yapmışlardı. Genç bir kız ve en az 50 yaşında iki
kişi asansöre binip Çağatay'ın odası olan en üst kata basıp
korku içerisinde beklemeye koyuldular. 50 yaşı geçkin olan
mimar Çağatay'ı tanıyor bundan dolayı gözlüklerini çıkarıp
kemik gözlüğün bıraktığı izleri ovuşturuyor terleyen ellerini gri
pantolonuna siliyordu. Korku tüm bedenini esir almıştı. Genç
kız ise sadece söylentiler sayesinde Şirketin sahibini tanıyor
gene de gerilmekten kendisini alamıyordu. Kırmızı ince topuklu
ayakkabılarını zeminde çarpıyor bir an önce adamın ona ne
söyleyeceğini duymak istiyordu. En sonunda odanın önüne
geldiler ikisi de kapıyı çalıp içeriyi kolaçan ederek girdiler.
Çağatay deri koltuğunda manzaraya bakarken gelen sesle koltuğu
döndürdü. Acele etmeden masanın kenarında dizili olan kalın
kahverengi purosunu üzerinde kafatası figürü olan zipposuyla
yaktı. Kadın söze girdi " Bizi çağırtmışsınız efendim"
Çağatay cevap vermeden purodan derin bir nefes alıp dumanını
havaya bıraktı. Beyaz duman dağınık bir şekilde yolunu bulurken
konuştu.
"Odamın tasarımını başka birileriyle ya da medyayla paylaştınız
mı?"
Kadın " Tabi ki de paylaşmadık efendim. Prosedürler belli böyle
bir şey asla söz ko."
"Kes. Prosedürlerinizi siktirtmeyin bana. Beyninize delik açmadan
önce tekrar düşünün herhangi biriyle paylaştınız mı ?"
Adam boğazını temizleyerek bir adım attı masaya doğru " Efendim
ben.. şey ben.. Hatırlıyorum da bir seminerimde bir beyefendinin
ricası üzerine dekoru paylaşmıştım.. Yani affedin.. sizin hayranınız
olduğunu söyledi ben de.."
"Adamın adı neydi ?"
"İnanın bilmiyorum efendim. Sorma gereği bile duymadım.
Affınıza sığınıyorum. Çok özür dilerim..."
Çağatay önündeki laptopta bir kaç kelime yazdıktan sonra ekranı
adama doğru çevirdi. Kemal Yılmazın fotoğrafı çok geçmeden
ekranda belirince adam beklemeden parmağını havada sallayıp"
Buydu ! Bu beyefendiydi efendim !"
Çağatay purosundan bir nefes daha alırken Genç kızın yüzü
fotoğrafla birlikte gerildi. Çağatay kıza döndü " Sen tanıyor musun
bu adamı ?"
"Şey ben..."
"Uzatma " diye uyardı sabırsızca.
"Biz sadece birer kadeh Şarap içmiştik sonra..."
"Anladım. İkinizde çıkın dışarı"
Masanın üzerindeki telefona uzanıp Ferhat'ı aradı." Bana şu Kemal Yılmaz denen adamı bağlayın"
Bir dakika geçmeden adam hatta bağlandı.
-Alo
+ Merhaba Çağatay bey. Sizinle telefonda bile olsa görüşme
sağlamak benim için bir onurdur.
- Boş lafı sevmem. Benden habersiz sınıra mal sokmuşsun.
Ülkeme?
+ Sizi haberdar edeceğimden haberim yoktu Çağatay bey. Ama
bu konuları yüz yüze konuşmak isterim. İzin verirseniz yarın
Türkiye'ye döneceğim. Uygun bir vaktinizde görüşmek isterim.
- Tamam
Telefon kapandıktan sonra Çağatay'ın kafası oldukça karışmıştı.
Bu adamla ilgili çözemediği bazı şeyler vardı. Fazla düşünmeden
tekrar Doğa'yı düşündü. 1 hafta onsuz olmak. Kafasını Elleri
arasına alıp başını masaya çarptı.
-------------------------------------------------------------------
Ferhat, Doğanın kayıp olduğu yerin çevresinde soruşturmayı
sürdürüyordu. Korumaları izliyor insanların cevaplarını kontrol
ediyordu. Sonunda Denizin kenarına kadar gelmişlerdi. Ferhat
Elindeki Doğa'nın fotoğrafını bir kaç denizciye gösterip sonuç
alamayınca. Son olarak sahilin en köşesinde naylon bir sandalyeyle
kurulmuş çay içip denizi seyreden yaşlı adamın yanına yaklaştı.
"İyi akşamlar amca. Sana bir soru soracaktım"
"Sor bakalım oğlum" dedi adam çayından bir yudum daha aldı.
Ferhat fotoğrafı kaldırıp gösterdi.
"Bu kız kardeşim de benim. Bir hafta önce kayboldu. Gördün
mü?"
Yaşlı adam gömleğinin cebindeki gözlüğe uzanıp iplerini düzeltti.
Gözlüğünü takıp Ferhat'ın elindeki fotoğrafı çekip aldı. Uzunca bir
süre baktıktan sonra Ferhat'ın yüzünde biraz göz gezdirdi.
"Ne oldu? Gördünüz mü yoksa ? "
Kaşlarını çatıp bir süre bakmaya devam etti.
"Gördüm ama oğlum. Kardeşin kayıp değil. Başka biriyle tekneye
binip denize açıldılar alelacele. Her gün gelir izlerim burayı.
Bazen bir kaç balık tutarım." Öksürdü. "Torunlar geldiğinde
tutarım. Yesinler diye. Hanım öldükten sonra böyle denize bakıp
dururum. Neyse evladım. Çok konuştum. Kardeşini geçen hafta
gördüm. Ufak bir tekneyle açıldılar"
"Yanındaki kimdi tarif edebilir misin?"
"Vallahi oğlum gözlerim uzağı pek seçemez ama esmerden bir
oğlandı. Kızı kolundan tutup götürdü. Yavrucağızın da yüzü
bembeyazdı. Korktuğu belliydi."
Ferhat heyecanla " Nere gittiler gördün mü? Ne tarafa ?"
"Yok oğlum bakmadım sonrasına denizde açıldılar."
Ferhat cebinden iki yüzlüklerin dolu olduğu bir tomar para
çıkartıp adamın cebine koydu " Allah razı olsun amca bu da
benden ufak bir hediye güle güle harcarsın" diye hızla kalkıp
gitti.
Adam Ferhat'ın arkasından bağırdıysa da duymadı. Ferhat hemen
korumaları toplayıp Şirkete döndü. Çağatay'ın odasına gidip Yaşlı
adamın söylediği her şeyi anlattı.
Çağatay başka bir " Adam " olduğunu duyunca. Yeni bir sinir
krizine girip odada ne var ne yoksa dağıtmıştı. Sonra hemen
emir verip adamlarını topladı. Topu topu 3 - 4 ada vardı onlardan
birinde olduğu kesindi. Adamlarıyla birlikte Sahile indiler . En az
10 Tane tekne kiralayıp Denize açıldılar.
Artık Doğayı bulması sadece an meselesiydi.
------------------------------------------------------------------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ
Novela Juvenil"Lütfen bırak beni yalvarırım" Artık yakarışlarıma cevap bile vermiyordu ben ise sadece pişmandım çok pişmandım. Hani herkesin hayatına bir insan girer ve hasarlar vererek çıkar ya sonra dönüp baktığımızda bu insanı hayatımıza aldığımız için pişman...