30.💐

4.9K 131 8
                                    

Yazarın kaleminden
 
 
Sabah ışıkları odayı aydınlatırken Doğa kanlanmış gözlerini
kırpıştırdı. Gece genç adamın ona söylediği sözlerden sonra
uyuması imkansızdı. Evlenmek ? Onunla ? Genç kızın
kabuslarından bir tanesiydi bu söylediği şey. Kalbinin üstüne
koskoca bir öküz oturmuşta kalkmıyormuş gibi. Genç adam kızın
belinde ki elini kıpırdattı. Doğa hızla gözlerini kapattı. Arkası
dönüktü görmüyordu ama gene de uyanık olduğunu bilmesine
gerek yok diye düşündü.
 
 
Çağatay esnedi. Kızın ensesine saçlarının arasından ufak bir
öpücük kondurdu. Doğa ister istemez düşündü. Eğer evleneceksem
beni çok seven bir kocam olsun istiyorum derdi hep eskiden.
Gözleri dolmuştu. Eğer Çağatay bir psikopat olmasaydı ve bu
şekilde tanışmamış olsalardı. Belki de kendi isteği ile evlenirdi
belki de ikisi de birbirini severek. Çağatay'ın yataktan kalkmasıyla
asla gerçek olmayacak olan hayallerini kenara bıraktı. Hızlıca
hazırlanmasının seslerini dinledi. Thor'un pati sesleri ve ardından
Çağatay'ın uyarısı.
 
 
"Şşş"
 
 
Köpek ses çıkarmadan kendisini sahibine sevdiriyordu. Çağatay
en sonunda giyinip çıktı. Doğa yavaşça yatakta doğruldu. Yatağın
karşısında ki makyaj aynasında görünen görüntüsüne çevirdi
bakışlarını. Darmadağın. Göz altları morarmış bir Doğa. Boğazına
gelen sızlatan ağrıyla bekledi. Dış kapının sesini duymayı. Bir
gün daha katlanılmaz bir cehennem yaşayacaktı bu evde. En
sonunda Çağatay tamamen evden çıkmıştı. Genç kız daha fazla
kendini tutamadan elleriyle yüzünü kapatıp ağlamaya başladı.
Nasıl bir belaydı bu ? Ne zaman bitecekti bu işkence ? Thor
yanına gelip kollarını ve elini yalamaya çalışıyordu. Sarılacağı bir
annesi bir arkadaşı yoktu. Köpeğine sarıldı. Temiz tüylerine doğru
akıttı gözyaşlarını. Thor üzüldüğünü belli eden sesler çıkarıyor
havlıyordu. O da sahibi gibi genç kızın ağlamasını istemiyordu.
Selma kapıyı çalıp içeriye girdi.
 
 
"Erken kalkmışsınız efendim."
 
 
Doğa cevap vermeden ağlamaya devam etti.
 
 
"Kahvaltınızı erken yapmak ister misiniz " Selma'nın her zamanki
sorduğu sorulara ya da ses tonuna bile tahammülü yoktu artık
Doğanın
 
 
Kısık çıkan sesiyle "Dışarı çık Lütfen. Rahat bırak beni. Git ve bir
an önce yetiştir sahibine"
 
 
Selma hiç etkilenmeyerek sessizce kapıyı kapattı. Gidip genç
kızın dediğini yaptı. Çok geçmeden Doğa'nın telefonu çalmaya
başlamıştı.
 
 
-Doğa?
 
 
+Ne
 
 
- Neden ağlıyorsun sabah sabah ?
 
 
+ Bu evde uyanmam bile benim için bir sebep
 
 
Hattan keskin bir fren sesi gelmişti. Muhtemelen arabayı sağa
çekmiş olmalı diye düşündü genç kız. Öyle de olmuştu.
 
 
- Sabah sabah sinir etme beni. Neden ağlıyorsun söyle
 
 
+Ya ben seninle evlenmek falan istemiyorum
 
 
- Benimle evlenmek istemiyorsun ? hatta kısa bir süre sessizlik
hakim olduktan sonra
 
 
-Hı.. deyip kapattı Çağatay.
 
 
Doğa bu ilginç konuşmayı kafaya takamayacak kadar kederliydi.
Yana döndü, ufak sehpanın üstündeki süslü peçeteyi koparıp
burnunu ve yüzünü temizleyip çöpe attı. Daha sonra banyoya girip
işlerini haletti. O kadar bıkkındı ki hayattan. Hiç bir şey umurunda
değil gibiydi. Banyodan çıkıp yatağa girdi tekrar. O sıra da dış
kapının sesli bir şekilde açıldığını duydu. Çağatay'ın Selma'ya
 
 
"Nerede o?" dediğin duydu. Kalbi ağzında atıyordu şimdi.
Korkudan elini nereye koyacağını bilemezken kapı birden açıldı.
Takım elbisesiyle bir adet Çağatay sinirli bir şekilde kendisine
doğru geliyordu. Birden Doğanın çenesini tutup kendine çevirdi.
Öfkeden gözleri kanlanmış. Korkunç gözüküyordu. Doğa ne suç
işlediğini bilmez. Şaşkınca ve korkuyla titreyerek baktı.(bakmak
zorunda kalıyordu)
 
 
"Kiminle evlenmek istiyormuşsun söyle?"
 
 
Doğa ne dediğini anlayamadan öylece çabalıyordu. İnce
bilekleriyle Çağatay'ın çenesini tutan eline sarılmış öylece
bırakmasını bekliyordu.
 
 
Bozuk bir şekilde "Ne?" demeye çalıştı,
 
 
"Seninle evlenmek istemiyorum dedin ya? Kiminle evlenmek
istiyorsun ? Hayalini kurduğun biri varda benim mi haberim
yok?" Bağırmıyordu ama cevap almak isteyen ses tonuyla ve
çenesindeki eliyle genç kızın aşırı derecede korkmasına sebep
olmuştu.
 
 
"Hiç " dedi aceleyle Doğa. "Yemin ederim ben öyle düşünerek
söylemedim ki. " Doğa hızlı ve ağzında ki elle bozuk konuşuyordu.
Thor yanı başlarında havlıyor sahibinin çekilmesini ister gibi
yatağa çıkıp iniyor Çağatay'ı durdurmaya çalışıyordu. Çağatay elinin
tersiyle Thorun burnuna vurdu hızla. Köpek ağlar gibi bir ses
çıkarıp kaçarken Doğanın içi cız etmişti.
 
 
"Ya ne yapıyorsun! Allah aşkına Çağatay rahat bırak bizi !"
 
 
Çağatay üzerini düzeltip doğruldu." Her şeye karışmaması
gerektiğini öğrenecek"
 
 
Doğa Çağatay'ın sinirli olduğu zamanlarda sessiz kalması
gerektiğini öğrenmişti.
 
 
"Bir daha böyle şeyler söyleyip benim canımı sıkma !" Doğa
kollarını öylece bacaklarına doğru sallandırmış pijamasını
izliyordu. Azar yiyen bir çocuk misali.
 
 
Daha sonra Çağatay genç kızın alnına dudaklarını bastırıp
 
 
"Hadi kahvaltı edelim birlikte." diyerek elinden tuttu. Aşağı
inerken Doğanın aklına dün annesinin evindeyken abisinin açtığı
konu gelmişti birden durdu. Çağatay bakışlarını Ona çevirirken
yürümeye devam etti.
 
 
"Ne oldu birden?"
 
 
Doğa panikle " Aklıma bir şey geldi de " deyiverdi.
 
 
"Ne geldi ?"
 
 
" Kıyafetlerimi almak için eve gitmeyi düşünüyordum da "Soran
gözlerle genç adamı izliyor izin vermesini bekliyordu.
 
 
"Sebep ?"
 
 
"Başka birisinin kıyafetlerini giymek istemiyorum artık.'  Salondaki masanın iki ucuna oturmuşlardı
 
Çağatay bir süre sessiz kaldıktan sonra. " Bir yere gitme ben bir
şeyler ayarlayacağım sana."
 
 
''Çağata-"
 
 
"Yeter. Hayır dedim."
 
 
Doğa dün geceden sonra ısrar etmemesi gerektiğini düşündü.
Zaten iki gün üst üste izin vermeyeceğini tahmin etmişti. Kahvaltı
masasına indiler. Doğa kendisine servis yapılmasını beklerken
kafasında planlar kuruyordu. Bir an önce kaçıp gitmesi lazımdı bu
evden. Çağatay'ın yarın evlenecek hali yoktu sonuçta en az bir ay
sonra işlemleri halleder diye düşünüyordu.
 
 
Çağatay birden sessizliği bozdu.
 
 
"İki hafta sonra düğünü boğaz da bir köşkte yapmayı
düşünüyorum. Sana da bir kaç kişiyi göndereceğim. Gelinlik falan
halledersiniz. Onlar her şeyi halledecekler zaten sen sadece seç
aralarından yeter"
 
 
"Ne !" Doğanın yükselen sesiyle genç adam peyniri kesmeyi bir
kenara bırakıp çatal bıçağı elinden bıraktı. Kafasını kaldırıp biçimli
kaşlarını çatarak genç kıza bakıyordu. Doğa ne olursa olsun dedi
içinden gelenleri söyleyecekti.
 
 
"Ya ben istemiyorum is-te-mi"
 
 
Lafını keserek "Sana fikrini sorduğumu hatırlamıyorum ?" dedi
sorgulayıcı bir tavırla.
 
 
Doğa inancını kaybedip kendini salamazdı. Hayır dedi kendi
kendine kurtulacaktı işte o lanet düğün olmadan bu evden gitmiş
olacaktı!
 
 
"Çağatay hiç mi düşünmüyorsun beni" dedi yalvaran bir tonda
acındırmayı deneyecekti.
 
 
"Yanlış sordun sevgilim. Çağatay benden başka bir şey
düşünmüyor musun? olacaktı o"
 
 
Genç adamın alaycı tonlamasına aldırmayarak kararlılıkla
sandalyesinden kalktı Doğa. Genç adam meraklı gözlerle ne
yapmaya çalıştığını izlerken kız yavaş yavaş yaklaştı. İkisinin de
gözleri birbirinden kopmuyordu. Doğa genç adamın omuzlarına
ellerini koyarak ince beyaz bacaklarını genç adamın kaslı
baldırlarının üstünden attı yavaşça. Kucağına oturuyordu. Genç
adam şaşkınlıkla genç kızın yakınlaşan yüzüne baktı. Sonra O da
iri bileklerini kızın ince belinden geçirerek kalçasına koydu elini.
Bastırmıyordu.
 
 
Selma mutfak kapısından tabakları taşıyacağı sırada manzarayı
görüp hemen geri döndü. Asla rahatsız etmek istemezdi
efendisini.
 
 
Doğa elini adamın yeni çıkmakta olan sakallarının üstüne koydu.
Çağatay şaşkınlıkla açılan gözlerini huzurla kapattı. Kızın kalçasını
hafif kavrayıp kendine daha çok yaklaştırıp kokusunu içine çekti.
Tam şuan da zamanı durdurmak için her şeyi yaparım diye geçirdi
genç adam. Doğa kelimelerini seçmeye çalışıyordu.
 
 
"Eğer beni düşünüyorsan biraz zaman ver bana. İki hafta çok az
değil mi Çağatay ? Bırak da alışayım bu fikre"
 
 
Çağatay belli belirsiz anladı ne dediğini. Şuan sadece
kıpırdamadan huzurlu bir şekilde durmak istiyordu. Doğa
karşısındaki adamın tepki vermediğini fark edince ellerini
biraz daha yukarı çıkarıp gözlerinin kenarlarından saçlarına
doğru hafifçe okşadı. Çağatay sarhoştu sanki. Vadedilen cennet
ırmaklarında o şaraplardan içmişti de. Bulutlarda uçuyordu.
 
 
"Hı ?" diye bir ses çıktı güzel dudaklarından.
 
 
"İki hafta diyorum Çağatay çok az. Bana biraz zaman versen olmaz
mi?"
 
 
"Ne kadar zaman mesela?"
 
 
Doğa düşünmeden cevap verdi " En az bir aya ihtiyacım var. Evlilik
dediğin böyle çat diye olmaz ki hem benim ailem seni sevmiyor"
 
 
"Ee.. Banane bundan " hemen yüz hatları sertleşmiş. Kalçasını
tutan eli gerildiğini belli edercesine güç uyguluyordu.
 
 
"Sen gerçek bir evlilik olacak demiştin. Eğer gerçekten dediğin
gibi olacaksa biraz zaman ver bana lütfen"
 
 
Genç kız cümlesinin sonunda dudaklarının üstüne küçük bir
öpücük kondurmayı da ihmal etmemişti. Altında sertleşen şeyi
hissedince biraz gerilmişti ama onaylamadan da işin ucunu
bırakmaya niyeti yoktu.
 
 
Genç adam ise bin bir hayale dalmış yarısı iyi yarısı şeytani
arzularla dolu.
 
 
Biraz düşündükten sonra hak verdi. Kendisi bu evliliği uzun
zamandır düşünüyor olsa da meleğine henüz haber vermişti. Eğer
dediğini kabul etmeyip birden evlenirse hem cinsellik konusunda
çok canı yanacak hem de hazırlıksız yakalanmış olacaktı. Bu
durumda çok ağlayıp kendini üzeceğini düşündü. Onun istediği
asla bu değildi. Hem kendi istediği olacaktı hem de Doğa mutlu
olacaktı. Ötesi tatmin etmiyordu genç adamı.
 
 
"Tamam " dedi. İstediğini aldığı için mutlu bir gülümseme
kondurdu dudaklarına. Kendi yerine oturmak için ayaklarını
Çağatay'ın bacaklarından yere doğru sarkıttı. İnmek istiyordu.
Genç adam kalçasından toparlayıp tekrar eski yerine oturtturdu.
 
 
" Biraz daha " dedi boynunu öperken. Doğa kadınlığında ufak bir
sızı hissederken vücudunun uyarıldığının farkına vardı. Kendi
bedenine kızdı genç kız. Ne oluyordu böyle ? Saniyeler geçmek
bilmezken " Acıktım Çağatay" diye sızlandı. Daha sonra adam
gönülsüzlükle indirdi genç kızı.
 
 
Doğanın okullarının başlamasına da az kalmıştı. Bu konuyu da
açmak gerekiyordu ama bugün değil dedi.
 
 
DOĞA
 
 
Kahvaltım masaya gelmişti. Önümdeki dilim kaşar peyniri
küçük parçalara ayırmaya çalışırken Çağatay'ın beni seyrettiğini
biliyordum.
 
 
"Seni Çok Seviyorum " dedi. Tepki vermeden yemeğe devam ettim.
Benden bir beklentisi yoktu biliyordum o yüzden tepki vermek
zorunda olmadığımı düşündüm. Selma'ya seslendim.
 
 
"Evden getirdiğim reçel kavanozlarından da koyar misin masaya"
 
 
"Tabi efendim"
 
 
İsteksiz kaşarı bir o yana sallıyor kızarmış ekmek ve reçellerin
gelmesini bekliyordum. Selma çok geçmeden küçük kaselerde
kaymak reçeller ve annemin hazırladığı yarısı küflü peyniri
masaya getirdi öyle güzel kokuyordu ki burnuma. Ev gibi..
Beklemeden kıtlıktan çıkmış gibi yemeğe başladım. Zaten
kaç haftadır doğru düzgün bir şey yemediğim için oldukça
zayıfladığımın da farkındaydım. Karşımda ki öfkeli gözleri
fark edemeyecek kadar odaklanmıştım önümdekilere. Öyle bir
yiyordum ki. Hiç bir şeyi gözüm görmüyordu.
 
 
Çağatay öfkeyle sandalyesinden kalktığında anca gözlerimi ona
çevirebilmiştim. Yanıma gelip masanın üstündeki her şeyi birden
yere fırlattı. Şaşkınlıkla ve korkuyla ona bakarken sandalyemi
çoktan geriye çekmiş uzaktan ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Ağzımda hala ekmek parçası dururken çiğneyemeden öylece
kalakalmıştım.
 
 
"Ben senin ne yapmaya çalıştığını biliyorum ! Salak mı sanıyorsun
lan sen beni ! " dedi kasılan vücudundan patlayacakmış gibi duran
beyaz gömleği onu daha ürkütücü gösteriyordu. Kısa bir çabayla
ağzımdakini yutmayı başarır başarmaz.
 
 
"Anlamıyorum ne yaptım şimdi" diyebildim.
 
 
"Evime geldiğinden beri sana zorla yemek yedirmeye çalışıyorum.
Birde şimdi haline bak ! Ben senin o küçük beyninden neler
geçtiğini anlamıyorum mu sanıyorsun!"
 
 
Cevap vermeden öylece bakıyordum. Devam etti.
 
 
"Benim evimden yemek yemek bile zoruna gidiyor değil mi!
Burada pişen alınan her şeye karşı nefretin senin ! Benim
paramla olduğu için ! " Konuştukça öfkeleniyor sesi her saniye
yükseliyordu. Hışımla yanıma gelip uzun elleriyle ince bileğimi
kavrayıp vücudumu sarstı.
 
 
"BİR TEK BENİM ALDIKLARIMI GİYİP BENİM EVİMDE
YİYECEKSİN! BENİM PARAMLA ANLADIN MI! YA SEVE SEVE
ALIŞIRSIN BUNA YA SİKE SİKE ! BENİM TEPEMİN TASINI
ATTIRMA !!!"
 
 
Böyle zamanlarda korkudan kasılıp kalıyordum. Sinirlenince öyle
korkunç oluyordu ki. Öldürecek beni diye geçiriyordum sürekli
içimden. Göz bebeklerim bile titrerken öylece çekinerek yüzüne
baktım. En korkuncu da beni onun elinden kurtaracak kimse
yoktu.
 
"TAMAM MI?!"
 
 
"Tamam " dedim hemen içime kaçmış sesimle. Tek istediğim tatmin
olup çoktan morarmış bileğimi bırakmasıydı.
 
 
Sinirle ceketini alıp kapıdan çıkıp gitti. Bense en sevdiğim
yiyeceklere bakıyordum kapının çarpılmasıyla irkilirken.
 
 
Hayvan!
 
 
Yiyeceğim ne varsa da boğazıma tıkanmıştı zaten. Yukarı çıkıp
üstüme rahat bir şeyler adım. Daha sonra telefonumla Yeşimi eve
çağırıp bahçeye geçtim.
 
 
YAZARIN KALEMİNDEN
 
 
Genç adam büyük jipine geçerken tüm kasları gerilmiş sinirleri
tavan yapmıştı sabah sabah. Haftalarca zar zor bir lokma yiyen kız
kıtlıktan çıkmış gibi evden gelen yemeklere saldırıyordu. Eninde
sonunda alışacaktı genç adama , evine. Başka çaresi yoktu. Selma
ile konuşmalarında Doğa'nın evin içinde pek durmadığını sürekli
bahçeye çıkıp Köpekleri sevdiğini ya da uzun uzun bir yerlere
dalıp gittiğini söylüyordu. İstersem evde daha çok durur onunla
daha çok vakit geçirirdim ama sıkmak istemiyor işe erkenden
gidiyordum. Dünyanın ekonomik olarak iyi olan her ülkesinde
birden fazla şirketim vardı. Türkiye'de en yüksek gelirli 10 kişi
içerisinde olmam eskiden bana bir şeyler katsa da değer algım
değiştiği için şuan pek de anlam ifade etmiyordu açıkçası.
 
 
Genç adam sırf Doğa rahat hissetsin korkmasın diye zamanını
evde geçirmiyordu. İşe gidip servetine servet katıyordu. Ama genç
kızın gururu Çağatay'ı çileden çıkartmaya çok müsait olduğu için
servetini o harcamadıkça paranın da anlamı kalmıyordu.
 
-------------------------------------------------------------------
 
 
Şebnem Şehirden epey uzakta tuttuğu evinde Kadirle bir araya
gelmiş planlarında çıkmaza girdikleri yerlere çözüm bulmaya
çalışıyorlardı.
 
 
"Bir şeyler.. " dedi Kadir hışımla
 
 
"Mutlaka bir şeyler bulmamız lazım. Kızcağız her geçen gün acı
çekiyor o evde hissedebiliyorum ben "
 
 
Şebnem gözlerini devirip cevap verdi " Hissetmene gerek yok.
Hepimiz farkındayız bunun ama düşünüyorum işte aklıma
gelmiyor bir türlü nasıl kurtulacağız ailenin korumalarından.
Kurtulsak bile en az iki gün Çağatay'ın haberi olmaması lazım."
 
 
Kadir mavi ile yeşilin karışımı olan gözlerini kıstı. Kendini
zorluyordu.
 
 
"Annesini ve abisini onlar evi gözetlerken kaçırsak. Olmaz mı?"
 
 
Şebnem " Ee.. Bunlar iki gün içerisinde hiç mi dışarı çıkmayacaklar
mi? Seçkin işe gidiyor ?"
 
 
"Doğru.. " dedi siyah saçlarına elini atarken.
 
 
Genç kız ayağa kalktı çıkmazına girdiği gerçeği kabul ederek"
Çağatay'ın korumaları kendisi çekmesi lazım. Yoksa bu işin içinden
çıkamayız. Zamanımız azalıyor bu işi bitirmemiz lazım artık"
 
 
"Nasıl olacak o ? Kendi niye çeksin korumaları ? Adam kontrol
manyağı zaten"
 
 
Bilmiyorum. Bir şekilde Doğa ile konuşup anlatmamız lazım
durumu. Belki o çektirebilir. Bu işi halledersek önümüzde başka
engel kalmıyor"
 
 
"İyi de " dedi Kadir kaşlarını çatarak " Ne deyip ikna edecek ki ?
Nasıl bir bahane sunabilir o adama ?"
 
 
Bilmiyorum " dedi Şebnem." Artık orasını da Doğa halledecek
bir şekilde. En son seçenek dişiliğini kullanır gene halleder.
İnanıyorum ben kardeşime"
 
 
"Ne ! Olmaz öyle şey!" diye çıkıştı birden genç adam. Şebnem
şaşkınca gözlerini aralayıp sinsice de kisti sonrasından.
 
 
"Kıskançlığın lüzumu yok. Zafere giden her yol mübahtır."
 
 
"Ne ?" dedi eli ayağına dolaşarak " Kıskandığım falan yok ben
sadece " sustu.
 
 
Şebnem üstüne giderek " Sen sadece ne ?" dedi tek kaşını
kaldırmış sorgulayıcı bakışlarına polise yöneltmişti.
 
 
"Ben sadece zarar görmesini istemem yani.. O adamın ona iyi
davrandığını düşünmüyorum."
 
 
Şebnem " Aslında yanlış düşünüyorsun. Çağatay ona çok iyi
davranıyor adam saplantılı sonuçta. Zarar vermiyor ama sadece
sinirlendiğinde belki.. Bilemiyorum"
 
 
"Atma sende ! O adam ona iyi falan davranmıyor ! Davransa
o kadar üzgünce bakmazdı bana ! Masumca! O güzel gözleri
hüzünle aralanmazdı iyi davransa " dedi kendini kaybetmiş
gibi sıralıyordu cümleleri. Belki de kendine bile itiraf etmediği
düşünceleri açığa çıkıyordu bu inatlaşmayla.
 
 
Şebnem elini alnına vurup "Eyvah..! Tamam. Bir aşık polisimiz
eksikti o da tamam oldu! Ekip yakıyor gerçekten !"
 
 
Saçmalama yok öyle bir şey !"
 
 
"He babacım he ! Haklısın tamam ! Allah aşkına onu bunu
boşverelim de Doğa'ya nasıl ulaşabiliriz onu düşünelim olur mu?"
 
 
Kadirle masanın başına geçip bir boşluk bulmaya çalışacaklardı.
Doğa ile görüşmek için bir yol.
 
----------------------------------------------------------------------
 
Umarım beğenirsiniz iyi okumalar..

BEYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin