4.

229 12 0
                                    

Psikoloğa gidilen ikinci gerçek seans

Dudaklarımı büzdüğüm gibi, gözlerim ayaklarıma takılmıştı. Botlarım hafiften yıpranmıştı ama gıcırdaması hala devam ediyordu. Daha sonradan bu pozisyonda rahat edemediğimi fark ettiğimde yerimde kıpırdandım.

"Rahat değil misin?" Kaşlarını çatıp bana bakıyordu. Bu sefer bir farklılık yapıp tam karşıma oturmuştu. Kendisini biraz incelediğimde, sarı dalgalı saçlı ve mavi gözlüydü. Uzun boyu ve yapısı dikkat çekiyordu. Ve düzgün burnu bir erkeğe yakışabilecek en iyi burun şekliydi. Yutkunup, bakışlarımı kaçırdım.

"Seren benimle rahat konuşabilirsin. Biz arkadaş sayılırız."

"Neden? Beni evime kadar bıraktığın için mi?" Hızla kafasını sağa sola salladı. Evet, o gün yosuna oturmamızın ardından beni evime kadar eşlik etmişti. Çünkü hava kararmıştı ve dikkatli olmam gerektiğini söyleyip beni evime bırakmıştı. Eğer diğer gün buraya gelip onunla karşılaşmasaydım, belki de daha iyi bir arkadaş olabilirdik. Bilmiyordum...

"Hayır, tabiki de. Sadece sen aslında çok güler yüzlü birisin. Ve şu an burada, bu odada suratını bu kadar asık görmek hoş değil. Seni zaten her aynı sonu görebiliyorum. Bu yüzden bütün ay boyunca neler yaptığını bilemediğim için sohbetimiz ilerlemiyor ve ben senin iç dünyanı keşfedemiyorum." Omuzlarımı silktim.

"Keşfetme istemiyorum. Benim anlaşılmaya ihtiyacım yok, tamam mı? Ben kendi dünyamda mutluyum. Ne var yani aptal gibi yazılar yazıyorsam ya da kendi kendime konuşuyorsam?"

"Hayır Seren. Senin anlaşılma ihtiyacından çok, sarmalanmaya ihtiyacın var. Sen, seni kimse sarmadığı için başka bir dünyan var." Doğru söylüyordu. Ve haklı olması karnıma daha çok baskı olmasını sağlıyordu. Derin bir nefes aldım ve büyük, yuvarlak gözlüğümü gözümden çıkardım.

"Sen aptal yazılar yazan veya kendi kendine konuştuğun için aptal görünen birisi değilsin! Sen, ne hissettiğini, duygularını kağıda aktarabilecek kadar zeki ve kendi kendine fikir yürütüp konuşabilecek derecede akıllı birisin." Yutkundum. Doğru söylüyor olabilir miydi? Yoksa ben dediklerine mi inanmak istiyordum?

"Bu senin düşüncen. Senin amacın beni rahatlatmak. Peki ya annem? Annem benim bir deli olduğumu düşünüyor ve ben deli değilim."

"O zaman ona göster?" Kaşlarımı çattım.

"Ne?" Koltukta hafif öne gelip dizlerinin üstüne dirseklerini koydu ve mavi gözlerini gözlerime dikti.

"Buradan mutlu bir şekilde çık ve annene ne kadar sağlıklı olduğunu kanıtla. Yalandan gülümse ya da yalandan ona oyunlar oyna demiyorum. Gerçekten, ne hissettiğini düşün ve bu düşünce negatifse kenara at. Ardından annene gerçek güçlü kadın Seren'i göster." Söyledikleriyle nefes alışlarım artarken, kaçmak için hızla saate baktım. Az bir zaman kalmıştı. Elini yumruk yapıp bana uzattı.

"Anlaştık mı?" Tedirgince elimi yumruk yaptım ve dudaklarımı ıslatarak, yumruklarımızı tokuşturdum. Gülümsediğimde gülümsedim. Bu sefer gerçekten gülümsemiştim.

"Anlaştık." Elini dijital saate atıp çevirdi. Ve gözlerini bana dikti.

"Bugün saati biraz daha uzatmak istiyorum. Çünkü geçen ay sana sorduğum sorunun cevabını alamadım."

"Beyaz." Kaşlarını çattı. Ve arkasına yaslandı. Elini dudaklarına götürüp, düşünmeye başladı. Gözlerimi kaçırıp, ellerimi bacaklarımın altına sakladım.

"Neden beyaz?" Derin bir nefes aldım. Masanın üzerine koyulan dergileri yan yana koydum.

"Bu siyah," dedim sağ tarafta duran dergiyi göstererek, ardından sol taraftakini gösterdim.

"Bu da beyaz. Siyahın üzerine başka bir renk boyandığında, renk daha çok koyulaşır. Ama beyazın üzerine boya dökülüp boyandığında renk başka bir şekle dönüşüyor. Ve ben, insanları kendime boyayan değil, insanların içini farklılaştıran birisiyim. En azından öyle hissediyorum."Kafasını salladı. 

"Böyle düşünmeni çok sevdim. İnsanlardan daha farklı düşünüyorsun." Alt dudağımı sarkıtıp omuz silktim.

"Hani bir tane poster var ya! Bütün japon balıkları aynı yönden giderken, sadece bir tanesi başka yöne gidiyordu. Ve 'Ya sen doğru yoldaysan?' yazıyordu. Seni görünce bu poster aklıma geliyor." Kıkırdadım. Masanın üzerindeki dergileri geri yerine yerleştirdim.

"En azından benim kötü bir şey düşünmüyorsunuz? Yoksa düşünüyor musunuz Kaan Bey?" Yüzünü buruşturdu.

"Kaan Bey kelimesini sevmedim. Biz arkadaşız unuttun mu?" Dudaklarımı bastırıp kafamı salladım. Ardından gözlerimle kapıya baktım. Gitmek istiyordum.

"Bugünlük bu kadar olsun o zaman. Sıkıldığını biliyorum."  Utançla kafamı sağa sola salladım. Onu da kendimden bıktırmak istemiyordum. Ayağa kalktığımda o da kalkmıştı. Tam elimi uzatıcakken, önümden geçtiğini fark ettim. Kendime neden elimi kaldırdığım konusunda kızıp hızlıca ceketimi aldım. Kapıdan çıkarken ise sırtımda bir el hissetmiştim.

GÖZÜ KAPALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin