Deli gibi yağmur yağıyordu. Şemsiyemin delineceği korkusu olmasaydı güzeldi aslında. Eve gider gitmez kendime kahve yapmaya karar vermiştim. Toprak kokusunu severdim o yüzden adımlarımı yavaşlattım. Eve yaklaşıyorken yağmurun altında sıçana dönmüş birini gördüm. Kulağında kulaklık vardı. Gözlerini kapatmış, bir duvara yaslanıyordu. Yanına gittim.
"Pardon!"
Tepki yoktu.
"Pardon!"
Yine takılmamıştım.
"Pardon!"
Israrla beni duymuyordu. En sonunda dayanamayıp: "Pardon canısı, bir bakıcan mı?" diye bağırdım. Anında gözlerini açtı. O an biraz korkmuştum; çünkü beni dövme potansiyeli vardı. Kulaklıklarını çıkardı.
"Efendim?"
"Şey... Şemsiyemi verebilirim, diyecektim."
"Gerek yok."
"Ama fena ıslanmışsın. Hem evim de hemen şurada zaten."
"Gerek yok, dedim."
"Zatürre olacaksın."
"Bir başımdan gidecek misin?"
"Ne?"
"Uzaklaşır mısın?"
"Ne diyorsun sen ya?"
"Buharlaş, diyorum ablası."
"Ağzını topla hayvan! Kadın var karşında senin."
"Kadın mı? Kaç yaşındasın? 13? 14?"
"Sana ne gerizekalı?"
"Ambiyansımdan çıkar mısın?"
"Ambiyansını sevsinler. Odun herif."
"Git."
"Düşünende kabahat zaten. Hasta olursan ol. Bana ne?"
"Bence de."
"Geber gerizekalı. Geber."
Sinirle eve yürüdüm. İyilik yapayım derken ne hale gelmiştim. Kendini beğenmiş mal. Hayır sitede yeterince kendini beğenmiş insanlar vardı. Yenisine gerek yoktu. Hızla odama çıktım. Çantamı yere attım. Hemen kıyafetlerimi değiştirdim ve sadık yarim su ısıtıcıma koştum. Kendime kahve yaptım ve tekrar odama çıktım. Annemle babamın gelmesine daha 3 saat vardı. Günün en sevdiğim anlarından biri buydu. Ev bana aitti. Düşüncelerimle, kitaplarımla, filmlerimle başbaşa kalıyordum. Koltuğumu pencerenin önüne çektim ve dışarıyı izlemeye başladım. Beni tersleyen kendini beğenmiş mal ısrarcıydı. Onu en son bıraktığım yerde duruyordu. Tam bir odundu. Yine sinirlenince kitabımı aldım ve okumaya başladım...Gözümü bir ışık rahatsız etmeye başladı. Gözlerim kapalı olduğu halde hissedebiliyordum. Başımda bir el hissedince elimi gözlerime siper ettim ve gözlerimi açtım.
"Anne?"
"Kuzum uyan hadi."
"Saat kaç anne?"
"7.00"
"Nasıl? Ben dünden beri uyuyor muyum?"
"Eve geldiğimizde uyuyordun. Uyandırmaya çalıştık; ama sen uyanmayınca bırakalım uyusun dedik."
"Teşekkür ederim annim. Yorgun hissediyordum iyi geldi uyumak."
"Ay ay ay benim aşkım çok mu yorulmuş?"
"Eveet." Annemle konuşurken modum bir anda değişiyordu. 6 yaşına dönmüş bir şekilde buluyordum bazen kendimi.
"Hadi bir tanem kalk kahvaltı yapalım."
"Peki annim."
Koltuktan zıplayarak kalktım. Kendimi çok enerjik hissediyordum. Okul formamı giydim ve hızla aşağı indim.
Evden çıkınca depar atmam gerekmişti; çünkü kahvaltıda çok oyalanmıştım. Evimiz okula uzak olduğundan servis gelmiyordu. Zaten otobüsle gitmek de işime geliyordu. İstediğim zaman başka yerlere gidebiliyordum. Otobüse kendimi attığımda "Umarım ayakta kalmam." dedim içimden. 40 dakika yol ayakta çekilmiyordu. Neyse ki oturacak yer bulmuştum.Sınıfa çıktığımda gözlerim Cankat, Yamaç ve Başak'ı aradı. En yakın arkadaşlarımdı onlar. Hepsinin yeri bende ayrıydı. Ayrıca Cankat'la aynı sitedeydik. Sadece okula babası bırakıyordu onu. Okula gidiş dışındaki zamanımın çoğunda o vardı bu yüzden. Hiçbiri sınıfta yoktu bu yüzden sırama geçip oturdum. Çok kısa bir süre sonra Cankat sınıfa girdi.
"Kitkat!"
"Leylek!"
Ona "kitkat" dememe sinir olurdu. Bu yüzden o da bana leylek demeye başlamıştı.
"Niye sınıfta yoksunuz acaba? Kız lisesi kapısında bekleyen endüstri meslek öğrencisi gibiyim."
"Az da sen bekle Leyla hanım. Hep ben mi bekleyeceğim sizi?"
"E evet?"
Tam ağzını açmıştı ki hoca içeri girdi. Başak'la Yamaç hala yoktu. Normalde ben Başak'la oturuyordum; ama olmadıkları için Cankat yanıma gelmişti.
"Hasretime dayanamadın bakıyorum."
"Annemi senden az görüyorum ya. Ne hasreti?"
"Beni görebilmek için fırsatlar yaratman ne hoş kitkatcığım."
"Çocuklar aranızda konuşmayın!"
"Pardon hocam."
Ders sessizlik içinde devam ederken kapının sesiyle irkildim. Kapı açıldı. Oturduğum yerden dışarıdakinin kim olduğu görülmüyordu. Ben kim olduğunu merak ederken hoca bana döndü: "Leyla, müdür seni çağırıyormuş."
"Şimdi mi gidiyim hocam, teneffüste mi?" Sormadan bir şey yapsaydım kıyameti koparırdı. Rezil deneyimler sonucunda öğrenmiştim bunu.
"Şimdi git." dedi. Yerimden kalktım. Kapının eşiğine vardığımda belki de hayatımın en büyük şokunu yaşamıştım. Karşımda dün tartıştığım odun duruyordu. Olduğum yerde kalmıştım. Ne işi vardı ki okulda?
Ben bunları zihnimden geçirirken hocanın sesini duydum: "Leyla bugün içinde gidebilecek misin?"
"Ha? Pardon hocam gidiyorum." dedim ve sınıftan çıktım. Odun çocuk da şaşkındı.
"Senin ne işin var burada?"
"Aynı şeyi ben de soracaktım. Takip falan mı ediyorsun sen beni?"
"Evet işim gücüm yok bir odunun hayatını adım adım izliyorum."
"Hehehe çok komiksin."
"Senin ne işin var cidden?"
"Hımm acaba üstümde neden nöbetçi kartı var?"
Dikkatli bakınca nöbetçi kartını görmüştüm.
"İyi güzel de ben seni hiç görmemiştim."
"Oysa ben her yeni doğan güne seninle başlıyorum."
"Öff tamam sus ya."
"Sen hep böyle tripli misin?"
"Sen hep böyle odun musun?"
Müdürün odasının önüne gelmiştik. Üstümü düzeltip içeri girdim. Diğer sınıfların başkanları da oradaydı. Sınıftakilerin dosyalarını toparlamamızı, eksikleri ona bildirmemizi istedi. Bu iş 3 ders sürmüştü. Sınıfta yapılan saçma anketler de vardı. Herkesinkini okumuştum sonuçta iş ahlakı da bir yere kadardı.Müdürün odasından çıktığımızda öğle arası başlamamıştı. Hepimiz yemekhaneye gittik. Yemeğimi aldıktan sonra masalara göz attım. Cankat, büyük ihtimalle tuvalete gitme bahanesiyle, erken gelmişti. Hatta yemeğini almış bir yerde oturuyordu. Karşısında da biri vardı; ama arkası dönük olduğundan kim olduğunu göremiyordum. Cankat'ın yanına gittim.
"Cankat kuzuum!" Cankat'ın yanına geçtiğimde karşımdakini görünce yine yine yine şok oldum.
"Ya sen niye her yerde karşıma çıkıyorsun?"
"Belki de sen benim peşimden geliyorsundur."
"Evet gizli sapığınım kahretsin."
"Siz nereden tanışıyorsunuz?"
"Bu oduna dün iyilik yapayım dedim beni pişman etti sağ olsun."
"Leyla benim kardeşim gibidir yavrum, sen ne yaptın, hayırdır?"
"Yavrum mu? Cankat, siz nereden tanışıyorsunuz?"
"E bizim sitede Rüzgar. Hatta sizin evin hemen yanında."
"Ne?"
Aynı anda söylemiştik. Bu gıcık yaratık benim komşum muydu?
"Ama ben seni hiç görmedim."
"Ben de."
"Mal zaten sen görmüş olsan ben de görürdüm."
"Ciğerimi soldurdun ya. Ne bilmiş kızsın."
"Merak etme sen de kendini beğenmişsin, eksik kalmıyorsun."
"Allah muhabbetinizi artırsın yavrular. Ben kaçar." dedi Brütüs ve masadan koşarcasına kalktı. Arkasından bakakalmıştım. Rüzgar da tepsisini aldı. Tam gidecekken laf attım: "Evet ben de yemeğimi tek yiyeyim zaten. Odunluğun gerektiriyor gerçi seni yargılayamam."
"Sivri dilli."
"Odun."
"Çok bilmiş."
"Kendini beğenmiş."
"Ergen."
Söyleyecek bir şey bulamamıştım. Cevap vermeyince pis pis sırıtıp gitmişti.
O an bir soru oluşmuştu aklımda: "Allah'ım sınayacak başka şey bulamadın mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk... Müzik Durana Kadar
Teen FictionAşk, şarkılarla anlatılır. Peki ya hayatınızda müziğin yeri yoksa? Müzik durana kadar her şey olabilir, o güzel melodi sona erince geriye sadece yanmış, yıkılmış kalpler kalır...