Teneffüste Cankat'la kapıda duruyorduk. Gelip geçenleri izlemek hoşuma gidiyordu. Bu yüzden içimde bir yerde hep camın önünde oturup mahalleliyi izleyen teyze olduğunu düşünürdüm. Başak bize doğru zıplaya zıplaya geliyordu. Elinde soda şişeleri vardı.
"Bakın size ne aldıım!"
"Ay canımsın Başakaşk."
"Sen de beniim."
"Sin di biniiim! Çok romantiksiniz yine. Maşallah maşallah."
"Kıskanma be."
"Hööö" Cankat'ın çıkardığı insanlık dışı sese deli gibi gülmeye başladık. Gelen geçen bize bakıyordu. Biraz utanıp düzelmeye karar verdik. Ders zili çalmıştı; ama öğretmenler zili çalana kadar içeri girmeye niyetimiz yoktu. Zil çalınca Yamaç da yanımıza gelmişti. Topluca röntgenliyorduk etrafı.
"Ooo Leyla bak ex'in Büşra'yla yine."
"Ay iyi ki geçen yıl azıcik hoşlandım. Nereden ex'im oluyormuş acaba?"
"Tabi ortalıkta 'Ay Görkem çok tatlı, Ay Görkem çok şirin, Ay Görkem'in çok şirin olduğunu söylemiş miydim?' diye dolaşan bendim."
"Ya sesini beğeniyordum çocuğun, hemen ne yaptınız a aaa!"
"Pıf..."
"Pıf mı?"
"Neyse inanmış gibi yapalım da sevinsin çocuk. Yazıktır."
"Ya!"
"Ya zaten Büşra'ya gitmiş çocuk. Yarini eller elliyor bırakın kızı acısını yaşasın."
"Başak sen de mi?"
O sırada Rüzgar hızla bizim olduğumuz tarafa doğru geliyordu.
"Ay kurtulamadım şundan."
"Niye be? İyi çocuk."
"Tabi odunluğunu siz çekmediniz."
"Ya ne odunluğunu gördün çocuğun?"
"Oha resmen onu savunuyorsunuz!"
"E sana güven olmaz. Geçen yıl karşında şiir okuyan çocuğa aşık oldun, sana olumsuz cevap veren birine öküz demeyeceğin ne malum?"
"Ya ne aşkı?"
"Hadi hadi sodanı iç."
Ben şişeyi kafama dikmişken Rüzgar karşımda durdu.
"Leyla..."
İçimden "Yine ne yumurtlayacaksın acaba?" dedim.
"Sevgilim olur musun?"
İşte o an vücudumdaki tüm basınç ağzımda toplandı. Karşımda kim vardı bilmiyordum; ama tazyikli bir soda yağmuruna yakalanmıştı. Ben de öylece kalakalmıştım. Çünkü daha önemli bir sorun vardı: Karşımda ıslanmış bir coğrafya hocası duruyordu. Deli gibi öksürmeye başladım. Telaştan ne yapacağımı bilemiyordum. Öksürmemi uzatarak bir şeyler düşünmeye çalışıyordum ki Rüzgar'ın sesini duydum: "Hocam Leyla hasta da. Sodayı yutamadan öksürük krizi gelince..."
Ben de öksürmeyi durdurmuştum. Bahanem hazırdı.
"Hocam gerçekten çok çok özür dilerim."
"Sorun değil kızım. İnsanlık halidir olur. Geçmiş olsun. "
Adamı daha bir sevmiştim bu cevabından sonra.
"Teşekkür ederim hocam."
"E hadi içeri girin siz de."
"Peki hocam."
Rüzgar arkasını döndü. Giderken bir an bana baktı sonra yoluna devam etti. Sırama yürürken kendimi bulutların üstünde gibi hissediyordum. Ne demişti o? Neden böyle dengesizce bir şey yapmıştı ki?
Başak koluma dokununca irkildim.
"Hayıdır?"
"İnan bilmiyorum."
Başak bana bir süre daha baktı sonra önüne döndü.Çıkışta kapıya yürürken Rüzgar'ı görme umuduyla etrafa bakınıyordum; ama yoktu. Bu çocuk okula nasıl gidip geliyordu?
"Leyla! Biraz daha yavaş yürürsen şu yerdeki salyangoz bizi geçecek."
"Ha?"
"Otobüs diyorum. Kaçacak diyorum. En olmadı ayakta 40 dakika gideceğiz diyorum. Ohoo!"
"Ay otobüs mü?" Otobüste ayakta durmayı hatırlatınca kendime gelmiştim. Hayatta 40 dakika ayakta duramazdım. Bir anda hızlandım. Neyse otobüse yetişmiştik. Arkalarda iki kişilik boş yer vardı. Birini oraya doğru ilerlerken gördüm. Ama aslan Cankat'ım kaptırmadı o koltukları.
"Yılan mısın mübarek? Nasıl geçtin o kadının yanından?"
"Belimin kıvraklığına borçluyum canım. Senin gibi kalas değilim ben."
"Höö çok komik."
"Sen şimdi bırak onu bunu da..."
"Ne diyeceksin yine?" der gibi yüzüne baktım.
"Rüzgar'ın söylediği neydi öyle?"
"İnan bilmiyorum Cankat. Ben de çok şaşırdım. Hayır ne niyetle söyledi, amacı neydi hiç bilmiyorum."
"Kötü niyetli değildir de."
"Aman hep savun zaten onu."
"Öyle değil ya. Eğer kötü niyeti olsaydı orada hocaya açıklama yapmazdı."
"Haklısın."
"Ben her zaman haklıyım."
Ona "cocumuyo" yaptım. Martı gibi gülmeseydi iyiydi aslında.
"Oha hayvan oha! Topluluk içinde yapma bari şunu."
"Gülme hakkımı kısıtlıyorsun resmen. Aaa vatandaşlık hakkımı elimden alıyorlar yetişiiin!"
"Allah bana sabır versin. Yemin ediyorum şu an kendime çok acıdım. 15 yıldır çekiyorum seni."
"El alem benimle arkadaş olmak için sıraya giriyor. Sen hala elindekinin kıymetini bilme."
"Ay kimmiş onlar?"
"He... Iıı... Vardı ya en son birileri."
"Kitkat... İyi ki varsın be."
"Sen de leyluk."
"Leyluk mu?"
"He. Yeni buldum. Nasıl?"
"Efsane."
"Kitkatcığım..."
"Ne isteyeceksin?"
"Aşk olsun ben sen miyim?"
"Oha hayatta kabul etmem bundan sonra."
"Ya tamam özür dilerim. Senin gibiyim. Kabul."
"Yaa bak yola ge- Ne?"
"Ahahahahaha! Ya ama önemli cidden."
"Söyle."
"Rüzgar'a gitsek mi?"
"Olur ya. Ben de merak ediyordum zaten."
"Şaşırdım mı? Hayır."
"Bak gelmem."(Tabi ki geldi.)
"Zile bas."
"Niye sen basmıyorsun ki?"
"Ya istemiyorum çünkü?"
"Ya bak eve gittim, sonra sen istedin diye geri geldim. Bunu da ben mi yapayım?"
"Ya beni mi kandırıyorsun sen? Merak ettiğin için geldin, bilmiyor muyum?"
"Yalan. Kuru iftira."
"Cankat hadi!"
"Ya zilde şarbon mu var nedir?"
"Ya bas işte."
"Hoyy! Tamam basıyorum."
Çok kısa bir süre sonra kapı açıldı. Üstünde sadece pantolonu olan bir adet Rüzgar çıktı karşımıza. O günkü odunluğu olmasaydı onu canlı odada çay içmeye davet edebilirdim.
"Hey maşallah!"
Cankat lafı ağzımdan almıştı.
"Yavrum bu şekilde çıkma kapıya. Bak kötü niyetli olanlar olur falan. Sonra 'Kirlendiğimi hissediyorum.' diye dolaşırsın ortalıkta."
"Delikten baktım zaten yavrusu. Yoksa hayatta açmazdım. İffetime laf söz olur falan."
"Ya siz ne romantiksiniz öyle 'yavrum' falan."
"Bu it alıştırdı beni de. Cankat, benimle ilgili başka türlü emellerin varsa bilmek isterim."
"Yok kardo. Dünya ahiret bacımsın."
"Eyvallah kardo. Neyse geçin ya içeri dışarıda kaldınız."
İçeri girdiğimde ne yapacağımı bilemediğimden etrafa bakıyordum.
"Yeni doğmuş buzağı mübarek."
"Ne?"
"Etrafı süzüyorsun ya onun için söyledim."
"Ay ne yapacağımı bilemedim. Allah Allah!"
"Salon şurada. Siz geçin ben geliyorum."
Salona gittik. Modern ve hoş görünüyordu. Evin antresinden ve salonundan asalet akıyordu; ama aynısını ev sahibi için söyleyemezdim tabi.
"Yeni doğmuş buzağıymış. Salak."
Cankat kahkaha atarak gülüyordu.
"Gül gül. Brütüs seni. Sen benim yanımda olma zaten. Idiot!"
"Ama dürüst ol. Güzel değil miydi."
"Değildi anam değildi."
"Bari dedikodumu yapmak için daha uzağa gitmemi bekle be Leyla."
"Bizi dinliyordun demek."
"Hayır canım. O 8 oktavlık sesin yukarı kadar geliyordu."
8 oktav diyince bozulmuştum. Yaramın deşilmesinden nefret ederdim. Bu yüzden ciddileşip direk konuya girdim.
"Neyse asıl konuya geçelim. Senin bugün söylediklerin neydi Rüzgar?"
"Ya..."
"Her şeyi geçtim, Ali hoca resmen şifalı suyla yıkandı."
Cankat'la Rüzgar kahkaha attı.
"Of efsaneydi ya!"
"O sahne gözümün önüne geldi de... Puahahahahahahahaha!"
"Adama rezil oldum ya senin yüzünden. Bir de gelmiş gülüyorsun."
"Kurtardım durumu işte."
"Allah razı olsun abi. Mal sen öyle bir şey söylemeseydin ben gayet insancıl bir şekilde bitirecektim o sodayı."
"Pek inanmıyorum o ihtimale ama. Neyse ben anlatıcam; ama sözümü kesmeyin. Tamam mı?"
"Tamam."
"2 hafta önceye kadar Büşra'yla sevgiliydik. Sonra bir gün mesaj attı 'Ayrılalım.' diye. Onlarca kere aradım. Açmadı. Bir sürü mesaj attım. Takmadı. Bir gün sonra okulda sordum nedenini. 'Senden sıkıldım. Başka birini arıyordum. Buldum. Şimdi rahatladın mı?' dedi. 'Benim Büşra'm bu değil. Nasıl bu hale geldin?' dedim. 'Bana tutmamış dizi replikleriyle gelme. Bitti diyorum. Peşimi bırak tamam mı?' dedi ve sınıftan çıktı. Ben günlerce ruh gibi dolaştım. Gerçekten çok zordu. Çünkü ben Büşra'yı seviyordum. Yani o ana kadar. Başka birini bulana kadar beni kullanmıştı. Sırf sevgilisiz kalmamak için. Sana atarlandığım gün de Görkem'le onu okulda birlikte görmüştüm. Onun siniriyle eve geldim çantamı bırakıp tekrar dışarı çıktım. Müzik beni sakinleştirir diye saatlerce müzik dinledim. Ama o sinirli halimde sen gelince sana çok kötü davrandım. Ben gerçekten üzgünüm Leyla. Öküzlük yaptım farkındayım. Özür dilerim. Ama bilerek yaptığım bir şey değildi inan."
Bir dakika... Benden özür mü dilemişti o? Öküz Rüzgar benden özür mü dilemişti? Mutluluktan ölebilirdim o an.
"To be continued gibi bıraktın Rüzgar."
"Önce beni affetmen lazım."
"O o kadar kolay değil."
Keyfim yerine gelmişti. Biraz şımarıklık hakkımdı.
"Ne yapmam gerek? Dışarı çıkıp 'Ben öküzüm!' diye bağırayım?"
"Yok be. Sadece kahve istiyorum."
"Ha kolay o. Yaparım şimdi."
"Öyle değil canım. Dışarıda. Hem Cankat'a da ısmarlaman gerek."
"Eyvallah leyluk."
"Çok şey istiyorsun sen de."
"İyi sen bilirsin. Hadi gidelim kitkat."
"Off tamam. Gideriz bir ara."
"Belirsizlikleri sevmem."
"Tamam bu hafta içinde bir gün. Söz."
"E tamam affettim o zaman."
"Tabi ki affedeceksin. O kadar özür diledim."
"Ben böyle duygu durum değişikliği görmedim. Öküzsün."
"Takmıyorum seni. Neyse devam edeyim. Ben bugün onları yine birlikte görünce gözüm döndü. Büşra'dan intikam almak istiyordum. En azından onu unuttuğumu görmesini istiyordum. Aklıma ilk gelen şey onu kıskandırmak oldu. O an en yakınımda da sen vardın. O yüzden sana onları söyledim."
"Yani çakma sevgilin olmamı mı istiyorsun?"
"Biraz."
"Ya..."
Böyle şeylere hiç gelemezdim. Oyunlar bana göre değildi. Ama biri benden yardım istemişti. Her ne kadar o kişi öküz Rüzgar olsa da ona yardım etmem gerektiğini düşünüyordum. Bir an zihnimden Görkem'in dikkatini çekme düşüncesi geçti. Tamam onu geçmişte bırakmıştım; ama "Bu kızın da talipleri varmış." demesini isterdim. Ani bir kararla: "Tamam. Kabul ediyorum." dedim.
Rüzgar büyük ihtimalle benden böyle bir şey beklemiyordu, bayağı şaşırdı. Ama hemen toparlanıp o iğrenç, kendini beğenmiş, cool, muhteşem...... neyse gülüşünü yüzüne yerleştirdi.
"O zaman anlaştık sevgilim."
"Anlaştık sevgilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk... Müzik Durana Kadar
Roman pour AdolescentsAşk, şarkılarla anlatılır. Peki ya hayatınızda müziğin yeri yoksa? Müzik durana kadar her şey olabilir, o güzel melodi sona erince geriye sadece yanmış, yıkılmış kalpler kalır...