Tuvalet, milattan önce dahi kullanılan, genelde beyazı tercih edilen ve normal bir mekanda olmazsa olmazlar arasına girmekle birlikte erkek kampüsünden kız kampüsüne çevrilen bir yerde ilk değiştirilmesi gereken eşyalardan biridir. Ne var ki harikulade sıfatının önünde çokça kullanıldığı okulumda tuvaletlerin önüne de aynı sıfatı getirmek oldukça mümkün (!) Söz konusu eşyaya ne kadar uzun baktığımı bir hayli kızgın olduğunu anladığım kişinin kapıyı çalmasıyla fark ettim. Yanlız olduğum bu odaya birinin daha eklenmesini istemiyordum. Yaz aylarında saatlerce tek başıma müzik dinlediğim ve kitap okuduğum evim beni yeterince mutlu ediyordu.
Yıldızların ışıktısını sabaha kadar çıkıp izleyebileceğim verandamızın kiremitlerinden gelen her seferinde bacaklarımı boyamasına alışkın olduğum kırmızı renk, kapıyı açtığımda gördüğüm yüzle aynı tondaydı. Yine de ilk dikkatimi çeken sabah güneşi kadar sarı gözler ve bronz teniyle oluşturduğu hoş tezat oldu. Benden bir baş uzuncaydı. Saçları verdiği soluklarla alnından uçuyor nefes alırken hafif süzülüşlerle oldukları yere geri dönüyorlardı. Ellerini saçlarına götürüp kaldırdı ve göz göze gelmemizle yüzüne aptal bir sırıtış yerleşti. Ağzının kenarında oluşan küçük gamzesi belli oldu ve ardından ağzını açmasıyla anın bütün muhteşemliği bozuldu.
"Önümden çekilecek misin?"
Bir an afalladım. O güzelim kiremit renginin yüzümü boyadığını hissediyordum. Ama ciddiyetimden ödün vermeyerek önüne doğru onu durdurmak istercesine bir adım attım.
"Bu bloğun kızlara ait olduğunu sanıyordum."
"Vay canına."
"Dalga geçmeyi keser misin."
"Sen de önümden çekilsen diyorum, elimdekileri bırakıp gideceğim."
Bir iç çekip kapıyı sonuna kadar açtıktan sonra zafer kazanmışçasına bir bakış attı. Yanımdan geçerken hissettiğim o hafif esinti ve çam kokusu titrememe neden olsada arkasından odaya girdim. İki kişinin yan yana sığamayacağı küçük balkondan pencerelerini kapatmaya tenezzül etmediğim için perdeleri uçuşturan rüzgar uğuldayarak giriyor, dışarıdaki gürültünün bir kısmı bununla içeri giriyordu. Sonunda elindeki valizleri bırakarak doğruldu.
"Fosforlu yeşili severim"
Ben de green day in albüm kapağındaki yeşili ve yaz çilekleriyle yapılan turtanın pembe rengini seviyordum fakat bunları yeni karşılaştığım bir insana durduk yere söylemeyecek kadar bilinçliydim.
Geniş omuzları giydiği bol tişörtün altından dahi belli oluyor daha önce hiç yaşamadığım bir aptallığı yaşatıyordu. Kendimi toplamam gerektiğini hissetmem çok uzun sürmedi. Tam bunun umrumda olmadığını söyleyecekken gözlerinin az önce takıldığı yeri fark ettim ve lavaboya neden girdiğim aklıma geldi.
"Aman Tanrım!"
Koşarak lavaboya gittim ve ince tişörtümü üstüme geçirdim. Geldiğimde pencere kenarındaki yatağa yüzüstü uzanmış, kollarını başının altına kelebek olacak şekilde yaslamış gülüyordu. Utançtan kıpkırmızı olmamış olmayı dileyerek içeri girdim.
"Bu sene kızların alınacağını duyduğumuzda sevinmiştik ama bu kadarının olacağını da düşünmezdik doğrusu."
Ardından ukala bir şekilde güldü.
"Bana da erkeklerin istediği gibi yatağımı kullanabileceğinden bahsedilmemişti."
Dediklerine aldırmamaya büyük özen gösteriyordum. Yatağım olarak orayı seçmeye karar vermiştim. Odaya geldiğimde üç yatak görmüş, bunlardan ikisinin manzarası bana çatımdan izlediğim öğleden sonrası batmakta olan güneşi hatırlatmıştı. Zaten bunların arasında kalmış, en sonunda kışın soğuk olmaması için açık mor duvarlara yaslanmış iki numaralı yatağı seçmiştim. Fakat şimdi balkon kenarındaki yatakta bir çift gamze bana bakıyor ve aklımı kaçırmama neden olacak şekilde içeri gömülüyordu.
"Bu yatağın boş olduğunu sanıyordum."
Diyecek bir şey yoktu. Özellikle eşyalarımı diğer yatağa yığmışken.
Kollarımı göğsümde bağlayıp kızgın olduğumu anlayacığını umduğum bir bakış attım.
"İnsanların eşyalarını çıkarır mısın böyle?"
Dedim az önce bıraktığı valizleri işaret ederek.
"İnsanların değil, özel insanların."
"Anlamadım."
Yataktan tek bir hareketle kalkarak yanıma yaklaştı. Aramızda bir adımdan daha az mesafe vardı.
"O kızı kim görse taşırdı."
Ardından odadan çıktı. Bu seferki gülüşü beni sadece sinir etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp
Teen FictionBir an güneşle değil, sadece onun gözlerindeki kıvılcımlarla her yerin aydınlanabileceğini düşünmeden edemedim. Baktığı her yeri yakıp kül edebilirdi. Ve ayrılık geldiğinde sönüşünü izlemek, güneşin doğmayacağını bilmek kadar zordu. ...