Herkes dağılmaya başlamıştı. Çoğu zaman konuşan kişiyi göremediğim törenlere hiç bir zaman ısınamamıştım. Dünyanın en harika okuluna dahi gitsem ısınamayacaktım. Bazı gerçekleri değiştiremezdiniz tıpkı şu an ne olduğunu anlayamadığım gerçeği gibi.
"Hey nasıl gidiyor?" Dedi Tiber
"Telefonuna bakmayı akıl edeceğini sanarak geçirdiğim iki saati saymazsak mı, gayet güzel."
Bir an güneşle değil sadece onun gözlerindeki kıvılcımlarla her yerin aydınlanabileceğini düşünmeden edemedim. Baktığı yeri yakıp kül edebilirdi.
"Güzel bayanlarla konuşurken telefona bakmak tam bir ahmaklık olurdu."
Diye cevap verdi Tiber.Ne diyeceğimi bilememiştim. Vereceği cevabı bekliyor olduğum için kendimden utanıyordum.
Gözü bana takıldı.
Bir saniye.
Bir saniye söylemekten bile kısa sürsede gözlerinde onu yaktığını belli eden kıvılcımı gördüm. Gözleri içinde yaşadığının küçük bir kısmını yansıtıyordu. Bakışı içime işlemişti. Hemen sonra küçük bir tebessüm etti. Bunu yaparken sol dudağının üst kısmı yukarı doğru kıvrılmış, içimi eritmişti."Bölmek istemeyeceğimi söyleyemeyeceğim."
Tiber durumu kurtarmak için bana dönmeden önce susturmak istercesine arkadaşına baktı.
"Tanısan seversin."
Gereksiz olduğunu düşündüğüm kalıplardan biriydi bu. Özellikle şu an için. Tanışma faslımızı kendi adıma hiç eğlenceli olmayan bir şekilde geçirmiştik. Tabii ismini bilmediğiniz biriyle tanışmış sayılır mısınız bunu bilemem. Hemen sonra düşüncelerimi okumuş gibi elini uzattı.
"Burak"
Ne yapacağımı şaşırmıştım.
"Hadi bunu biliyor olmalısın."
Bilmiş gülüşüne tek kaşımı kaldırarak cevap verdim.
"Adel"
Parmaklarının soğuğunu parmak uçlarımda hissediyordum. Ellerini çekerken gözlerim bileklerindeki siyah bilekliğe takıldı. Benimkine çok benzeyen bir bileklik bileğini süslüyordu. Tiber'in boğazını temizlemesiyle etrafıma baktım. Deniz'in mor Sahil Erkek Lisesi baskılı tişörtü uzaktan dahi seçiliyordu -bunun morunu tercih etmek zorunda mıydı-
"Her yerde seni arıyoruz nereye kayboldun?"
Burak ve Tiber'i fark edince tekrar bana baktı fakat aradığı cevap Tiber'den geldi.
"Onu düşürdüğü bilekliğini vermek için ben çağırdım. Tiber"
"Deniz."
"Her neyse Tib, artık gitmeliyiz."
Burak'ın sesinden tanışma fasıllarından sıkıldığı çok rahat anlaşılıyordu. Elini Tiber'in omzuna attı. Tiber sonra görüşürüz dercesine göz kırptıktan sonra ayrıldılar.
"Aylin geliyor. Seni aramak için ayrılmıştık. Kaybolmadığına sevindim, yoksa kendimi bir tarla faresi kadar pişman hissedebilirdim."
Deniz tam anlamıyla çılgındı. Düşündüklerini büyük bir soğuk kanlılıkla söylüyor duygularını içinde tutamıyordu. Benden bir kaç ton açık sarı saçlarını etrafa savurarak yürümesi büyük özgüvenine hayran bıraktırıyordu. Üstelik güzelliğinin de farkında değilmiş gibi gözüküyordu. Seçtiği mor tişört parlak saçlarını daha çok belli ediyordu. Şimdiyse gözlerini Aylin'in üzerine dikmişti. Aylin,
biraz soluklandıktan sonra nihayet daha fazla içinde tutamayacakmış gibi gözüktüğü cümleler ağzından döküldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp
Teen FictionBir an güneşle değil, sadece onun gözlerindeki kıvılcımlarla her yerin aydınlanabileceğini düşünmeden edemedim. Baktığı her yeri yakıp kül edebilirdi. Ve ayrılık geldiğinde sönüşünü izlemek, güneşin doğmayacağını bilmek kadar zordu. ...