3. BÖLÜM:"SİMSİYAH"

337 61 7
                                    

İskender' de kimdi? Demir neden bu kadar sinirlenmişti? neden buradaydım ? En önemliside benimle amacı neydi?

Aklımda dönen soru işaretlerini atıp gözlerimi katilim olucak insan cinsine diktim. Telefonu kapatmış ve koltuğa fırlatmıştı.

"Şimdi ne olucak? oda kimdi? Bana ne yapıcaksın?"

Sorduğum aralıksız sorulardan sonra bana döndü. Gözlerinden yanan ateşle vücudum kaskatı kesildi. Korkmuyordu sadece endişeli görünüyordu.

Sorularıma cevap alamadan sağ taraftaki merdivenlerden yukarıya çıktı. Çok gecmeden hızlıca aşağıya inerek geldi elinde bir elbise vardı. Bana doğru fırlattığı elbiseyi zar zor tutmuştum.

"Soyun!"

"Ne! neden soyuncakmışım?"

"Neden bu kadar aptalsın. Sadece sana dediklerimi yap!"

Nasıl bir erkeğin yada pardon bir katilin önünde soyunmamı bekleyebilirmiydi? Bu nasıl bir mantık.

Bu kimin elbisesiydi bilmiyordum ama oldukça şık gözüküyordu. Siyah askılı ve belindede çaprazlama yırtmaçlar vardı. Benim zevkim bu kadar güzel değildi. Giyebirdim ama onun önünde asla!

"Banyo nerede? Orada giyinebilirmiyim?"

Kocaman bir of çekti daha sonra parmağıyla işaret ettiği kapıya doğru ilerlemeye başladım. Içeri girdiğimde kapıyı kitledim. Aceleyle elimdeki elbiseyi giyindim.

Aynada kendime baktığımda üstüme tam oturmuştu. Güzelde olmuştu aslında. Saçlarımı açıp düzeltdikten sonra banyodan çıktım. Koltukta oturmuş düşünüyordu. Yer hala cam kırıklarıyla doluyken hizmetli kız oraları toplamaya calışıyordu. Kafasını bana çevirdi. Yukarıdan aşağıya inceledikten sonra onaylayıcı bakışlarla bana baktı. Bense nedense utanmıştım. Tekrar eline aldı telefonu. Sanırım birini arıyıcaktı. Kulağına götürdü. Burada neler dönüyordu. Bu bende merak hissi uyandırıyordu.

"Eray, İSKENDER geliyor! Bensiz halledin o piçleri."

Erayda kimdi bunlar kaç kişi böyle. Halledin derken gene birilerini mi öldüreceklerdi? Eray dediği çocuğun sesi hoperlör açık olmamasına rağmen çok net olarak duyabiliyordum. Oda şaşırmışa benziyordu. Bir şeyler daha dinledikten sonra Demir telefonu kapattı. Gözlerini bana doğru çevirdiğinde bakışları beni ürkütüyordu. Hadi ama kim olsa korkardı.

Biraz sinsi bir ses tonuyla:

"Seninle bir oyun oynayacağız ama kuralları sadece bana ait olan bir oyun"

Mantıksızca bakmaya devam ettim. Az önce beni öldürmek istiyordu ama şimdi planına dahil etmişti. Buna kanmayacaktım. Bahsettiği oyunda da rol almak istemiyordum. Tanımadığım bir evde sadece adını bildiğim bir katille bir oyun. Hiçte çekici gelmiyordu.

Bir taraftanda korkuyordum. Nede olsa onun elindeydim ve şuan ona karşı çıkarsam polisler beni bulmadan öldürürdü. İstemiyordum ama başka çarem yoktu. Bir an önce beni bulmalarını umuyordum. İki seçenek arasında kalırken şimdilik dediklerini yapmanın daha mantıklı olduğuna karar verdim. Demir'e karşı belli belirsiz başımı salladım. Sırıtarak önüne döndü.

Koluğun diğer ucuna oturarak tırnaklarımı kemirmeye başladım. Stres bütün bedenimi sarmıştı.

"Bu nasıl bir oyun? Tamam biliyorum kabul ettim ama korkuyorum. Bak planın neyse git başkalarıyla hallet. Beni rahat bırak!"

Son kısımda sesim istemeden de olsa yükselmişti. Saçlarının altından gözlerini bana doğru çevirdi âdeta gökyüzü yanıyordu. Mavi rengin bu kadar yakıcı olduğunu yeni fark ettim.

"Fazlasıyla gevezesin. Merak etme işimi hallettikten sonra belki seni rahat bırakabilirim. Ama şimdi benimlesin ve kaçışın yok!"

Rahatlasam mı? Yoksa dahamı tedirgin olsam? Bilemedim.

Oyunun ne olduğunu bilmiyorum ama bir katilleyse eğlenceli bir oyun olmayacağı kesindi. Nasıl kurtulacağım hakkında da hiç bir fikrim yoktu. Ona baktım düşünüyordu. Birden gözleri etrafı toparlamakta olan hizmetliye baktı.

"Meryem sultana de yemeği hazırlasın."

"Tamam efendim."

Arkasına doğru yaslandı. Bana baktı. Ben ise tırnaklarımı kemirmekle meşguldüm. Endişeli olduğumda hep yaptığım hobi gibi bir şeydi tırnak kemirmek.

Aradan yarım saat geçti ama ev hala sessizliğini koruyordu. Hiç beklemediğim bir anda kapı zili kulağımda çınladı. Eminim Demir'de beklemiyordu ki aniden ayağı kalktı. Onun ayağı kalkmasıyla bende hemen yerimden zıpladım. Ne olduğunu anlamadan beni bileğinden tutarak kapıya doğru ilerlememi sağladı. Fazlasıyla kaslıydı ve güçlü olmalıydı ki ben kıpırdamasam bile hiç zorlanmadan beni çekiştirebiliyordu. Kapıyı hızla bu tarafa doğru gelemeye çalışan her zamanki hizmetli kız açtı. Arkasından da tonton bir teyze ona yetişmeye çalışıyordu. Kapı açıldığında şok geçirdiğim bir taployla karşılaştım.

Simsiyah bir adam...

Kim olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu. Simsiyah dememin sebebi kabanının şapkasının ayakkabılarının ve pantolonunun siyahtan ibaret olmasıydı. İstemsizce gözlerim Demir'e kaydı. Gayet ciddi. Tekrardan gözlerim içeriğe girmek üzeri olan siyah adama kaydı.

"Oo Meryem sultan gene evi mis gibi yemek kokunla donatmışsın."

"Sağolun İskender bey hoşgeldiniz."

" Hoşbulduk."

Bir dakka yoksa bu az önce Demir'in bahsettiği İskender'miydi. Şaşırmama engel olamadım. Çünkü genç biri olarak tahmin etmiştim ama gelen kişi ise kırklı yaşlardaydı.

Bir yandan hizmetli kız İskender denilen adamın siyah kabanını alırken, birden gözleri bana kaydığını fark ettim. Demir' le yanyana duruyorduk. İçeriğe doğru ilerledi. En baştaki tekli koltuğa oturdu. Diğerleri işlerine dönerken Demir ve ben o adamın arkasından ilerledik. Biz hala ayktayken tekrar bana baktı daha sonra Demir'e.

"Ee..Demir bir hoşgeldin yokmu?"

"Hoşgeldin Büyükbaba!"

***
Merhabalar :)
Yazım hatalarını olabildiğince düzeltmeye çalışacağım. Şimdilik görmezden gelin..

Vote ve yorumları eksik etmeyin. * ,*

İyi Halt EttinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin