1.2 🍓

558 83 21
                                    

Her şeyin mükemmel gittiğini sandığınız bir gecede büyük bir hayal kırıklığına uğrasaydınız sabahında ne yapardınız?

Evet ben de öyle düşünmüştüm, yatak örteğimi kafama kadar çekip tüm gün boyunca uyumak fakat başınızda bir Hyuck varsa bu pek mümkün değildi.

''Hyuck beni rahat bırak.''

Yatak örteğimi hışımla kafamdan çekmiş, ''Kalk.'' demişti sert bir sesle. ''Tüm günü yatakta mı geçireceksin kalksana!''

''Evet, tam olarak onu yapacağım!''

Arkam dönük olduğu için göremiyordum fakat göz devirdiğine emindim. Yatakta yanıma oturup, ''Ne oldu?'' diye sordu beni kaldırmaya çalışmaktan vazgeçip. ''Jaehyun ile mi tartıştınız?''

''Onun adını duymak istemiyorum.''

''Evet, tartışmışsınız ne söyledi? Seni üzecek bir şey mi yaptı?''

Yüzümü iyice yastığa gömdüm sinirle.

''Bok gibi hissettirdi beni, sanki her gün öyle hissetmiyormuşum gibi bir de o kırdı kalbimi.''

Derin bir nefes aldı. ''Sana o kadar çabuk kapılma demiştim.''

Mızıldanarak ayaklarımı yatağa vurdum.''Beni durdurmalıydın Hyuck! Ondan hoşlanmama engel olmalıydın...''

''Taeyong ben hep yanındayım sana her zaman destek olurum fakat söylemem gereken bir şey var.''

Kaşlarımı çattım merakla.

''Neymiş?''

''Akşam yemeğe katılmalıyız.''

''Ne yemeği?''

Birkaç saniye duraksadı.

''Şey... Abim bizim evde bir yemek daveti verdi Kun hyung ve diğerlerine. Doğum gününde olan rezillik için özür dilemek istiyormuş ve bizim gerçekten diğerleriyle dost olmamızı istiyorlarmış.''

Kafamın altındaki yastığı hışımla çekmiş Hyuck'un kafasına atmıştım.

''Hani bana destek olacaktın?''

''Ne yapayım abim işte, ben mi dedim sanki?''

''Off Jaehyun'da gelir değil mi, hayır gelmesin.''

Fakat öyle olmamıştı ne yazık ki... gelmişti, hatta kapıdan içeri girerken bakışları beni bulmuştu fakat tek bir pişmanlık kırıntısı yoktu gözlerinde. Hiçbir çekingenlik ya da üzüldüğüne dair hiçbir iz. O gerçekten de sandığım gibi önemsememişti beni...

''Hoş geldiniz, isterseniz hemen yemeğe geçelim.''

Taeil hyung misafirlerimize masayı gösterirken, sıkıntılı bir nefes almıştım. Masaya geçerken çok sıkıcı bir akşam olacağını düşünüp duruyordum, hele Jaehyun'un karşısında oturuyor olmak sinirlerimi daha çok bozmuştu. Ayrıca hiç iştahımda yoktu ben bu masada ne yapıyordum sahi?

''Dün gece ki konser nasıldı?'' diye sordu Taeil hyung sohbet başlatmak için.

''Berbattı.'' diye geçirdim içimden. Teknik olarak konser berbat değildi onun sonrası berbattı fakat bu konserin tüm güzelliğini de silmişti gözümden.

''Çok iyiydi hyung.''

Bakışlarım bir anlık Jaehyun'a kaydı. Onunda bana bakıyor oluşu ikimizin de dün geceyi düşünüyor olduğunun bir göstergesiydi.

''Evet bizimkiler de gitmişti.''

Kun hyung söylendiğinde kaşlarım çatıldı istemsizce. Ne yani Jaehyun'un konserden haberi vardı hatta arkadaşları ile gidecekti fakat benimle gelmeyi mi tercih etmişti? Peki neden, bana acıdığı için mi?

Elimdeki kaşığı sertçe çorba kasemin içine bırakmış, oturduğum yerden kalkmıştım hışımla. ''Lavaboya gitmem gerek.'' Yapmacık tavırlarım ile yemek salonundan çıkıp kendi odama girdiğimde sinirle yatağa oturmuş içimden homurdanıyordum.

''Pislik herif. Senin acımana ihtiyacım var sanki?''

''Oysaki beni önemsiyor sanmıştım...''

''Rezilsin Taeyong gerçekten rezil...''

Yaklaşık 2 dakika sonra odamın kapısı açılmıştı. Hyuck olduğunu düşünmüştüm fakat değildi, usulca içeri giren kişi Jaehyun'du.

Onu gördüğümde çatılı olan kaşlarım daha çok çatılırken, ''Ne işin var odamda?'' diye sormuştum sinirle.

''Konuşmaya geldim sadece, kızma hemen.''

Tam sırasıydı gerçekten.

''Konuşmak istemiyorum.''

Yataktan kalkıp kapıya doğru adımlamıştım ki bileğimin usulca tutulmasıyla adımlarımı durdurdum.

''Taeyong özür dilerim. Sana acımak gibi bir niyetim yoktu yalnızca mutlu olmanı istedim. Evet haklısın seni mutlu görünce kendimi iyi hissediyordum belki de, fakat dünkü söylediğim şeylerde ciddi değildim ben de seninle vakit geçirmeyi seviyorum.''

Fazlasıyla kırılmış olan kalbimin bu sözlere hiç inanası yoktu.

''Git Jaehyun, bir şey olduğundan şüphelenecekler.''

Göz devirdi.

''Umurumda değil tamam mı beni affedene kadar gitmem.''

''İyi ben giderim o halde.''

Kapıya giden adımlarım tekrar durdurulmuştu sert bir el tarafından.

''Sorun ben miyim? Beni mi görmek istemiyorsun, eğer öyleyse giderim Taeyong üzülme yeter ki. Ama şunu bil ki gerçekten seni kırmak istememiştim.''

Bileğimi usulca bırakmış kapıya doğru adımlamıştı. İçim içimi yerken odadan çıkması kalbimi paramparça etmişti bir anda.

''Jaehyun.'' dudaklarımdan benden habersizce dökülen isimle adımlarını durdurduğunda hızla odadan çıkmış, arkadan beline sarılarak kafamı geniş omzuna gömmüştüm.

''Gitme.''

Olmamıştı, kendime verdiğim sözü yine tutamamıştım. Ne kalbimi ne de beynimi dinlemiştim o an... Kendi kendine denizde savrulan küçük bir tekne gibiydim. Nereye gittiğimi bilmiyordum, sadece dalgaların beni sürüklemesine izin vermiştim. Eski Taeyong yine bodruma kilitlenirken, benim boğazımdaki yumru canımı yakmaya devam ediyordu.


***
hazirda birkac bolum oldugu icin her gun atasim gelio 😔

***hazirda birkac bolum oldugu icin her gun atasim gelio 😔

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
there is no love // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin