Herkes için geçerli olan bir değişim süreci vardır. Ve bu değişimin başlangıcına sebep olan olaylar tabi ki. Fakat benimkinin bu kadar çabuk olması beklenilmeyen bir şeydi. Kendimi yeni yeni tanımaya başlamışken soluğu bir uçurumun kenarında almıştım. Sağ tarafımda annemin kanlar içinde hareketsiz yatan kanlı bedeni vardı. Ben arabanın ön camından fırlamış olmalıyım ki aracımız arkamda kalmıştı, bin bir zorlukla kaldırdığım başımı arabaya doğru döndürdüğümde babamın gövdesinin yarısının hala ön camın içinde yarısının ise dışında olduğunu görmemle kusmam bir olmuştu. Kandan ve cam parçalarından yüzü tanınmaz bir haldeydi.
Ben mi? benim neyim olduğunu henüz bilmemekle beraber onların gittiği yoldan gidip bir an önce vücudumu saran acıdan kurtulmak istiyorum. Yavaş yavaş kapanan göz kapaklarım hem korkmama hem de sevinmeme sebep oluyor. Kendimi o uçsuz bucaksız karanlığa bırakıp bütün bunları unutmak ve yok olmak istedim. Henüz beş yaşında olmama rağmen hayatın gözlerimin önünde bana kanlı bir çelme takması zaten artık yaşama isteğimi yerle bir etmişti. Eğer gözlerimi açarsam artık küçük bir çocuk olamayacaktım biliyorum. Çünkü artık ne babamın prensesi ne de annemin biricik kızıydım. Hemen her minik kız çocuğu gibi benimde bir sürü pembe elbiselerim, prenses tacım ve bebeklerim vardı. Ben hayata dönersem tekrar nefes alırsam ben ben olamayacaktım artık. Bunu anlamak benim yaşımda bir çocuk için dahi olsa zor değildi. İşte tam da bu yüzden huzurla kapattım gözlerimi karanlığa. Unutmak ve uyanmamak için zaten çıkmayan sesimle son kez baktığım anneme ve babama göz yaşlarımı adayıp karanlığa gömüldüm.
Yine mi acı diye düşünürken inleyerek açtım gözlerimi. İşin ilginç yanı gözlerimi açtığıma emin olduğum halde hiç bir şey göremiyor olmamdı zifiri bir karanlıkta sadece nefes alışverişlerim ve inlemelerimi duyuyor ama hiçbir şey göremiyordum. Ağrılarımda cabası vücudum da garip bir ağırlık vardı. Uzandığım yer hafif sertti. Biraz daha çabalayıp kıpırdandım, sağ kolumda bir hortum vardı ve yattığım yer beyaz örtülüydü. Muhtemelen yer yatağıydı. Başka hiç bir şey görememek beni iyice sinirlendirince bağırmaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü boğazımdan çıkan ses küçük bir köpeğin iniltilerine benziyordu. Bu benim sesim mi diye bir an düşünmedim değil. Ardından bir daha denedim bu sefer biraz daha sesli bağırabilmiştim. "Kimse var mı?" Ardından ayak sesleri ve nihayet demir kapı olduğunu anladığım kapının açılma cızırtısıyla içeri süzülen bir ışık huzmesi.
İçeri uzun boylu yapılı biri girdi yüzünü karanlıktan göremiyordum ama siluetinden heybetli biri olduğunu anlayabiliyordum. Yanıma kadar geldi ve başını eğerek bana baktı.
"Bakıyorum da uyanmışsın aslında senden umudu kesmiştim madem uyandın aramıza hoşgeldin kural bir. Soru sormak yok küçük , biran önce iyileşmeye bak daha çok eğlenicez." diyip gitti. Arkasından öylece baktım o sıra gözyaşlarımın akması ve yine çıkmayan sesim içimde bir yerde öfkemin büyümesine sebep oldu. Kötü kokulu oda ağrılı bir vücut yetmiyormuş gibi birde üstüne bu garip adam çıkmıştı. Acaba nasıl eğlenicez diye düşünmeden edemedim annemle babam yeni ölmüştü ve beni eğlendirebileceğini söylüyordu tuhaf bir adamdı gerçekten tuhaf.
Sonraki günlerde içeriye sürekli bir çocuk girip bana yemek yedirdi. Benden kaç yaş büyüktü bilmiyorum ama hiç konuşmuyordu. En azından ışıkları açma zahmetine girmişti bu da bir şeydi. Böylece kaldığım odanın duvarlarının yemyeşil yosunlarla kaplı b ir oda olduğunu ve neden bu kadar pis koktuğunu anlamış olmuştum. İçeri girip yemeğimi yediriyor. pansumanlarımı yapıyor ve serumu değiştirip çıkıyordu. Siyah asker tıraşı saçları yeşil gözleri vardı hafif esmer bir çocuktu ve yaşına rağmen heybetli bir bedene sahipti çocuksu yüz hatları olmasa bir yetişkin olduğunu düşünebilirdim. Burada ki garip tiplerden biriydi işte. Sonun da bir gün sesini duyma şerefine nail oldum "Tedavin sona erdi artık diğerlerinin yanına gideceksin bazı kurallara uymak zorundasın bu kuralları oraya gidince Altan abi sana açıklayacak ve unutma soru sormak yok sadece söylenileni yapmak zorundasın." Dedi ve yürümeye başladı bende paytak ve korkak adımlarla onu takip etmeye başladım.
Geldiğimiz odaya göre daha temiz olan ama yine berbat bir odaya getirilmiştim içeride benimle hemen hemen yaşıt belki bir iki yaş büyük bir kaç çocuk daha vardı. Ben içeri girer girmez kızlı erkekli bakışları bize döndü. Ama bakışlarında gördüğüm şey pek insancıl değildi. O kadar soğuk bakıyorlardı ki bir an ürperdim ve beni oraya götüren çocuğun arkasına kayıp siyah tişörtünün eteklerini sıkmaya başladım. İçlerinden biri bu halime sinsi bir gülümseme bahşederken diğerlerinin yüzünde milim kıpırdama olmamıştı. Beni getiren çocuk bana dönerek ellerimi tişörtünden çekti başını eğerek ilk defa gözlerimin içine bakarak bana " güçlü olmak zorundasın" diye fısıldadı. Ve gitti arkadan kapanan çelik kapının ve ardından kilit sesi geldi. Bana sinsice gülümseyen çocuk ve farkettiğim üzere en büyük o gibi duruyordu. Bana yaklaşarak "şimdi sıra hoşgeldin merasiminde " dedi ve ben daha ne olduğunu anlamadan çocuklar üzerime saldırmaya başladılar. Karnıma gelen tekmeyle çelik kapıya savrulmam bir olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ NESİL CELLAT ( +18 )
Teen Fiction" elimde ki çakıyı koluna geçirdim. Aksayan ayağımı savurup diz kapağına yandan bir tekme attım, yere çökerken benim ayağımı da kendisiyle beraber çekince beraber yere düştük. Onun üstündeydim alnımdan ve burnumdan akan kan onun yüzüne damlamaya baş...